 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1987/836
K: 1988/402
T: 11.05.1988
DAVA : Taraflar arasındaki "ortaklığın tesbiti" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Niğde Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.6.1986 gün ve 1983/703-1986/687 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 18.3.1987 gün ve 1986/7595-1987/1592 sayılı ilamıyla; (... Toplanan delillere, bilirkişi raporu içeriğine ve esasen mahkemenin kabulüne göre davacının ortaklığı sabit olmuştur. Mahkemenin davacının ortak olduğunu kabul eden gerekçe bölümü davalı tarafından temyiz edilmemekle davacının davalı şirkete ortak olduğu hususuayrıca kesinleşmiş bulunmaktadır. Şirket paylarını tamamıyla dağıtılmış olduğu ve davacıya pay verilemiyeceği hususu dava dışı bir konu olup bu gerekçe ile davanın reddi doğru değildir. Zira bu husus hükümden sonra davacının fiilen pay istemesi durumunda gözönüne alınacak bir husustur. Bu durumda mahkemece davacının yatırmayı taahhüt ettiği ve kısmen yatırdığı 25.000 lira sermaye payı karşılığı şirkette ortak olduğunun kabulü v etesbiti gerekirken yazılı şekilde davanın reddi yolsuzdur...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle bozmadan sonra toplanan delillerle davacının pay sahipleri defterine kayıtlı olmadığı ve davalı şirketin hamiline yazılı hisse senetlerinin tamamının ortaklara dağıtılmış bulunduğunun anlaşılmasına göre usul ve yasaya uygun buunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 1.000 lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 11.5.1988 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, davalı şirkette ortak olduğunun tesbitini istemiştir. Bu Yargıtay içtihatları ile de kabul edilmiş bir müsbet tesbit davasıdır. Davanın, koşulları haiz bir müsbet tesbit davası olduğu, esasen gerek mahkemenin gerekse Dairemizin bozma kararlarında benimsenmiş olup uyuşmazlık konusu değildir.
Mahkeme ilk kararında davacının ortak olduğunun tesbitine karar vermiş, Dairemizce mahkemenin kararına dayanak yaptığı belgelerdeki imzaların tahkiki, bazı belgelerin celbedilmesi, gibi eksik gözüken bazı noktalardan karar bozulmuş, mahkemece bu eksiklikler giderilmiş, giderilen bu hususlar davacı lehine tecelli etmiştir. Örneğin, şirket yevmiye defterine 25 adet hisse için şirketin davacıya borçlandırıldığı kaydının mevcut olduğu, 17.2.1972 günlü tahsilat makbuzu ile 27.8.1977 günlü ödeme hakkında yazılan mektuptaki imzaların şirket yönetim kurulu başkanına ait olduğu, davacını dört genel kurula çağrıldığ ve hazirun cetvellerinde adının bulunduğu tesbit edilmiştir. Bu surette ortaklığın kabulüne ilişkin mahkemenin ilk kararının dayandığı deliller, Daire bozma kararı istikametinde araştırılmış, dava yönünden daha kuvvet kazanmış hale gelmiş olmalarına göre mahkemece yine ortaklığın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksine karar verilmesi usulsüzdür.
Ancak Dairenin ilk bozma kararındaki bir cümlenin mahkemeyi davanın reddine yönelttiği ve Yüksek Genel Kurulun da aynı gerekçeyle mahkeme kararını onadığı anlaşılmaktadır. Gerçekten 6.6.1983 günlü Daire bozma kararında, bize göre yine gereksiz olarak, "...bozmayı gerektirdiği gibi, davacının 25.000 TL.'yı yatırdığı sabit olsa dahi davalı şirketin sermayesi karşılığı bütün hisselerinin mevcut pay sahiplerine dağıtılmış olması halinde davacının ortaklığının tesbitinin mümkün olup olmadığı üzerinde durulmamış olması da bozmayı gerektirmiştir" denilmiştir.
Bir kere işbu bozmaya mahkemece uyulmuş olması, davacıya verilecek pay kalmamış olması halinde kesin olarak davayı reddetme sonucunu doğurmamaktadır. Dairemiz bozma kararı, bu konuda mahkemenin düşünmesi gerektiğini belirtmek amacına yöneliktir. Mahkemenin, konu üzerinde durduktan sonra, pay kalmamış olmasının davanın reddi için bir neden olmadığına da karar vermesi mümkündür.
Diğer yandan dava bir tesbit davasıdır. Tesbit davalarının amacı bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığının tesbitidir (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 1, 1979, sh. 908-910 - Prof. Sabri Şakir Ansay, Hukuk Yarılama Usulleri, 1950, sh. 191 - Prof. İlhan Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku dersleri, 1966, sh. 190). Her türlü hukuki ilişki tesbit davası konusu olabilir. (Eda davası açma imkanı olmamak kaydıyla); bir şirkete ortak olduğunun tesbiti de tesbit de tesbit davaları için verilen klasik örneklerden biridir (Prof. Dr. Baki Kuru, age., 1979, sh. 912).
Diğer yandan HUMK.nun 389. maddesi gereğince hükümlerin taraflara tahmil ve bahşedilen vazife ve haklar ışüphe ve tereddütü mucip olmayacak surette gayet sarih ve açı yazılması gereklidir. diğer bir deyimle hükümlerin açık ve kabili infaz (icra) almaları gereklidir (Prof. Baki Kuru, age., 1980, sh. 2098). Ancak bu hükmün, infazımümkün olan (eda davası gibi) davalar için düzenlendiği açıtır. tesbit davalarında, hükmün infaz (icra edilecek bir bölümü yoktur (Harç ve Yargılama giderleri hariç); tesbit davalarında, değindiğimiz gibi, sadece bir hukuki ilişkinin var olup olmadığı tesbit edilmekle yetinilir. Ancak, bu niteliği itibariyle de tesbit davaları eda davalarının öncüsü durumundadır; esasen, tesbit davalarında yalnız tesbit hükmü verilebilir, ayrıca eda hükmü de tesis edilemez. Zaten tesbit hükmünde eda emri bulunmadığı için, tesbit hükmü icra yoluyla icraya konamaz (Prof. Baki kuru, age., C. I, sh. 810-912, 934, 935 - Prof. Ansay, sh. 196).
O halde tesbit hükümlerinde hükmün kabili icra infaz olup olmadığının araştırılmaı mümkün değildir. Zira bunların infazı sözkonusu değildir. Tesbit davası eda davasının öncüsü olduğu için, deva davası açıldığı takdirde, işbu eda davasının infazının mümkün olup olmadığı o dea davasında drüşünülecek bir husustur. Tesbit davalarında edaya ilişkin hüküm tesisi, talebi aşmak ve binnetice HUMK.nun 74. maddesine aykırı bir davranış olacağı gibi (Prof. Baki Kuru, age., C. I, 1979 sh. 934) bu hususun araştırılması dahi talebi aşmak niteliğinde olup, ayrıca tesbit davasının açıklanan neteliğiyle de kabili telif değildir.
Genel Kuruldaki görüşmeler sırasında, kabili infaz olmadığı için davası reddedilen davacının tazminat davası açabileceği görüşü ileri sürülmüştür. tesbit davası reddedilen ve bu suretle şirkete ortak olmadığı kesin hüküm halini alan kişinin şirkete karşı nasıl tazminat davası açabileceğini anlamak güçtür.
Oysa, aksine, ortak olduğuna dair tesbit hükmüne dayanarak davacı, şirkete karşı kendisine pay senedi verilmesini bir eda davası ile istediği takdirde, işte o zaman, bu davanın kabili infaz olup olmadığı araştırılacak ve mümkün olmadığı onucuna varılırsa, ancak bu halde davacının tazminat isteme hakkı doğabilecektir.
SONUÇ : Tüm bu nedenlerle infazının mümkün olmadıından bahisle tesbit davasının reddine dair direnmeye karar veren mahkeme kararın bozulması gerektiği kanaatiyle çoğunluğun onama görüşüne karşıyım.