 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1987/244
K: 1987/752
T: 21.10.1987
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen ... sayılı kararın incelenmesi davacı vekili'nce .. istenmekle ... Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 24.9.1985 gün ve 1985/3433-4757 sayılı ilamiyle; (... Davacı şirket tarafından Dairesinin 24.9.1985 gün ve 1985/3533-4757 sayılı ilamiyle; (.. Davacı şirket tarafından, daha önce davalı aleyhine İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 1981/497 esasında kayıtlı olarak açılan davada, navlun alacağı ve teferruatının temerrüt faiziyle birlikte tahsili talep edilmiş olup, 27.8.1981 tarihli dava dilekçesinin (sonuç ve istem) bölümünün 2. bendinde davalının temerrüdü sebebiyle uğranılan ve temerrüt faizini aşan zararı isteme hakkı ayrıca dava olunacağından bahisle saklı tutulmuştur. Bilahare yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen kararın (4.971.480) liralık kısmı Yargıtay'ca onanmak suretiyle kesinleşmiş ve davalı aleyhine yaptığı icra takibi sonucu bu meblağı % 10 temerrüt faiziyle birlikte tahsil eden davacı, bu defa saklı tuttuğu temerrüt faizini aşan zararı ile ilgili olarak bu davayı açmış ve ilk dava ile bu dava tarihi arasında geçen 29 aylık süre için, iskonto faizi kadar olan zararının, daha önce tahsil ettiği % 10 faizi temzil etmek suretiyle talep etmiş bulunmaktadır. BK.nun 105. maddesi hükmü uyarınca alacaklının uğradığı zarar geçmiş günler faizinden fazla ise, bu takdirde borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe, bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir.
Yukarıda da açıklandığı gibi davacı, evvelce açtığı davada munzam zarar istemini saklı tutma ve dava dilekçesinin 1. bendinde de buna dayanarak dava açmış bulunmasına göre, olayların hukuki tasnifini yapmak hakime ait bulunduğundan, davanın borçlunun temerrüdü nedeniyle uğranılan munzam zararın giderilmesi davası olarak kabulü gerekir.
Davacı vekilinin gerek dava dilekçesinde ve gerekse dava sırasında banka iskonto haddinden söz etmiş ve zararlarının evvelce hükmolunan % 10 faizle iskonto haddi arasında olduğunu bildirmiş olması, davanın niteliğinin başka şekilde kabulüne neden olamaz. İskonto haddi sadece ispat kolaylığı bakımından esas alınabilir. Nitekim Dairemizin 20.1.1983 gün ve Esas 1982/5774, karar 1983/128 sayılı ilamında da munzam zararın tayininde iskonto haddinin gözönünde tutulabileceği öngörülmüş bulunmaktadır. Talep sahibi olan davacı tacir sıfatını haiz olduğuna ve parayı zamanında tahsil etmiş olması halinde ticari işlerinde kullanacağının kabulü lazım gelmiş olmasına göre, borçlunun temerrüdünden doğan bir zararı olduğu ve bu zararın da her halükarda resmi makamlarla ifade edilen iskonto haddinden daha aşağı olamayacağı sonucuna varmak gerekir.
İşte mahkemece yukarıda yapılan bütün bu açıklamalar gözetilmek suretiyle, davacının munzam olarak iskonto haddi kadar talepte bulunabileceğinin kabulü ile buna göre bir hüküm tesisi gerekirken, aksine düşünce ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnmeyi kapsayan son hükmün süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı şirket vekili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi'nde 27.8.1981 tarihinde navlun alacağı ve teferruatının tahsili hakkında davalı aleyhine açılan davada temerrüt faizinin tahsilinin istenildiğini, temerrüt faizini aşan zarar hakkında dava hakkının saklı tutulduğunu iddia ile temerrüt faizini aşan zarar tutarının davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiş, mahkemece temerrüt faizinin % 10 üzerinden hesaplandığı, bu oranda temerrüt faizine hükmedildiği, davacının sadece temerrüt faizini aşan zararı isteme hakkı saklı tutulmakla birlikte Türk Ticaret Kanunu'nun 1461. maddesine dayanarak tekrar bir temerrüt faizini talep etmesine yasal olanak bulmadığı, davacının temerrüt faizi dışında bir zararın varlığını gösterir delil ibraz edilmediği gerekçesiyle dava reddedilmiş Özel Daire yukarıda yazılı gerekçe ile bozmuş, mahkeme direnmişti.
Önce şu husus belirtilmelidir ki fazlaya ilişkin kısım hakkında yeni bir dava açılabilmesi ilk davada fazlaya ilişkin kısım hakkında dava hakkının saklı tutulması koşuluna bağlı olduğu hususu yerleşmiş, kararlılık kazanmış Yargıtay kararlarının gereğidir. Diğer taraftan manevi tazminat isteklerinde olduğu gibi temerrüt faizinde de fazlaya ilişkin kısım hakkında dava hakkı saklı tutulmuş olsa dahi yeni bir dava açılamayacağı da keza yerleşmiş Yargıtay İçtihatları gereğidir. Başka bir anlatımla manevi tazminat isteklerinde olduğu gibi temerrüt faizinde de kısmi dava açılamaz. Olay bu ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde, temyize konu dava dilekçesi ile önceki davaya ilişkin dava dilekçelerindeki açıklamalardan anlaşılacağı üzere davacı dilekçesi ile önceki davaya ilişkin dava dilekçesindeki açıklamalardan anlaşılacağı üzere davacı önceki davada temerrüt faizini dava etmiş, ancak temerrüt faizini aşan zarar hakkında dava hakkını saklı tutmuştur. Temyize konu bu davada ise önceki davada saklı tuttuğu temerrüt faizini aşan zarar hakkında dava açmıştır. Bu davanın konusu temerrüt faizi isteği olmadığından yukarıdaki kurallara göre davacının dava hakkı vardır; temerrüt faizine ilişkin kısmı dava hali söz konusu değildir. Nitekim Özel Daire bozma kararında da bu davanın konusu munzam zararın giderilmesi davası olarak nitelendirilmiştir. Ancak gerek bozma kararında ve gerekse Hukuk Genel Kurulu'ndaki görüşmeler sırasında bazı üyeler davacının sıfatı ve işin niteliği itibariyle evvelce hükmolunan % 10 faizle iskonto haddi arasındaki farkın davacının zararı olarak kabulü gerektiği ve bunun hüküm altına alınması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de çoğunluk şu gerekçelerle açıklanan görüşe katılmamıştır: İskonto oranına göre faiz isteğinin kabulü neticeten faiz isteğinin aşamalı olarak dava edilmesi sonucunu doğurur. Davacı temerrüt faizini aşan zararını istediğine göre iskonto oranını aşan zararını isbat zorundadır. İskonto haddini aşan munzam zarar ise isbat olunmamıştır. İskonta oranına kadar olan kısımla önceki davada hükmolunan % 10 faiz arasındaki kısım munzam zarar olarak nitelendirilemez.
Bu nedenlerle direnme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan onanmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının reddiyle, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başka harç alınmasına mahal olmadığına, 21.10.1987 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Gecikme faizi, para borcunu ödemede temerrüde düşen borçlunun gecikme süresi için alacaklısına ödemeye zorunlu olduğu faizdir. Kanuni gecikme faizinden maksat faizin önceden ve maktu surette tesbitidir. Eğer borçlunun temerrüdü nedeniyle alacaklının uğradığı zarar, geçmiş günler faizinden fazla ise, borçlu kendisine hiç bir kusurun yüklenemiyeceğini kanıtlamadıkça, bu fazla zararı tazminle yükümlüdür. (B.K. md. 105) Temerrüt faizinden fazlasını isteyebilmek için, alacaklının, zarar miktarının temerrüt faizinden fazla olduğunu iddia ve ispat etmesi gerekir. Fazla zarar hemen değerlendirilebilirse, hakim esasa ilişkin karar içinde bu zararın miktarını belirleyebilir. (BK. md. 105/II) Zararın tam miktarı hemen kanıtlanamıyorsa ve saklı tutulmuşsa ayrı bir dava konusu yapılarak istenebilir. Ancak temerrüt faizi kısım kısım dava konusu olmaz.
Dava konusu olayda, mahkeme çoğunluk görüşünü benimseyen Hukuk Genel Kurulu ile Dairemiz çoğunluk görüşü arasındaki uyuşmazlık, dava dilekçesinin hukuki nitelendirmesinden doğmaktadır. Davacı munzam zararını mı istedi, yoksa evvelce asgari ticari faizi hüküm altına aldırdıktan sonra, banka iskonto haddi üzerinden bakiye faizi mi talep etmektedir?
Davacı navlun ve teferruatından doğan alacağının tahsili için 27.8.1981 tarihinde açtığı ilk davada ".. davalının temerrüdü sebebiyle uğranılan ve temerrüt faizini aşan zararı isteme hakkı ayrıca dava olunacağından.." bahisle saklı tutmuştur. Açtığı bu ikinci davada, dilekçenin birinci bendinde ".. davalının temerrüdü sebebiyle temerrüt faizini aşan zararımız için dava hakkımız saklı tutularak, zarardan temerrüt faizinin tenzil olunacağı beyan edilmiş idi.." şeklinde olay açıklandıktan sonra, iki dava tarihi arasında geçen süre için iskonto faizi kadar olan zararın, dilekçenin 5. paragrafında, tahsili istenen alacağın temerrüt faizi veya bakiyesi olduğundan söz edilemeden ".. % 10 temerrüt faizi toplamı 1.946.840 lira düşüldükten sonra geri kalan 3.039.130 liranın tahsili için dava açmak gerekmiştir.." denmektedir. Gene dava dilekçesinin sonuç kısmında faize faiz yürütülemiyeceği hükmüne rağmen davacı vekili munzam zarar olarak hesapladığı bu miktarın, banka iskonto haddi üzerinden hesaplanacak faizle birlikte davalıdan tahsilini istemektedir.
Davacı evvelce açtığı davada munzam zarar istemini saklı tutmuş ve dava dilekçesinde açıkladığı gibi buna dayanarak bu davayı açmış bulunmaktadır. Olayların hukuki nitelendirmesini yapmak hakime ait bulunduğundan, davanın borçlunun temerrüdü nedeniyle uğranılan munzam zararın giderilmesi davası olarak kabulü gerekir. Davacı vekilinin, gerek dava dilekçesinde ve gerekse dava sırasında banka iskonto haddinden söz etmiş ve zararlarının evvelce hükmolunan % 10 faiz tutarı ile iskonto haddi arasında olduğunu bildirmiş bulunması, davanın niteliğinin başka şekilde kabulüne neden olamaz. İskonto haddi sadece ispat kolaylığı bakımından esas alınabilir. nitekim Dairemizin 23.1.1983 tarih ve 1982/5774-1983/128 sayılı kararında, munzam zararın tayininde iskonto haddinin gözönünde tutulabileceği öngörülmüştür. Davacı navlun alacağı olarak tahakkuk eden 40.800 US Dolarının ilk dava tarihindeki kur 121.85 lira üzerinden hesaplanan 4.971.480 lira alacağını 14.12.1983 tarihinde icradan tahsil etmiştir. Munzam zarar, yabancı para kur farklarını da içerir.
Diğer taraftan, taraflar tacirdir. Davacının parayı zamanında tahsil etmiş olması halinde ticari işlerinde kullanacağının kabulü lazım gelmiş olmasına göre, borçlunun temerrüdünden doğan bir zararı olduğu ve zararın da her halukarda resmi rakamlarla ifade edilen banka iskonto haddinden aşağı olamıyacağı sonucuna varmak gerekir. Davacı ispat kolaylığı bakımından Merkez Bankası'ndan sorulup tesbit edilebilecek banka iskonto haddi ile normal ticari faiz farkını, diğer bir anlatımla davacı daha azı ile yetinerek, talepte bulundu diye munzam zarar talebi yoktur sonucuna varmak mümkün değildir. Mücerret temerrüt haline düşmesi borçlunun kusurlu olduğuna bir karinedir. Borçlu kusursuz olduğu iddiasında ise kusursuzluğunu ispat zorunluğundadır. Artık burada faizi aşan zararın ne olduğunun ve miktarının açıklanmasına gerek yoktur. İskonto haddinin tesbiti, zararın tayini için yeterlidir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının bozulması gerektiği kanısı ile Yüce Genel Kurul çoğunluğunun onama yolundaki kararına katılmıyorum.