 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1987/4-405
K: 1988/27
T: 13.1.1988
- BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI ( Hukuka Uygunluk Şartları )
- GÜNCELLİK ( Haber Doğru ve Verilmesinde Kamu Yararı Olsa da Hukuka Uygun Olması İçin Güncel Olması Gereği )
- HUKUKA UYGUNLUK ŞARTLARI ( Basında Yer Alan Haber ve Yorumların )
- MANEVİ TAZMİNAT ( Basında Yer Alan Bazı Haberler Manevi Zarara Yol Açsa da Hukuka Uygun Olabileceği )
- BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ( Sınırları )
818/m.49
743/m.24
5680/m.17
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 14. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.6.1986 gün ve 730-294 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi`nin 25.11.1986 gün ve 6218-8005 sayılı ilamı ile; ( basın açıklamalarında, özellikle yayınlanan olay haberleri ve eleştirilerde kişilerin adlarının geçmesi olağandır. Bazen bu yayınlar kişilik değerlerini zedeleyebilir. Giderek zedeleme, onlar yönünden manevi zarar da doğurabilir. Medeni Kanun`un 24/2, Borçlar Kanunu`nun 49 ve Basın Kanunu`nun 17 nci maddeleri basının neden olduğu manevi zarardan dolayı sorumluluğunu, yani manevi tazminat yükümlülüğünü düzenlemektedir. Bu maddelere göre basının yol açtığı manevi zararı gidermesi için şu koşullar gerçekleşmelidir :
İlkin basında yayınlanan bir olay açıklaması veya eleştiri, bir şahsın kişilik hakkını ihlal etmelidir. İkincisi, kişilik hakkının basın yoluyla ihlalinden manevi bir zarar meydana gelmelidir. ( Bir şahsın kişilik değerlerinde iradesi dışında meydana gelen eksilmeye manevi zarar denilmektedir. Manevi zarar, buna uğrayan kişinin genellikle maddi veya manevi bir acı duymasına neden olur. Ne var ki, manevi zarar duyulan bu acı, çekilen ıstırap değildir. Acı ve ıstırap, manevi zararın sadece sonucu olabilir ). Manevi zarar kişilik hak ve değerlerinde irade dışında gerçekleşen objektif eksilmedir. Her somut olayda böyle bir eksiklik olup olmadığının üzerinde durulması gerekir. Üçüncüsü, kişilik hakkının ihlali ile gerçekleşen zarar arasında uygun nedensellik bağıdır. Kişilik hakkının haber veya eleştiri yoluyla ihlali, meydana gelen manevi zararın uygun sebebi; zarar ise ihlal fiilinin uygun sonucu olmalıdır. Olayların olağan akışına, genel yaşam deneyimlerine göre ihlal eylemi, yani haber ve eleştiri, somut olayda meydana gelen türden manevi bir zararı gerçekleştirmeye mahiyeti itibariyle elverişli ise sorumluluğun doğması için gerekli olan uygun nedensellik bağı gerçekleşmiş sayılır. Dördüncüsü kusurun özel ağırlığıdır. Borçlar Kanunu`nun 49. maddesine göre kişilik hakkı ihlal edilen kimse, kusurun özel ağırlığı gerektirdiği takdirde manevi zarar adıyla bir miktar paranın ödenmesini dava edebilir. Bu madde kusur yanında kişilik hakkının ihlalinin özel ağırlığından da söz etmektedir. Böylece ihlalin ağırlığı ile kusurun ağırlığı arasında bir denge ve uygunluk ilişkisi bulunmaktadır.
Bunların da dışında basının manevi zarar altında sorumluluğunu belirleyebilmek bakımından kişilik hakkının ihlalinin hukuka aykırı olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Basın yoluyla kişilik haklarının ihlalinde karşılaşılan en önemli hukuka uygunluk nedeni somut olayda basın özgürlüğüyle kişilik hakkının tartılmasında özel olay ve koşulların basın özgürlüğüne üstünlük tanımasıdır. Burada çatışan iki hukuksal değerden biri ( basın özgürlüğü ) öteki, yani ihlal edilen kişilik hakkına yeğlenmektedir. Bu bakımdan hakim özel olayı değerlendirirken böyle bir kanıya varırsa verilen haber, yapılan eleştiri, kişilik hakkını ihlal etmiş olsa bile bu ihlal hukuka uygun olduğu için açılan dava reddolunur. Çünkü bu durumda basın özgürlüğünden doğan genel yararla ilgili olaylarda toplumu aydınlatacak kamuoyunu oluşturmak görevini yerine getirmekte, bir kamu hizmeti yapmaktadır. Basının üstünlüğünün korunması, dolayısıyle haber ve eleştiri yoluyla gerçekleşen ihlal eyleminin hukuka uygun olması için bir takım unsurlar daha geliştirilmiştir. Bunlardan ilki, doğruluk ( gerçeğe uygunluk ) tur. İkincisi, kamu yararına (genel yarara) uygunluktur. Haber ve eleştiri, kamu yararına genel yararlara uygun olmalıdır. Özellikle topluma mal olan kişiler için yapılan eleştiri, verilen haberlerde kamu yararı vardır. 3. unsur, güncelliktir. Güncelliğini kaybetmiş bir olay hakkında haber ve eleştiriler, üstün değer olma niteliğini ilke olarak taşımaz. Anımsanmasında yarar bulunmayan olayların gündeme getirilmesinde, kural olarak genel yarar bulunamaz. Sonuncu unsur ise biçime ilişkindir. Verilen haber ve yapılan eleştirinin yazılı şekli, kişilik hakkını zedeleyecek uslup ve tarzda olmamalıdır. Basında açıklanan öz ile biçim arasında uygun bir denge bulunmalıdır. Bu konuda kullanılan ifade, cümle ve kelimeler incitici, küçük düşürücü, aşağılayıcı nitelikte bulunmamalıdır. Haber ve eleştiri doğru olsa ve bunda kamu yararı bulunsa bile uslup, uygun ve nazik değilse ve özellikle aşağılayıcı, küçük düşürücü amaç dışı veya amacı aşan ya da abartıcı nitelikte ise haber ve eleştiri salt bu yönü ile hukuka aykırı olabilir.
Bu açıdan yayının gözden geçirilmesi gerekir.Yayın ana hatlarıyla şöyledir: "Paris`in Cadet semtindeki Chataudun Sokağının gürültülü kalabalığına bakan kirli yüzlü bir taş binada göğe yakın pencerelerden birinin ardındaki büroda heyecanlı bir gün yaşanıyordu. Bürodakilerin satış işlemlerini üstlendikleri, oldukça yaşlı sayılabilecek Panama Bayraklı Gemi ne olmuşsa olmuş birdenbire bulunmaz hint kumaşı haline gelmiştir... önce bir Türk Firması alıcı çıkmış, piyasa koşullarına uygun bir fiyat vermiştir. Ancak henüz pazarlıklar tamamlanmadan yeni bir Türk firması devreye girerek gemiye piyasa değerinin üstünde fiyat biçtir. Gerçi ilk teklifi veren firma, ikinci teklifin ciddiye alınmaması gerektiğini, kendilerinin önce başvurduklarını ve başka bir Türk firmasının aynı gemi için Türkiye Hükümeti`nden teşvik alamayacağını savunuyordu. Ama ikinci firma kendisinden çok emindi... Bu olaydan sonra günler birbirini kovalayacak, aradan 7 aya yakın bir süre geçecek ve ikinci Türk firması haklı çıkacaktır... İlk firmanın teşvik talebi, geminin ithal edilmeyen uygun nitelikler taşımadığı gerekçesiyle reddedilmiş, ikinci firmanın teşvik talebi ise gemi bu nitelikleri yeniden kazanmışçasına kabul edilmiştir.... İmdat Akmermer kimi teşvik eder. "Teşvik belgesi talep eden ilgili müracaatlarınız ve ekleri tetkik edilmiş, ithalini planladığınız 1377 DET.luk 1967 yapımı geminin taşıma kapasitesi, yerli yapılabilirlik, fiyat ve yaş durumu dikkate alınarak müracaatınız olumlu mütalaa edilmemiştir ... "31 Mart 1982 tarihinde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Yardımcısı ve Teşvik Uygulama Dairesi Başkanı İmdat Akmermer imzasiyle yazılan yukarıdaki yazı, söz konusu teşviki talep eden şirketin yöneticilerini üzüntüye boğarken, başka bir şirketin yöneticilerine başarı ve zaferin sıcak heyecanını yaşatıyordu. Çünkü o günlerde henüz Zejtun adını taşıyan ve gönderinde Panama Bayrağı dalganan Ro-Ro tipi bu gemi yaklaşık yedi ay sonra taşıma kapasitesi düşüklüğü, yerli yapılabilirlik, fazla fiyat ve yaşlılık gibi ithaline engel olunan olumsuz özelliklerini kaybedecekti. .. 21 Ekim 1982 tarihinde yine İmdat Akmermer imzasıyla düzenlenen 10543 sayılı teşvik belgesiyle gemi seferin sıcak heyecanını yaşayan şirket tarafından ithal ediliyor ve Lisa - B adını alıp gönderine Türk Bayrağı çekiliyordu. Ne var ki bu uygulamada şaşılacak bir yan yoktur. Çünkü bu gemiyle aynı özellikleri taşıyan ve aynı yaşta olan Fransız Bayraklı ikisi Alpilles de yine İmdat Akmermer imzasını taşıyan 10 Mart 1982 tarihli 9588 sayılı teşvik belgesiyle ithal edilmiştir. Dena - L adını alan gemiyi ithal eden ise kolayca tahmin edilebileceği gibi zaferin sıcak heyecanını taşıyan aynı şirketti... Ancak ortada yanıtlanması güç bir soru vardı. Nasıl oluyor da bu iki gemi 1982 Martı`nın 10`unda ithali teşvik edilebilir, aynı ayın 31`inde teşvik edilemez, Ekim ayında ise yeniden teşvik edilebilir nitelikler kazanıyordu ? Üstelik bu kararların tümünün altında TUD Başkanı İmdat Akmermer`in imzası vardı. Gemiler bir şirket için eski, küçük, pahalı, benzeri Türkiye`de yapılabilir sayılırken başka bir şirket için yeni, yeterince büyük, Türkiye`de yapılamaz ve kelepir sayılıyordu. Üstelik her iki geminin de reddedilen öneriden daha yüksek fiyatlarla ithal edildiğine ilişkin kayıtlar TUD dosyalarında durmakta idi. ....Cerrahçıoğulları yine devrede, zaferin sıcak heyecanını alabildiğince yaşayarak teşvik belgesi alıp bu iki gemiyi ithal eden Şirket Dena Denizcilik Nakliyat A.Ş. Dena Denizcilik`i kuran üç şirketten biri ise son aylarda İsmail Özdağlar yolsuzluğu ile birlikte adı manşetlere çıkan iki ünlü şirketten biri olan Cerroğoğulları Denizcilikti. Cerrahoğulları Denizcilik Türkiye`nin İran`dan aldığı petrolü Harg Adasından olağanüstü yüksek ücretlerle taşıma konusundaki becerisinin, Türkiye Denizcilik işletmeleri Liman kayıtlarında gemilerinin tonajlarını düşük gösterip 160 milyon lira haksız kazanç sağlayarak bir kez daha kanıtlamıştı. Şirketin adı Dena Denizcilik`in kurucu ortaklarından biri olması yüzünden olağanüstü teşvikten alabilme yeteneğiyle yine ön plana çıkıyordu. DPT Müsteşar Yardımcısı TUD Başkanı İmdat Akmermer rakip şirkete teşvik konusunda gürleyip eserken, aynı konuda Dena Denizcilik`ten iltifatlarını hiç bir zaman esirgemiyordu. Dena Denizcilik yetkilileri söz konusu gemileri ithal etmek için teşvik aldıklarını doğruluyordu ve teşviğin kendilerine veriliş nedenini şöyle açıklıyordu : O dönemde ihracat bağlantısı yapılmış olan çeşitli boruların ancak bu tip gemilerle taşınabileceğini DPT yetkililerine bildirdik. Dena Denizcilik Şirketinin Cerrahoğulları dışındaki öteki ortakları Enka ve Kervan nakliyattı. Milli Nizam Partisinden Özal biraderlere, teşvik isteyen şirketlerin kimine gülen, kimine gürleyen İmdat Akmermer`in adına DPT ve TUD Personel kayıtlarında ilk kez 1969 yılında rastlanıyordu. O yıllarda DPT müsteşarı Turgut Özal`dı ve TUD`nin başında da Yılmaz Ergenekon vardı. Yine o yıllar Milli Nizam Partisinin TUD içinde takunyalılar harekatı olarak bilinen örgütlenme yıllarıydı. İşte İmdat Akmermer de tam bu sırada TUD`de uzman yardımcısı olarak görev almıştır. 1971 yılında TUD Sanayi bakanlığına bağlanınca İmdat Akmermer de Bakanlığa devrolunuyor. 1974`te CHP-MSP Koalisyonunun Sanayi Bakanı Abdulkerim Doğru döneminde, Sanayi Dairesi Başkanı Yardımcılığına getiriliyordu. Ne var ki Akmermer`in MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan`la yakınlığı bu kadarla bitemeyecekti. MSP yıllarında gelişen yakınlık, 1972 yılındaki propaganda gezileri sırasında Erbakan`ın otomobilinin Akmermer tarafından kullanılmasıyla doruğa çıkacaktı. Bu gezi sırasında bir de trafik kazası geçiren Akmermer tehlikeli bir biçimde yaralanmıştı. .. 24 Ocak 1980`den sonra TUD, DPT`ye bağlanınca Akmermer de müşavir uzman olarak çalışmaya devam etti. 1980`den sonra TUD`in başına geçen Ekrem Pakdemirli`nin geniş imza yetkisi verildiği yardımcılarından biri olmuş, daha sonra da Pakdemirli`nin ardından TUD Başkanlığına getirilmiştir. 12 Eylül Döneminde DPT Müsteşarı olan ve bugün Özal`ın İstanbul Bakanı olarak adlandırılan Yıldırım Aktürk`ün de yardımcılığını yürüten Akmermer işte kimine gülen kimine gürleyen teşvik kararlarını da bu sıralarda almıştı. İmdat Akmermer 1983 sonlarında Yıldırım Aktürk`ün istifasından sonra da görevine devam edecektir. Tüm çalışma yaşamı boyunca Erbakanla olduğu gibi Özal biradelerle yakın ilişkiler içinde bulunan Akmermer, şimdilerde DPT Müsteşarı küçük birader Yusuf Bozkurt Özal`ın üç yardımcısından biri... İrandan alınan petrolün Türkiye`ye taşıtılmasında UM ve Cerrahoğulları gibi kimi şirketlere öncelik tanınmasının nedenini DİDAŞ yetkililerinin devlet politikası olarak açıklandıkları öne sürülmekte idi. Paris`ten Türkiye`ye uzanan bu gemi ithali öyküsünde verilen tekliflerde de kimi şirketlere öncelik tanınması belki de bir devlet politikasıydı kim bilir ?
Teşvik Uygulama Dairesi Başkanı İmdat Akmermer gemi ithali için teşvik isteyen Deniz Teknik Donatım Sanayii ve Ticaret A.Ş.`ye alınacak geminin eski, küçük ve Türkiye`de yapılabilir olduğu gerekçesiyle olumsuz yanıt veriyordu. Ancak kısa bir süre sonra Akmermer Cerrahoğullarının kurduğu Dena Şirketine aynı gemi için teşvik vermekten kaçınmıyordu."
Mahkemece dinlenen tanık Necdet İncediken, kendisinin kaptan olduğunu, aynı zamanda deniz işletmeleri ve deniz sigorta hukuk danışmanlığını yaptığını söyledikten sonra DPT`ye bir gemi almak için başvurduklarını ve bu başvurularının geminin taşıma kapasitesi, yerli yapılabilirlik, fiyat ve yaş durumu nedenleri ile teşvik isteklerinin reddedildiğini, fiyat konusunda bir yanılgı bulunduğunu, kesin fatura ve kesin pazarlık sonucunun bildirilmediğini, proforma fatura verildiği 3.000.000 lira tutarındaki dövizi getireceklerini söyledikleri halde, bu durumun gözönüne alınmadığını bildirmiştir.
Deniz Teknik Donatım Sanayii ve Ticaret Anonim Şirketinin başvurusuna ilişkin yazı örneği sunulmuş; bunun dördüncü maddesinde "tablonun incelenmesinde de görüleceği gibi gemi projesi yurdumuza yılda yaklaşık 3 milyon dolar civarında döviz katkısı sağlayacaktır" denilmiştir. Oysa, dava dilekçesinin dördüncü sahifesinde döviz getirme taahhüdü bulunmadığından isteğinin reddedildiği ileri sürülmektedir. Şu durum karşısında, yerel mahkemenin kabul ettiği gibi olayın gerçeğe aykırı olduğu yolunda bir yorum yapılamaz. Yazının büyük bir bölümü, davacının memuriyet yaşamındaki aşamalarına ilişkindir. Bunların da gerçeğe aykırı olduğu yolunda bir iddia ileri sürülmemiştir. Yerel Mahkemenin davanın kısmen kabulüne neden olan gerçeklerinden birisi de olayın güncel olmadığıdır. Oysa savunmada da belirtildiği gibi yayının yapıldığı günlerde kamuoyunu yakından ilgilendiren bir olay meydana gelmiş ve yazıda da ismi geçenlerle bağlantı kurulmuştur. Sonra, yayın kamuoyunu ilgilendiren bir mesajı içermektedir. Ayrıca haberin verilişinde öz ile biçim arasında denge bulunmaktadır. Konunun özü kamuya duyurulurken ifade de küçük düşürücü, aşağılayıcı bir nitelik söz konusu değildir. Basın özgürlüğü ve basının görevi sonucu dava konusu yayın yapılmıştır. Öyleyse davanın reddi gerekir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
KARAR : Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü :
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK`nun 429 uncu maddei gereğince BOZULMASINA, 13.1.1988 gününde, oybirliği ile karar verildi.