 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1987/16
K: 1987/209
T: 18.03.1987
DAVA : Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Eyüp 1. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 24.2.1986 gün ve 1984/827 - 1986/88 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 16.6.1986 gün ve 4252-6009 sayılı ilamıyla;(... Bir mahkeme hükmünün hukuki varlık kazanabilmesi için onun tefhim edilmesi gerekir. Mahkemenin verdiği hüküm ile hükmün ne şekilde tefhik edildiği duruşma tutanağına yazması zorunludur(HUMK. m. 151/II). Bu nedenle hükmün tefhim edilip edilmediği duruşma tutanağı ile kanıtlanır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 3156 sayılı Kanunla değiştirilen 381. maddesi, hükümlerin ne şekilde tefhim edileceğini düzünlemektedir. Bu madde hükmüne göre, "mahkeme, hazır olan tarafı iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararı tefhim eder.
Kararın tefhimi, en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur.
Zorunlu nedenlerle yalnız hükmün sonucunun tefhim edildiği hallerde gerekçeli kararın tefhil tarihinden başlayarak on beş gün içinde yazılması gerekir"
Bu hükümden anlaşılacağı gibi, mahkeme hükmüne gerekçesi ile birlikte tam olarak yazmış olsa bile bunu duruşma tutanağına tamamen yazdırması ve okuması gerekir. Zorunlu nedenlerle hükmün gerekçesi ile birlikte tamamen yazılamadığı hallerde mahkeme sadece hüküm sonucunu tefhim etmekle yetinebilir. Hüküm sonucunun ne olduğu ise 388. maddenin ikinci fıkrasında belirtilmiştir. Buna göre, "hükmün sonucu kısmında, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." Bu nedenle en azından hükmün sonucunu açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde duruşma tutanağına geçirilip okunmadan "ekli karar tefhim edildi" gerekçili kararın mahkeme kaleminden alınmasına" veya benzeri şekilde tutanağa geçirilen beyanları hükmün tefhim edilmiş sayılamaz.
Mahkemece 24.2.1986 tarihli oturum tutanağında "ekli karar bildirildi" demekle yetinilmiştir. HUMK.nun 388/II. maddesinde gösterildiği şekilde hüküm sonucunu belirtmeyen böyle bir beyanla hüküm tefhim edilmiş ve hukuki varlık kazanmış sayılmaz. Başka bir anlatımla hakim yargılamayı sona erdidiği 24.4.1986 günlü oturumda hiç bir karar vermemiştir. Diğer taraftan HUMK.nun 428/II. maddesindeki hükmün sonucunu etkilemeyen usul yanlışlıklarının bozma sebebi yapılamayacağına ilişkin kural HUMK.nun 381 ve 388. maddesine uygun şekilde duruşma tutanağına geçirilip tefhim edilen hükümlerle ilgilidir. Yukarıda açıklanan nedenler karşısında ortada hukuki varlık kazanmış bir karar mevcut olmadığından anılan 428. maddenin uygulanması da sözkonusu bulunmamaktadır. Bu bakımdan yeniden yargılama yapılarak HUMK.nun 381 ve 388. maddelerinde gösterildiği şekilde hüküm verilmek üzere temyiz olunan kararın bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden : Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Usulün 381. maddesi hükmünce "mahkeme hazır olan tarafın iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Kararın tefhimi en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur". 388. maddede kararın kapsayacağı hususları açıklarken 4. bentte "hüküm sonucu ile varsa Kanun Yollarının da gösterileceği açkılanmış ayrıca son fıkrasında aynen şu düzenleme getirilmiştir; "hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait harhangi bir söz tekrar edilmeksizin istek sonuçlarından herbiri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık şüphe ve tereddüt uyandırmıycak şekilde gösterilmesi gereklidir". Buradan anlaşılacağı üzere yargılamaya son verildiğinde kısa karar adı verilen kararda az önce açıklandığı gibi, hakimin tereddüt uyandırmayacak şekilde taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar açısından gereken açıklamayı tutanağa yazdırması zorunludur. Bu konuda kesin ölçüler konulması mümkün olmayıp konunun olaylara göre değerlendirilmesi gerekir. Bu boşanma davasında tarafların boşanmalarına veya davanın kabulüne veya reddine denilmesi usule uygun olabileceği halde; muhtelif istekleri kapsar bir davada kısmî kabul halinde davanın kabulüne veya reddine şeklindeki açıklama yeterli sayılmayabilir. Aynı şekilde istek para olacağı gibi tek olsa dahi kısa kararda miktar belirtmeksizin" davanın kısmen kabulüne" denilmesi de yeterli görülmeyebilir.
(HGK.nun ilke yönünden aynı mahiyette; 10.12.1986 gün ve 1986/2-480-1045 sayı; 4.2.1987 gün, 1986/2-753-68 sayılı kararları) Olayda duruşma bitirilmiş kısa kararda kabul veya red yolunda varılan sonuç dahi açıklanmaksızın "ekli karar bildirildi" denilmiştir. Bu husus yukarıda açıklanan nedenler karşında bozma sebebi oluşturur. O halde esasa girilmeksizin direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.3.1987 gününde oyçokluğuyla karar verildi.