 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Yedinci Hukuk Dairesi
E. 1986/22597
K. 1990/12510
T. 25.10.1990
* KADASTRO TESBİTİ
(Satış senedi)
* ZİLYEDLİK
ÖZET : Davacı Hatice; tapuda kayıtlı olmayan dava konusu taşınmazı kendisine
asaleten, çocuklarına velayeten satış iradesini kullanarak satmış ve satış
gününden tespit gününe kadar çok uzun bir süre geçmesine rağmen davacılar
tarafından davalıya karşı sözü edilen senedin geçersizliği de ileri
sürülmemiş ve davalının zilyedliğine karşı da çıkılmamıştır. Keşif esnasında
dinlenen bilirkişi ve tanıklar da senet içeriğini doğrulamışlardır. Bu
nedenlerle, taşınmazın davalı adına tesçiline dair mahkeme kararı doğrudur.
(743 s. MK. m. 639)
Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün
Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin kanuni süresinde
olduğu anlaşıldı, tetkik raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği
görüşüldü:
Kadastro sırasında 614 parsel sayılı 9600 m2. yüzölüçümündeki taşınmaz, vergi
kaydı, satış ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak davalı İsmail
adına tesbit edilmiştir. İtirazı, Kadastro Komisyonu tarafından reddedilen
Hatice, taşınmazın Ahmet mirasçıları adına tapuya tesciline karar verilmesi
gerektiğini ileri sürerek dava açmıştır. Ahmet'in diğer mirasçıları davaya
dahil edilmiştir. Mahkemece davanın reddine, taşınmazın davalı İsmail adına
tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz
edilmiştir. Dava konusu taşınmazın davacıların miras bırakanı Ahmet'e ait
iken 1968 yılında ölümü ile eşi davacı Hatice ile davaya dahil edilen
çocuklarına kaldığı uyuşmazlık konusu değildir. Kadastro tesbiti zilyetliğin
satış yoluyla devrine dayanılarak davalı taraf adına yapılmıştır. İtirazı
Kadastro Komisyonunca reddedilen davacı Hatice dava dilekçesinde, taşınmazı
davalıya kiraya verdiği halde hile ile kendisine satış senedi
imzalatıldığını, davalının dayandığı senet satış senedi olarak kabul edilse
bile o tarihte küçük olan çocuklarına velayeten hareket etmediğinden iştirak
halinde zilyetliğe konu olan taşınmazın yalnız kendisi tarafından satışının
geçersiz olduğunu iddia etmiş ise de daha sonra iddiasını iştirak nedeniyle
satışın geçersizliğine hasretmiştir. Davalı tarafın dayandığı ve davacı
Hatice'nin imzasını taşıyan 9.4.1969 günlü satış senedinin dava konusu
taşınmazı kapsadığı mahkemece yapılan keşif ve uygulama ile saptanmıştır.
Senet tarihinde davacının çocukları küçüklük nedeniyle annelerinin velayeti
altındadır. Uyuşmazlık, senedin içeriği itibariyle velayeten satışı da
kapsayıp kapsamadığı noktasında toplanmaktadır. Senette açıkca (velayeten
satış) sözcükleri bulunmamakla beraber (kendi ve varislerim tarafından dönme
zuhur ederse mahkeme masraflarının kendime ait olduğunu kabul ediyorum)
şeklindeki beyan, söz konusu satışta davacı Hatice'nin kendisine asaleten,
küçük çocuklarına velayeten hareket ettiğini göstermektedir. Zira, buradaki
(Varislerim) sözcüğüyle davacının küçük çocuklarını ifade ettiği açıktır.
Diğer yandan, senetteki (Dönüş) sözcüğü "cayma" yada "yapılan hukuki işlemden
vazgeçme" anlamındadır. Bu sözcük senet metnine göre varislerin (Velayet
altındaki çocukların) vazgeçmelerini de içermektedir. Yapılan işlemden
(Olayda sözleşmeden) bir kimsenin vazgeçmesinden söz edilmesi halinde o
işlemde o kişinin ya da kişilerinde taraf olması gerekir. O halde satışa
küçük çocuklar ve onların miras paylarıda dahildir. Bir başka anlatımla
Hatice, çocuklarına velayeten de satış iradesini kullanmıştır. Olayın cereyan
tarzı ve satış gününden, tesbit gününe kadar çok uzun bir süre geçmesine
rağmen davacılar tarafından davalıya karşı senedin geçersizliğinin ileri
sürülmemiş ve davalının zilyetliğine karşı çıkılmamış olması da bu görüşü
doğrulamaktadır. Aksinin kabulü hem senet içeriğine ve hemde hayatın normal
akışına ters düşer. Kaldıki, 14.7.1986 günlü keşifte dinlenen bilirkişi ve
tanıklar Hatice'nin kendisine asaleten çocuklarına velayeten satış yaptığını
bildirmişlerdir. Bilirkişi ve tanıkların bu beyanları yukarıda da açıklandığı
üzere senet içeriği ile de çelişmemektedir. Bu nedenler ve kararda yazılı
diğer gerekçelere göre yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabetsizlik
bulunmadığından davacı tarafın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi
ile hükmün (ONANMASINA), 10 lira harcın temyiz edenden alınmasına, 25.10.1990
gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
* Tapuda kayıtlı olmayan dava konusu taşınmazın, muris Ahmet'den 9.7.1968
tarihinde vefatı ile eşi ve çocukları bulunan davacılara kaldığı, terekesinin
paylaşılmadığı, davacılar iştirak halindeki mirasçılığın devamı sırasında
mirasçı eşi Hatice'yi üçüncü kişi davalıya satarak zilyetliğini teslim
edildiğinde uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık; Hatice'nin yaptığı satışın geçerli
olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Satış tarihinde taşınmazın
tesbitinin yapıldığı güne kadar geçen süre 20 yıla ulaşmamaktadır. Davalının
eklemeli zilyetlikten yararlanabilmesi için Ahmet'den külli halefleri
mirasçılarına geçen zilyetliğin davalıya aktarıldığının belirlenmesi, diğer
bir anlatımla; bu konuda zilyetliği devir eden geçerli bir satış akdinin
varlığının kanıtlanması gerekir. İştirak halindeki mirasçılardan birinin
üçüncü kişi ile yaptığı, diğer şeriklerin katılmadığı satış geçersizdir.
Olayda; davalının dayandığı 9.4.1969 tarihli satış senedi muris eşi Hatice
tarafından düzenlenmiştir. Hatice satış sırasında konusu olan davalı
taşınmazın kendisine ait olduğunu açık ve seçik bir biçimde belirtmiştir. Bu
yön "Tarla mı" sözü ile vurgulanmıştır. Senette taşınmazın terekeye ait
olduğu ve tereke adına asaleten ve velayeten hareket edildiği
belirtilmemiştir. Böylece, Ahmet'in eşi Hatice dışındaki mirasçılar bu
satışda temsil edilmemiş ve satışa katılmamışlardır. Yine senette yazılı olan
"Kendi ve varisleri tarafından dönme zuhur ederse" mahkeme masraflarının
kendime ait olduğunu sözleri de bu satışa Ahmet çocuklarının katılmadıklarını
duraksamaya neden olmayacak biçimde göstermektedir. Yani, bu sözler Ahmet
çocuklarının satışa katılmadıklarının yazılı ikrarıdır. Oysa çoğunluk senetde
yazılı bulunan "kendim ve varislerim tarafından dönme zuhur ederse" sözlerini
Hatice'nin taşınmazın davalıya satışını yaparken kendisini ve çocukları adına
asaleten ve velayeten hareket ettiklerinin delili olarak değerlendirmiştir.
Oysa; bu sözcükler yapılan satış sözleşmesine, kendisinin ve vefatından sonra
varisleri olan çocuklarının karşı çıkabileceğini açıklamak için
kullanılmıştır. Senette yazılı olmayan "temsilci olarak ya da velayeten
hareket ediyorum" anlamında kullanılmış sözcükler olarak nitelendirilemez.
Bilakis; satışın Haticenin kendi adına yaptığının ifadesidir. 9.4.1964
tarihli senet satıcı Hatice'nin satışda taşınmazın bağımsız olarak kendisine
ait olduğunu ortaya koyarak kendi adına satış yaptığını yoruma gerek
olmayacak şekildi açıklamaktadır. Aksi görüş satıcının bu iradesi dışına
çıkılarak değişik anlamlar çıkarmaya kalkışmak olur. Bu itibarla; 9.4.1964
tarihinde yapılan satış geçersiz olup davalı zilyetliğin devrinde bu satışa
dayanamaz. Yani davalı eklemeli zilyetlikten yararlanamaz. Yukarda açıklamaya
çalıştığımız hukuksal olgu ve bulgular karşısında satış sözleşmesinin tarafı
olmayan Hatice dışındaki davacıların bu satışı benimsedikleri ve satış
sözleşmesinin geçersizliğini ileri süren Hatice'nin kötü niyetli olduğu kabul
edilemez. Çünkü; zilyetliğin devri için geçerli bir akdin oluşması
zorunludur. Olayda; satışın geçersiz olduğunu ileri sürme hakkına sahip olan
davacı tarafın aleyhine bu görüşle karşı çıkılamaz ve akit geçerli sayılamaz.
Diğer yandan; davalının dayandığı ve davacıyı bağlayan nitelikteki bu satış
senedi içeriğine ters düşen tanığın tanıklığı ve kanaatide hukukca değer
taşımaz. Bu nedenlerle; eklemeli zilyetlikten yararlanamayan ve bağımsız
zilyetliğide 20 yıla ulaşmayan davalı aleyhinde açılan davanın kabulü ile
taşınmazın iştirak halinde olduğuda belirtilerek Ahmet mirasçıları adına
payları da gösterilmek suretiyle tapuya tesçiline karar verilmeli ve bu
gerekçe ile hüküm B O Z U L M A L I D I R. Açıklanan nedenlerle çoğunluk
görüşüne katılamıyorum.
İ. Hakkı GÜROĞLU
Başkan
|