 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
6. Ceza Dairesi
E: 1987/9683
K: 1987/10346
T: 08.12.1987
DAVA : Sahtekarlıktan sanık Ali, Ahmet ve Abdurahman haklarında yapılan duruşma sonunda; beraatlerine dair, Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 7.11.1986 tarihli hükmün temyizen tetkiki katılan vekili ile o yer C.Savcısı tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından bozma isteyen 16.4.1987 tarihli tebliğname ve Ceza Genel Kurulunun 19.10.1987 günlü kararı ile 16.11.1987 tarihinde daireye gönderilmekle okunarak gereği görüşülüp düşünüldü :
KARAR : Sanıklara yükletilen eylem TCY.nın 503/2. maddesi kanalıyla 324/1. maddesinin gerektiren bir suçtur.
Mahkemece hukuk yargılama yasasının 288. maddesi karşısında bu konuda dinlenen tanıkların anlatımlarının gözetilemeyeceği dolayısıyla bu konudaki iddianın yazılı belge ile kanıtlanacağı gerekçesiyle aklanma kararı verilmiştir.
Oysa Ceza Hukuk Yargılama Yasaları yargılama hukukunun iki ayrı dalı olup aralarında genel-özel, çokluk-azlık ilişkisi yoktur. Yargıcın reddi bildirim görüşme ve benzerleri ortaklaşa alanları olduğu gibi ayrıldıkları pek çok alanlarda bulunmaktadır. Ortaklaşa alanlarda her iki yasanın yasal boşlukta örnekseme yoluyla birbirlerine uygulanacakları sonuçlar doğuracaklardır. Bu ayrı alanların başında ise Ceza ve Hukuk yargılamalarının amacı ve kanıt ve bunları değerlendirilmesi sistemleri gelmektedir.
Gerçekten Ceza Yargılama yasasının amacı, yaşanan gerçeğe uygun adaleti bulmaktır ve bu yüzden bu yasayla yaşanan gerçeğin her türlü delille sınırsız biçimde kanıtlanabilmesi yargıcında bunları vicdanına göre değerlendirmesi ilkesi benimsenmiştir. Kanıtlama belli kanıtlara bağlanmadığı gibi ikrar ve kabul bile yargıcı bağlamaktadır. Yargıcın ikrarı değersiz ve çaresiz sayması olanaklıdır.
Buna karşılık Hukuk Yargılama yasası yaşanan gerçeğe değil yasanın elverdiği kanıtlara göre ortaya çıkan biçimsel ve yasal adalet peşindedir. Bu amacı gereğince belli olgular, ancak belli kanıtlarla kanıtlanabilir ve yargıç ancak o kanıtlar önüne getirildiğinde onlara göre karar vermek durumundadır. Boşanma gibi istisnalar dışında yargıç kanıtlarla ikrar ve kabule bağlıdır. Ceza adaletini bu kanıtlarla bağlı tutmak kuşkusuz ona amacından saptırdığı gibi hukuk yargılama yasasına göre adalet dağıtmak ve eski dönemlere dönmek sonucunu doğuracaktır.
Hukuk yargılama yasasına göre kanıt getirmeyen taraf, o sonuca katlanmak zorundadır. O yüzden belli ilkeler içinde uygulanan Borçlar yasasının 53. maddesinin de burada uygulama yeri yoktur.
Yukarıda belirtilen nedenlerle her iki yargılama yasasının kendi aralarında ayrı kanıtlar aranarak buna göre kurulan hükümlerle ayrı sonuçlar doğuracağı ceza davasında kanıtlanan eylemin suçtan doğduğu hukuk davasında ise sözleşmenin miktarına ilişkin bulunduğu gözetilmeden yazılı biçimde karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA 8.12.1987 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.