Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi
E: 1987/10424
K: 1987/9655
T: 12.10.1987
DAVA : Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan şuf'a davasına dair karar Dairemizin 5.5.1987gün ve 5314 - 5595 sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmiştir. Bu kararın tashihen tetkiki davalılara tarafından süresi içinde istenilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, şuf'alı payın iptal ve tesciline ilişkindir. Mahkeme davayı kabul etmiş, davalıların vaki temyizi üzerine karar dairemizce onanmış, bu kez davalı taraf karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Davacılar, şuf'alı payın ilişkin olduğu taşınmazın toplam olarak 1/2 payına sahip olduklarını, diğer yarı pay sahibi Ticaret ve Sanayii Limited Şirketinin bu payını 30.12.1985 tarihinde 1/8'er oranında davalılarasattığını beyanla şuf'a haklarının tanınması isteğiyle bu davayı açmışlardır.
Davalılar, şuf'alı payın sahibi olan Ticaret ve Sanayii Limited Şirketinin iki ortaklı olduğunu, bunlardan birinin davalı (F.N.B.) diğerinin davalıların murisi (S.N.)'nin kocası (M.B.) bulunduğunu, (M.B.)'in 1.9.1983'te öldüğünü, şirketteki payının mirasçıları olan davalılara kaldığını, davalıların ortağı oldukları şirketi tasfiyeye karar verdiklerini, genel kurulun bu kararın 15.5.1984 günlü Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiğini, tasfiye amacı olarak şuf'alı payın tapuda müşterek mülkiyet şeklinde kendi şahıslarına devredildiğini kanunu harç ve vergi yönünden bu devir işleminin dapuda satış şeklinde gösterildiğini, gerçek anlamda bir satışın söz konusu olmadığın, bu itibarla şuf'a hakkının kullanılamayacağını def'i olarak ileri sürmüşlerdir.
Medeni Kanunun 659. maddesinde belirtildiği üzere şuf'a hakkı, müşterek mülkün paydaşlarından birinin payını bir üçüncü şahsa satması halinde diğer paydaşlara tanınan bir haktır. Bunun amacı, paydaşlar arasına bir yabancının sokulmamasını temindir. Olayımızda karı koca olmak üzere iki ortaklı bir limited şirketin ortaklarından kocanın öldüğü, onun şirket payının karısı ve çocuklarına kaldığı, böylece ortaklığı anne ve çocuklarının sürdürdüğü, şirketin tasfiyesine gidildiği, tapudan şirket adına kayıtlı şufalı payın şirket ortaklarının gerçek şahısları adına satış şeklinde intikal ettirildiği anlaşılmaktadır. Şirketin, ortakları dışında bir hükmi şahsiyeti haiz olduğu, bu kişiliğin ortakların gerçek kişilikleriyle karıştırılmaması gerektiği ihtilafsızdır. Ancak T.T.K.'nun 552. maddesi delaletiyle 440. maddesi uyarınca tasfiyeye giren ir şirketin hükmi şahsiyetinin kısıtlı olarak tasfiyeye yönelik şekilde devam edeceği de bir yasa gereğidir. Bu ilkelerin, ışığı altında tapudaki işlemin tasfiye amacıyla şirket payının kendi ortaklarına devir mi yoksa gerçek satışmı olduğu hususunun çözümlenmesi gerekmektedir.
1 - Davalıların dayandığı içtihadı birleştirme kararı, miras hukuku ile ilgili olduğundan, tüzel kişiler için mirasçılık sözkonusu bulunmadığından bir içtihadın direkt olarak olayda uygulama yeri yoktur. Ancak, gerekçelerindeki görüşlerden yararlanmak mümkündür. Şuf'alı pay ortaklara değil de başka şahıslara intikal ettirilseydi bu işlemin satış olduğu kuşkusuzdu. Bütün sorun intikalin ortaklara yapılmış olmasında taplanmaktadır. Hal böyle olunca intikalin gerçek amacını saptamak gerekmektedir. 27.3.1957 gün ve 12/12 sayılı içtihadı birleştirme kararının gerekçesinde intikal maksadının akdi maksada galip geldiği ahvalde şuf'anın cereyan etmeyeceği belirtilmiştir. Olayda akdi maksat satıştır, ama intikal maksadı nedir, o belli değildir. Davanın özelliği itibariyle intikal maksadını ispat için davalılara imkan verilmesi gerekir. Bu davada tapudaki kadim tarafı olan davalıların bunun aksini ispa etmeleri mümkün değildir, demek olanağı yoktur. Davanın özelliği kurala istisna teşkil etmektedir. Bu itibarla davalıların delil olarak dayandıkları tasfiye memuru defterlerinin ibraz ettirilmesi, tasfiye memurunun tanık olarak dinlenmesi, gerekirse defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, şirkette kayıtlı değeri üzerinden tapu işleminin yapıldığı ileri sürüldüğüne göre bu savunmanın doğru olup olmadığının defter kayıtları üzerinden tespit olunması, tapu işlemi tarihindeki şuf'alı payın gerçek değerinin kefen saptanması, toplanacak bu deliller birlikte değerlendirilerek intikalin gerçek amacının belirlenmesi gerekir. İntikalin amacının tasfiyede şirket malının ortaklara geçmesini sağlamak olduğu, şeklen satış biçiminde bu işlemin yapıldığı sonucuna varılırsa bu havalde şuf'a hakkı cereyan etmeyeceğinden davanın reddi icabedecektir.
2 - İşlemin gerçek satış olduğu anlaşılırsa bu takdir fiili taksim olup olmadığı üzerinde durulması gerekecektir. Davalılar vekili 4.7.1986 günlü dilekçesinde pek açık olmamakla beraber gayrimenkulün taksim edilerek müvekkillerine intikalinden bahsetmiştir. Temyiz dilekçesiin 4. maddesinde de açıkça şuf'alı payın ilişkin olduğu taşınmazın paydaşlar arasında fiilen taksim edildiğni, her bir paydaşın taşınmazın belirli bir bölümünü kullanıdıklarını, bu konuyu saptayan İstanbul 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin delil tesbiti dosyasının bulunduğunu belirtmiş, karar düzeltme dilekçesindede bu hususu tekrarlamıştır. Gerçekten müşterek mülkün paydaşları taşınmazı fiilen pay etmişse, her biri hakkını belirli kesime hasredip ondan yarlanıyorsa bunlardan birinin kendi payını ve buna ilişkin taşınmaz kısmını satması halinde tapuda pay ve satışı şeklinde yapılan bu işlemi fırsat bilerek diğer paydaşların şuf'a hakını kullanmaları M.K.4nun 2. maddesinde yer alan objektif iyiniyet kuralı ile bağdaşmaz. 19.2.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bu hususun davanın her aşamasında ileri sürülmesi, hatta mahkemenin kendiliğinden nazara alması gerekir. Savunmanıntevsii bu gibi durumlarda söz konusu değildir. Davanın bu bakımdan reddi gerekir.
Olayımızda da savunulduğu gibi bir fiili taksim olduğu saptanırsa davanın bu haliyle de reddi gerekecektir. Bu bakımdan bu aşamada davacıların bu konuda beyanının alınması; uyuşmazlık halinde önce tanık dahil davalı delillerinin, dahasonra varsa davacı delillerinin toplanması, tesbit dosyasının getirtilmesi, gerekirse keşif yapılması icabeder.
Bu aşamalı incelemenin yapılması ve davanın varılacak sonuç dairesinde çözümlenmesi için karar düzeltme isteğinin kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanen sebeplerle karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairemiz onama kararının kaldırılmasına ve hükmün HUMK.'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12.10.1987 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini