Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E:1987/7309
K:1987/7373
T:12.10.1987
  • ÖDENCE
  • DESTEKTEN YOKSUN KALMA
* ÖZET : Yargı bağışıklığı, öncelikle bir Devletler Hukuku sorunudur. Yargılama koşullarından olan bu konu, mahkemece doğrudan doğruya [resen] gözönünde bulundurulmalıdır.
Yabancı bir devlete ait harp gemisiyle, Türk Devleti'ne ait bir harp gemisinin, Türk Kara Sularında çarpışması olayından doğan hukuki uyuşmazlık, devletin özel bir kişi gibi çalışmada [faaliyette] bulunmasından kaynaklanan bir özel hukuk uyuşmazlığı olarak nitelendirilemez.
(2675 s. MÖUHK. m. 32)
Hanife ve arkadaşları adlarına Avukat Hülya ile, 1 - T.C. Milli Savunma Bakanlığı adına Hazine Avukatı Babür, 2 - Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Devleti Milli Savunma Bakanlığı aralarındaki dava hakkında, (İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi)nden verilen 20.5.1986 gün ve 1985/173-986, 238 sayılı hükmün, Dairenin 27.1.1987 gün ve 1986/7913-1987/524 sayılı kararı ile onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacılar avukatı tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği konuşuldu
Davacılar, TCG MELTEM Hücumbotu'nun Kınalı ada açıklarında S.S.C.B.'ne ait XACAH isimli harp gemisiyle çarpışması sonucu, Dz. Astsb. Çvş. olarak görev yapmakta olan desteklerinin vefat ettiğini bildirerek, davalı Milli Savunma Bakanlığı ile S.S.C.B. Devleti'nden destekten yoksun kalma tazminatının ödetilmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Yerel Mahkeme, Milli Savunma Bakanlığı hakkındaki dava dilekçesinin, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi görevli olduğundan; diğer davalı S.S.C.B. hakkında açılan davayı ise Türk Adli Mercileri önünde dava açılamayacağından (yargı hakkı yokluğundan) bahisle reddetmiş bulunmaktadır.
Temyiz incelemesi için Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'ne gelen dosya, bu dairenin 12.11.1986 gün 5126/5942 sayılı kararıyla "Türk Ticaret Kanununun 822. maddesinin 12 numaralı bendi gereğince harp gemilerine dahi Türk Ticaret Kanununun 947, 948 ve çatmaya ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekirse de, bu hükmün davaya bakacak mahkemeyi tesbit amacıyla değil, davaya bakacak esas mahkemeye hangi hükümleri uygulaması gerektiğini göstermek amacıyla konulmuş olduğundan ve mahkemece dava konusu eylem haksız fiil olarak nitelenmiş olmasına, tarafların da tacir sıfatına haiz bulunmamalarına göre haksız fiilden doğan bir tür tazminat davasının temyizen incelenmesi Yargıtay Kanununun 14. maddesi uyarınca Yüksek Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin görevine dahil bulunduğundan ve esasen aynı olayla ilgili benzer davaların da, aynı mülahaza ile anılan Daireye gönderilip bu Dairece görevin benimsenmiş olması nedeniyle (Dairemizin 13.7.1986 tarihli, 3615/4712 ve aynı tarih 36164173 sayılı kararları) işbu dosyanın dahi temyiz incelemesi yapılmak üzere Yüksek 4. Hukuk Dairesi Başkanlığı'na gönderilmesi gerekmiştir" gerekçesiyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'ne gönderilmiş, temyiz incelemesi Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nce yapılmış ve Yerel Mahkeme kararı onanmıştır.
Davacılar vekili, gerek temyiz incelemesinin Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılması, gerekse yerel mahkeme kararının onanması hususunu karar düzeltme yoluyla tekrar incelenmesini talep etmektedir.
Daire Kurulunca, öncelikle ön sorun olarak incelemenin Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılmış olması ve ayrıca M.S.B. aleyhindeki dava dilekçesinin Askeri Yüksek idare Mahkemesi'nin görevli olduğundan reddedilmiş bulunmasına ilişkin Yargıtay kararı hakkında karar düzeltme yoluna gidilip gidilemeyeceği üzerinde durulmuştur.
Yargıtay daireleri arasındaki ilişki görev il~,şkisl olmayıp, iş bölümü ilişkisi bulunduğundan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440. maddesinin 111/3. bendinde, görevsizlik ve yetkisizlik kararları aleyhine karar düzeltme yoluna gidilemeyeceği açıkça belirtilmiş olduğundan temyiz incelemesinin Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nce yapılmasına ve M.S.B. hakkındaki dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine ilişkin kararın karar düzeltme yoluyla incelenemeyeceğine oybirliğiyle karar verilmiştir.
Her ne kadar ön soruna ilişkin karşı oy yazılarında belirtildiği gibi bir sayın üye tarafından tahkim yoluna başvurulmadan davanın görülme olanağı bulunmadığı ve bir diğer sayın üye tarafından yargı hakkı yokluğuna ilişkin hususun yetkisizlik kararı niteliğinde olması nedeniyle karar düzeltme yoluna gidilemeyeceği ileri sürülmüşse de çoğunluk tarafından bu görüşlere iştirak edilmemiş Türk Mahkemelerinin kendi yargı haklarının bulunmadığı hususu dava şartı olup, mahkemece resen gözönünde bulundurulması gerektiğinden işin esası incelenmiştir (Bkz. Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü,
Olay yukarda da açıklandığı gibi Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı'na ait MELTEM isimli Hücumbot ile S.S.C.B.'ne ait XACAH isimli harp gemisinin çarpışması sonucu meydana gelmiştir ve dava S.S.C.B. aleyhine açılmıştır.
Sorun, her şeyden önce bir Devletler Hukuku sorunudur. Bu bakımdan sorunun çözümünde Devletler Hukuku ilkeleri, kavramları, tarihi gelişimi gözden geçirilmelidir.
Devletlerin yargı muafiyeti, yani bir devletin diğer bir devletin mahkemelerinde yargılanamayacağı devletlerin eşitliğine dayandırılmış bir prensiptir. Bugün, dünyanın tekmil hukuk sistemlerinin, yabancı devletleri üzerinde hükümet nüfuz ve iktidarı olan faaliyetler (hakimiyet tasarrufları) sahasında mahalli yargıdan muaf tutulduğu bir vakıadır ve hatta bu hususta bir hukuki mükellefiyetin mevcut Olduğu kanaatı yaygındır. Ne var ki zaman içinde yabancı bir devletin özel bir şahıs gibi giriştiği özel hukuk ilişkilerinden dolayı kesin yargı bağışıklığı terkedilmiş, devletlerin yargı bağışıklığı. hakimiyet tasarruflarıyla sınırlı kılınmıştır (Bkz. Edip F. Çelik, Milletlerarası Hukuk, 2. Kitap, ist. 1987, S: 36 vd; Engin Nomer, Devletler Hususi Hukuku, İst. 1986, S: 353 vd.).
Harp gemilerinin, bayrağını taşıdığı devletin egemenlik simgesi olduğu açıktır. Bu bakımdan harp gemileri de yargı bağışıklığından yararlanırlar (Bkz. Nomer, age. S: 353).
Mukayeseli Hukukda bir devletin silahlı kuvvetleri için silah alımından çıkan bir anlaşmazlık dahi egemenlik işlemi olarak kabul edilmiş ve yargı bağışıklığının olduğu belirlenmiştir. Nitekim Fransa Yargıtay'ı 23 Ocak 1933 günlü kararında, Afganistan Hükümeti'nin Silahlı Kuvvetleri için malzeme alımından çıkan anlaşmazlıkta, yargı bağışıklığını kabul etmiştir. Çünkü burada -silah alım satımı ticari bir muamele olmakla beraber- Afganistan Hükümeti'nin giriştiği bir ticari faaliyet söz konusu değildir (Bkz. Edip F. Çelik, age. 5: 39).
Dava konusu olayın Devletler Hukukunun yukarıda özetlenen tarihi gelişimi Milletlerarası Hukuk kavramları ve pozitif hukuka göre değerlendirilmesi gerekir.
Gerçekten 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 33/1. maddesi "Yabancı Devlete, özel hukuk ilişkilerinden doğan hukuki uyuşmazlıklarda yargı muafiyeti tanınmaz" hükmünü getirmiştir. Bu maddede anılan hukuk ilişkilerinden amaç yabancı bir devletin egemenlik hakkına dayanarak yaptığı tasarrufların dışında kalan, özel bir kişi gibi hususi hukuk faaliyetinde bulunması, ticari ilişkilere girmesi sonucu doğan uyuşmazlıklardır. Yoksa yabancı bir devletin egemenlik hakkına dayanılarak yaptığı tasarrufları bu maddenin kapsamı içinde mütalaa etmek mümkün bulunmamaktadır. Maddedeki özel hukuk ilişkisini Milletlerarası hukuk ilkeleri ve yasama belgelerine göre belirlemek gerekir. Nitekim anılan maddenin gerekçesinde "madde yabancı bir devletin egemenlik hakkına dayanarak yaptığı tasarrufların dışında kalan, özel bir kişi gibi hususi hukuk faaliyetinde bulunması, ticari ilişkilere girmesi sonucu doğan ihtilanarda yargı muafiyetini~n tanınmayacağını öngörmektedir" şeklindeki yazılışla maddedeki (özel hukuk ilişkilerinden doğan hukuki uyuşmazlıklar) ile neyin amaçlandığı açık ve kesin bir şekilde belirtilmiştir (Bkz. Danışma Meclisi, S. Sayısı 100, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun Tasarısı Adalet Komisyonu Raporu (1/5), S. 10, Madde 33). Yasama belgelerinin bu açıklığı ve Devletler Hukukunun tarihi gelişimi ortada iken, Milletlerarası özel hukuka ilişkin bir sorunun, özel hukuka ilişkin kavramlarla halli mümkün görülememiştir.
Yukarıda bildirilen nedenlerle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440-442. maddelerine uygun görülmeyen karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmiştir.
Sonuç: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440. maddesi hükmünce Yargıtay'ın görevsizlik kararları hakkında karar düzeltme istenemeyeceğinden davacıların temyiz incelemesinin dairemizce yapılması ve M.S.B. hakkındaki dava dilekçesinin reddi hususundaki karar düzeltme taleplerinin bu nedenle, diğer davalı S.S.C.B. aleyhine açılan dava hakkındaki karar düzeltme talebinin ise yukarda bildirilen gerektirici nedenler karşısında HUMK.nun 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirine uygun olmadığından reddine ve aynı Kanunun 442. maddesi hükmünce 9000 lira para cezası ile ret karar harcının karar düzeltme isteyenden alınmasına, 1210.1987 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
ÖNSORUN BAKIMINDAN KARŞI OY YAZISI (1)
1 - Yabancı devlete yönelik dava bölümünde, mahkeme, belirtilene karşı dava açılamayacağını benimsemiş ve Dairemiz Kurulunca bu karar onanmıştır. 11kin bu bölümün de karar düzeltme yoluyla incelenemeyeceği üzerinde durulmalıdır.
HUMK.nun 440/111-3. maddesi uyarınca "görevsizlik, yetkisizlik, hakimin reddi, dava veya karşılık davanın açılmamış sayılması, davaların birleştirilmesi ve merci belirtilmesi kararları" için karar düzeltme yoluna gidilemez. Yabancı devletlerin yargı bağışıklığı, alışılagelmiş bir söyleyişle "yargı yetkisi" olarak anlatılmaktadır. Gerçekten HUMK.nun 9 ve onu izleyen maddelerinde belirlenen "selahiyet" dava engellerindendir. Oysa yargı yetkisi olarak amaçlanan, dava engellerinden değil görev gibi dava koşullarındandır. Görevsizlik ve adliye mahkemesinin (ya da mahkemelerinin) görevli olmadığı anlamını taşıyan yargı yolu konusunda verilen karar için (bu kararın bir bölümünde de görüldüğü üzere) karar düzeltme yoluna gidilememektedir. Öyleyse dilekçenin reddine karar verilmelidir.
II - Karar düzeltme aşamasında davacılar vekili dosyaya bir sempozyum metni iliştirmiştir. Bu metnin 85. sayfasında "müzakere yolu denendi, bir tazminat istendi, fakat sonuç alınamadı, mesela kayıplar var, iki denizci halen bulunamamıştır. Bu iki bulunamayan denizcinin öldüğü Rusya tarafından kabul edilmeyince müzakerelerin, bir adım daha ileri gitmesi mümkün olmamıştır, başında kilitlenip kalmıştır" denilmektedir. Daha önce dosyaya yazılmayan bu konu üzerinde de durulmalıdır. Hemen kaydedelim ki, davaya konu olan denizci, bulunamayanlar arasında değildir.
Dava koşullarından biri de hukuksal yarardır. Bir davanın dinlenebilmesi davacının hakkına kavuşmak için mahkeme kararına gerek. sinim duymasına bağlıdır (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C: 1, 1979 S. 855; Saim üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, İst. 1986, S. 234). 1899'daki Barış Konferansları'ndan başlayarak 1907 Konferansı'nda, Milletler Cemiyeti Misakı ve Locarno Antlaşmaları'nda, 1928 Tahkim Genel Senedi gibi belgelerde yollamalarda bulunulduğu gibi uluslararası uyuşmazlıklarda görüşmeye başvurunun ilk adım olduğu yolunda gelenek oluşmuştur. Bu geleneğe aykırı olarak yargı yoluna gidilmesinde hukuksal yarar görmüyoruz. Nitekim, davacı taraf da böyle bir girişimde bulunmuş, fakat dava dışı kişiler için çıkan uyuşmazlık nedeni ile davaya konu uyuşmazlığı çözüme ulaştırmamıştır. O nedenle davanın dinlenme olanağı da yoktur.
Ne var ki,bu sorunlar çoğunluğun oylarıyla aşıldığına göre temelden varılan sonuca gösterilen gerekçeyle katılıyorum.
üye Erbay TAYLAN
ÖNSORUN VE ESAS BAKIMINDAN KARŞI OY YAZISI (11)
22.5.1982 günlü, 17701 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan ve yayımı tarihinden itibaren 6 ay sonra yürürlüğe girip (23 Şubat 1330 tarihli Memaliki Osmaniyede Bulunan Ecnebilerin Hukuk ve Vezaifi Hakkında Kanun)u kaldıran 20.5.1982 günlü, 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Kanununun, Türk Mahkemelerinin Milletlerarası Yetkisi başlıklı bölümünde yer alan ve yabancı devletlerin yargı muafiyetinden yararlanamayacağı hallere ilişkin bulunan 33. maddesinin birinci fıkrası aynen şöyledir: "Yabancı devlete özel hukuk ilişkilerinden doğan uyuşmazlıklarda yargı muafiyeti tanınmaz". Öte yandan Türk Ticaret Kanununun 822. maddesinin ikinci fıkrasının 2. bendi hükmüne göre donatanın gemi adamlarının kusurundan doğan mesuliyetine müteallik 947. madde ile 948. maddenin birinci fıkrasının üçüncü bendi, deniz ticaretini düzenleyen dördüncü kitabının çatma, kurtarma ve yardıma dair kısımlarıyla malıdut mesuliyete müteallik 1236. maddenin son fıkrası hükmü münhasıran bir amme hizmetine tahsis edilen devlet gemileriyle donanmaya bağlı harp gemilerine ve yardımcı gemilere de tatbik olunur. Bu iki yasa hükmü birlikte değerlendirildiğinde varılan sonuç Türk hukukunda 22.11.1982 tarihinden sonra donanmaya bağlı bir harp gemisinin, o gemiye mensup gemi adamlarından birinin vazifesini yaparken işlediği kusur neticesinde üçüncü şahıslara verdiği zararlardan dolayı mesuliyetinin özel hukuka ilişkin olduğu ve bu nedenle böyle bir uyuşmazlıkta yabancı devlete yargı muafiyeti tanınamayacağıdır. Öte yandan yabancı unsurlu bir olayla ilişki içinde olan devletin mahkemelerinin bir bütün olarak o olay hakkında faaliyette bulunabilmesi de milletlerarası yetkinin konusunu teşkil etmesi sebebiyle sözü edilen 33. maddedeki hüküm bir yetki kuralı niteliğinde olduğundan mahkemenin vermiş bulunduğu karar yetkisizliğe ilişkindir. Yargıtay'ın yetkisizlik kararlarına karşı ise HUMK.nun 440. maddesinin 111/3. bendi hükmünce karar düzeltme yoluna gidilemez.
Bu nedenle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Devleti'ne yönelik karar düzeltme isteği incelenemeyeceğinden bir önsorun olarak ona ilişkin dilekçenin de bu yönden reddine karar verilmesi ve kurul çoğunluğunca bu görüşün kabul edilmemesi karşısında işin esası bakımından karar düzeltme isteğinin kabulü ile temyiz olunan kararın yabancı devlete ilişkin bölümünün bozulma oyundayım.
Şerafettin SEYHUN üye
ESAS BAKIMINDAN KARŞI OY YAZISI (III)
T.C. Milli Savunma Bakanlığı'na ait MELTEM isimli Hücum. botu ile S.S.C.B.'ne ait XACAH isimli Harp Gemisi'nin 24.9.1985 günü Kınalıada açıklarında çarpışmaları (çatma) sonucunda, Meltem Hücumbotu'nda görevli iken ölen Dz. Astb. Çavuş Erol'un yakınları oldukları anlaşılan davacılar; S.S.C.B.'den de tazminat istemektedirler.
Mahkeme; savaş gemisinin karıştığı olaydan dolayı yabancı devlet hakkında Türk Adli Mercileri önünde dava açılamayacağından sözederek S.S.C.B.'ne yönelik davanın reddine karar vermiştir.
Oysa, 22.11.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun (Türk Mahkemelerinin Milletlerarası Yetkisi) bölümünde yer alan ve (Yabancı Devletin yargı muafiyetinden yararlanamayacağı halleri) kenar başlığını taşıyan 33. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, yabancı devlete, özel hukuk ilişkilerinden doğan hukuki uyuşmazlıklarda yargı muafiyeti tanınmaz. Hal böyle olunca, 33. maddede yer alan "özel hukuk ilişkisi"nden ne kasdedildiği ve özel hukuk ilişkisinin hangi kanuna göre belirleneceği üzerinde durulmalıdır. Mevsuf bir haksız fiil olan çatmadan doğan tazminat taleplerine ilişkin kurallara Türk Ticaret Kanununda (md. 1216-12?1) yer verilmiştir. Bu hükümlerin özel hukuk normu Olduğu ise kuşkusuzdur. Davaya konu olay Türk karasularında meydana geldiğine ve haksız fiilden doğan borçlar haksız fiilin işlendiği yer hukukuna tabi olduğuna (2675 s. Kanun md. 25/1) göre davada uygulanacak hükümler Türk Ticaret Kanununda tanzim edilen çatma hükümleridir.
Diğer taraftan, Türk Ticaret Kanununun Çatmaya ilişkin hükümleri ticaret gemileri için vazedilmiş olmakla beraber, hukuki niteliği aynı olması itibariyle ticari olmayan kamu hizmetinde kullanılan gemilerle harp gemilerine de teşmil edilmiştir (TTK. m. 822, f. 2, b. 2).
Açıklanan bu hukuki esaslar, özellikle olayın Türk Karasuları'nda cereyan etmesi nedeniyle uyuşmazlığın Türk Ticaret Kanununda düzenlenen özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğu, 2675 sayılı Kanunun 33. maddesinin birinci fıkrasının açık hükmü karşısında S.S.C.B. Devleti'nin bu davada yargı mualefetten yararlanamayacağı, davanın Türk Mahkemesinin yetkisi alanına girdiği ve bunu önleyici bir uluslararası sözleşmenin Türkiye ile S.S.C.B. arasında bulunmadığı gözetilmeden; S.S.C.B. Devleti'ne yönelik davanın (Yargı muafiyeti gerekçesiyle) reddine karar verilmiş olması kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir düşüncesinde olduğundan, davacıların S.S.C.B. Devleti hakkındaki karar bölümüne yönelttikleri karar düzeltme istemlerinin kabulü gerekeceği oyundayım.
Cahit KESKİN
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini