 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1987/95
K: 1987/321
T: 01.06.1987
DAVA : Karşılıksız çek vermek suçundan sanık Ahmet Nadi'nin temyiz dilekçesinin reddine dair, Kadıköy 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nden verilen 30.5.1986 gün ve 45/332 sayılı hüküm, sanık vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nce incelenerek 26.12.1986 gün ve 17275/15513 sayılı ilamıyle bozulmasına karar verilmiştir.
C. Başsavcılığı'nın CMUK.nun 322. maddesi gereğince Özel Daire kararının kaldırılarak hükmün bozulması istemini bildiren 27.2.1987 gün ve 33 sayılı itiraznamesiyle dosyanın 1. Başkanlığa gönderilmesi üzerine Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Karşılıksız çek vermek suçundan sanık Ahmet Nadi'nin, 3167 sayılı Yasanın 16. maddesi gereğince bir yıl hapis cezası ile mahkumiyetine ilişkin hükmü, Özel Daire:
Dosyada mevcut çek olarak düzenlenen belgede keşide yeri belirtilmemiş bulunduğundan, bu belgenin TTK.nun 692 ve 693. maddeleri amir hükmüne göre çek olarak kabulü mümkün olmadığı cihetle, çek unsurlarını ihtiva etmeyen ve karşılığı bulunmayan dava konusu belgeyi lehdar müdahile ödeme vasıtası olarak vermek şeklinde tezahür eden eylemin dolandırıcılık niteliğinde suç teşkil edip etmediği karar yerinde tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizliğinden bozmuştur.
Bu karara karşı itiraz yoluna başvuran C. Başsavcılığı'nca:
Sanık ile yakınıcı arasındaki ilişkinin temeli alım-satım sözleşmesi olan sanık aldığı mal karşılığı olarak yakınıcıya ciro yoluyla çek vermiş ve ödemede bulunmuştur. Ancak; çek karşılığının bulunmaması nedeniyle sanık hakkında yakınıcının başvurusu üzerine kamu davası açılmış ve eylem gerçek görülerek sanığın cezasının 3167 sayılı Yasanın 16. maddesi gereğince cezalandırılması yolunda yargı kurulmuştur.
Kararın kesinleşmesinden önce yakınıcı vermiş olduğu dilekçe ile sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçtiğini ileri sürmektedir.
Yasa koyucu, 3167 sayılı Yasa ile karşılıksız çeklerden zarar gören kişiyi korumaya yönelik kuralları belirlemiştir. Davanın açılması ve düşürülmesi, müştekinin vazgeçmesi koşuluna bağlı tutularak suç şikayete bağlı niteliğe büründürüldüğünden, Özel Daire bozma kararının kaldırılarak, 3167 sayılı Yasanın 16. maddesi gereğince kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya içeriğine göre:
Müdahil İsmail, Tanık Ali Rıza'ya 200.000 liralık incir satmış, Ali Rıza'da sanık tarafından kendisine verilen 200.000 liralık çeki müdahile ciro etmiştir.
19.8.1985 keşide tarihli, Fikirtepe ... Şubesi'ne keşide edilen ve keşide yeri belirtilmemiş bu çekin, aynı gün bankaya ibrazında karşılığının olmadığının tesbit edilmesi ve müdahilin 14.11.1985 tarihli dilekçesiyle şikayette bulunması üzerine Kadıköy C. Savcılığı'nın 14.1.1986 gün ve 83 sayılı iddianamesiyle karşılıksız çek vermek suçundan 3167 sayılı Yasanın 16. maddesinin uygulanması istemiyle açılan kamu davasının yargılaması sonunda, sanığın yazılı şekilde mahkumiyetine ilişkin Yerel Mahkeme hükmünü sanık vekili, 21.7.1986 tarihli dilekçesiyle temyiz etmiştir.
Bu dilekçeye ekli, Yerel Mahkemeye hitaben yazılmış, hakim havalesini taşımadığı gibi, duruşmada okunmayan ve müdahilin imzasını taşıyan 22.5.1986 tarihli dilekçede sanıktan çek tutarı olan 200.000 lirayı nakten ve tamamen teslim aldım. Sanık hakkındaki kamu davasından vazgeçiyorum. İş bu dilekçenin işleme konarak, sanık hakkındaki davanın ortadan kaldırılmasını talep ederim" denilmektedir.
Özel Daire ile C. Başsavcılığı arasında uyuşmazlık konusu olan husus; keşide yeri belli olmaması nedeniyle çek unsurlarını taşımayan belgenin bankaya ibrazında karşılığının olmadığının tesbit edilmesi halinde, sanığa 3167 sayılı Yasa hükümlerinin uygulama olanağı bulunup bulunmadığıdır.
Karşılıksız çek keşide etme eyleminin 3167 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesine kadar, 471 sayılı Büyük Millet Meclisi Tefsir kararı esas tutularak, diğer unsurları da gerçekleştiği takdirde dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmekte, sanıkların TCK.nun 503. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmekte idi.
Bir kısım hükümleri 3 Nisan 1985 ve tümü 3 ekim 1985 tarihinde yürürlüğe giren 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanunun 16. maddesinde ibraz süresi içinde veya üzerinde yazılı şekilde tarihinden önce, 4. maddeye göre ibraz edildiğinde, yeterli karşılığı bulunmaması sebebiyle kısmen de olsa ödenmeyen çeki keşide eden kişiler bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.Hükmüne yer verilmiş olduğundan karşılıksız çek keşide eden sanıkların, anılan yasa hükmü gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi gerekmektedir.
3167 sayılı Kanunla; çekin tanzimi, unsurları ve hukuki esasları hakkında bankalara bazı mükellefiyetler yükleyen 3, ibraz ve ödeme konusunda hüküm ihtiva eden 4. madde dışında özel bir hüküm getirilmemiş ve kanunun kapsamını belirten 1. maddenin 2. fıkrasında bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır denmek suretiyle ayrık haller dışında Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin de gözönünde tutulacağı açık bir şekilde belirtilmiştir. Nitekim 3167 sayılı Yasanın Hükümet Gerekçesinde Hazırlanan tasarı ile, Türk Ticaret Kanununda çekle ilgili olarak yeralan prensiplerin güçlendirildiği belirtilmek suretiyle anılan iki yasa arasındaki bağlantı bir kez daha vurgulanmıştır.
3167 sayılı Yasa çekerle ilgili şekil unsurlarına öylesine önem verilmiştir ki; Türk Ticaret Kanununda yazılı olanlarla yetinmemiş, 3. maddesinde:
Bankalar çek karnelerinin her yaprağına, çekle işleyen hesabın bulunduğu şubelerin adını ve keşidenin hesap numarasını yazmaya mecburdurlar.
Çek karneleri, bankalar tarafından basılır veya bastırılır.
Çek karnelerinin baskı şekline dair esaslar, Türkiye Bankalar Birliği'nin görüşü alınarak T.C. Merkez Bankası'nca tesbit edilir hükmüne yer verilmiştir.
Bu hüküm gereği 24 Eylül 1985 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Merkez Bankası tebliğine göre, çeklerin her basımında 3167 sayılı Yasa ile, bu tebliğde belirtilen hususlar dışında çekin keşide yeri ve keşide tarihi dahil Türk Ticaret Kanununda yer alan çekin sıhhatine ilişkin diğer unsurların da gözönünde bulundurulacağı açıklıkla belirtilmiştir.
Zira 3167 sayılı Yasanın çıkarılış amacı, yalnızca çek hamillerinin korunması olmayıp, çekle ödemelerin düzenlenmesidir.
Ayrıntıları Hukuk Genel Kurulu'nun 9.5.1984 gün ve 12-579/524 sayılı kararında da belirtildiği gibi bir senedin çek vasfı kazanabilmesi, TTK.nun 692. maddesinde yazılı mecburi ve mutlak şekil şartlarının metinde bulunmasına bağlıdır. Eğer bu hususlardan mevcut olmayan var ise, bu noksanlığın TTK.nun 693. maddesinde açıklanan biçimde tamamlanması mümkün olmalıdır. TTK.nun 693. maddesi hükmü de nazara alınmasına rağmen unsur eksikliği giderilemiyor ise, o belgeye çek niteliği verilemez.
Diğer taraftan İİK.nun 170/a maddesi hükmü, icra tetkik merciine süresinde yapılan bir itiraz veya şikayet dolayısıyle kendisine uygun şekilde intikal etmiş işlerde, kambiyo senetlerine mahsus usul dairesinde açılmış takibin dayanağı kambiyo senedinin bu niteliği haiz olup olmadığı re'sen incelenmek görevini yüklemiştir. Kambiyo senedi değil ise, takibin iptaline karar verilmelidir.
TTK.nun 708. maddesine göre çek keşide edildiği yerde ödenecekse 10 gün; keşide edildiği yerden başka bir yerde ödenecekse bir ay içinde muhataba ibraz edilmelidir". 3167 Sayılı Yasanın 16. maddesine göre ise; "ibraz süresi içinde yeterli karşılığı bulunmaması sebebiyle kısmen de olsa ödenmeyen çeki keşide kişi cezalandırılır.
Bu hükümlere göre çek karşılığını, fiilen keşide edildiği tarihten itibaren ibraz süresine kadar bulundurma zorunluluğu vardır. O halde, ibraz süresi geçtikten sonra ibraz edilen çekin, karşılığı bulunmasa dahi, eylem suç teşkil etmeyecektir.
İbraz süresi, keşide ve ödeme yerine göre değişeceğine göre, bu unsurun yokluğu sonuca etkili değildir demek mümkün değildir. Mesala; keşide tarihinden 15 gün sonra ibraz edilen belgede, keşide yeri yoksa, yasal sürenin geçip geçmediği tesbit edilemeyecektir.
Yine 3167 sayılı Yasanın 4. maddesine göre, çekle işleyen hesabın bulunduğu banka şubesi ibraz edildiği anda karşılığı bulunan çeki ödemek mecburiyetindedir". Aksi hal, 15. maddeye göre cezayı muciptir.
Banka ibraz olunan belgede TTK.nun 692, 693. maddesindeki unsurların bulunmadığı ve belgenin çek olmadığı görüşü ile mevcut hesaptan ödeme yapmazsa, bankayı sorumlu tutmak mümkün değildir. Çünkü, çek vasfında olmayan bir belge karşılığında ödeme yapması, hiçbir bankadan istenemez ve beklenemez.
Bu kabul tarzının ilk bakışta çek hamillerinin korunmasını bertaraf edecek bir sonuç doğuracağı düşünülebilirse de, dayandığı kanuna göre çek olmayan bir belgenin, yalnız ve münhasıran çekler hakkında cezai hükümler taşıyan, çekin şekil unsurlarına yeni unsurlar ekleyen ve karşılıksız çek düzenlemeyi biçimsel ve şikayete bağlı bir suç haline getiren 3167 sayılı Yasaya dayanarak suç oluşturduğunu kabul etmek, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesine de ters düşecektir.
Kaldı ki, özel bir para ödeme aracı mahiyetinde bulunan çekin dayandığı kanuna uygun olarak ve bütün unsurlarını muhtevi şekilde düzenlenmesi, çeklere karşı güven ortamının yaratılmasında başlıca etken bulunmaktadır. Bu bakımdan lehdarın da, kendisine verilen belgenin çok olup olmadığına dikkat etmesi ve muhatap bankanın da çek vasfında olmayan belgeleri çek kabul edip, çek hesabını işletmemesi çek hamilinin aleyhinde, değil, genelde lehine bir sonuç doğuracaktır. Aksi halde çek terimi, belli bir hukuki sonuç doğuran kambiyo senedini ifade eden bir terim olmaktan çıkıp, muhtevası ve anlamı değişken bir kavramdan ibaret kalacaktır.
Açıklanan hususlar gözönünde tutulduğundan, karşılığının bulunmadığı anlaşılsa dahi, TTK.nun 692/5. maddesinde belirtildiği şekilde keşide yeri veya keşidecinin ad ve soyadının yazılı olduğu yerde de herhangi bir yer adı yazılmadığından, 692/son maddeye göre bu yerde keşide edildiğini kabule olanak bulunmayan ve dolayısıyla 693. madde gereğince çek sayılmayan belgeyi düzenleyerek müdahile veren sanığın eylemi, 3167 sayılı Yasaya aykırı davranışta bulunmak suçunu değil, unsurları gerçekleştiği takdirde dolandırıcılık suçunu oluşturacağı takibi şikayete bağlı olmadığı anlaşılan bir suça ilişkin olarak vazgeçmenin hukuki değer taşımayacağı gözönünde tutulduğunda, C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE, konunun 4.5.1987 günü yapılan birinci müzakeresinde yasal çoğunluk sağlanamadığından, 1.6.1987 günü yapılan ikinci müzakerede ve oyçokluğu ile karar verildi.