 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1987/3075
K: 1987/3367
T: 30.04.1987
DAVA : Taraflar arasındaki trafik kazasından doğma tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı (M.C.) için 600.000 lira maddi, 300.000 lira manevi ve davacıların çocuklarının bir gözünün kör olması ve çocuklarının da kusuru gözönünde tutularak takdiren her bir davacı için 100.000'er liradan 200.000 lira manevi tazminat olmak üzere toplam 1.000.000 lira maddi ve manevi tazminatın haksız fiil tarihi olan 18.5.1980 tarihinden itibaren % 5 faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara ödenmesine, fazla talep haklarının reddine ilişkin hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu :
KARAR : 1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir yolsuzluk görülmemesine göre davacılardan (M.C.)'e yönelen temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2 - Davacılardan (H.) ve (Z.C.)'e yönelen temyiz itirazlarına gelince; bu kişiler trafik kazasında, davalının 5/8 kusuru sonucu gözünün birini tamamen kaybeden onbir yaşındaki (M.)'in baba ve annesidir. Bu dava ile istedikleri manevi tazminat için yerel mahkemece yararlarına yüzbiner lira hükmedilmiş; davalı, birikmiş faizleri ile yüzbiner lirayı geçen bölümü de temyize konu etmiştir.
Manevi zarar, kişilik değerlerinde irade dışında oluşan eksilmedir. Manevi zarar, genellikle maddi veya manevi bir acı duyulmasına neden olur; ancak duyulan acı, çekilen ıstırap ve elem manevi zarar değil yalnızca onun sonucu olabilir. Oysa manevi zarar, nesnel (objektif) eksilmeyi ifade eder; acı ve ıstırabın görünür olması gerekmez. O nedenle somut olayda gerçekleşen türden bir olayın, baba ve anneyi acı, ıstırap ve elem içinde bırakacak bir sonuçla ortaya çıkması da onlara manevi zarar verdiği nesnel olarak benimsenmedilidir.
Borçlar Kanunu'nun 47 nci maddesi yalnızca adam öldürülmesiyle bedenin fizik bütünlüğünün zedelenmesine ilişkindir. O nedenle duygusal alandaki bu gibi olaylarda gerçekleşen türden zararlar için tazminat istenmesine etken değildir (Piere Tercier,le nouveau de le personalite. Zürich 1984, s. 262, 263 ve Contribution'a İ' etude bu tort moral et de sa reparation an droit Swisse, Fribourg, 1971 s. 150vd.)
Olayın gelişimine, paranın satın alış gücüne ve manevi tazminat takdirine temel alınan ilkelere göre de hükmedilen değerdeki tazminata yönelik yerel mahkeme kararının dairemiz çoğunluğunca onaylanması uygun görülmüştür.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın davalılardan (M.C.)'e yönelik bölümünün ilk bentteki nedenlerle oybirliğiyle, (H.) ve (Z.C)'e yönelik bölümünün de 2 sayılı bentte gösterilen nedenerle oyçokluğuyla ONANMASINA, 30.4.1987 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacılar (H.C.) ve (Z.C.) trafik kazası sonucu sol gözünü kaybeden küçük oğulları, (M) için 500.000 lira manevi, 6.000.000 lira maddi, kendileri içinde 200.000'er liradan toplam 400.000 lira manevi tazminatın davalıdan tahsilini istemişlerdir.
Mahkemece, küçük (M.C.) için maddi ve manevi tazminat yanında, davacı anne ve baba için de 100.000'er liradan 200.000 lira manevi tazminata hükmedilmiştir.
Oysa manevi tazminat isteme hakkı Borçlar Kanunu'nun 47. maddesinin açık hükümlerine göre sadece cismani zarara düçar olan kimseye aittir (Bkz. Oser - Schönenberger, Borçlar Hukuku, Ankara 1947, Seçkin çevirisi, s. 428 No: 6; Ottinger, Bd. I. s. 259, Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku, Ankara 1961. s. 336; Prof. Dr. Feyzi N. Feyzioğlu Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I. İstanbul 1976 s. 601; Tekinay, Borçlar Hukuku Cilt I. s. 880; Prof. Dr. Sefa Reisoğlu, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Ankara 1986 s. 156). Çünkü bu hak kişiye sıkı suretle bağlı haklardandır. Yakın olmak, beden zararına uğrayanın ailesinden bulunmak bir kimseye bu yolda bir hak sağlamaz. Gerçekten haksız eylem çocuğa karşı işlenmiştir ve baba ve anne bu haksız eyleme göre üçüncü kişi durumundadır. Bu tür olaylarda genellikle babanın ve annenin az ya da çok bir üzüntü ve acı duyacağı kuşkusuzdur. ancak, mücerret böyle bir elem ve ıstırap için, baba ve anne yararına manevi tazminat hükmedilmesine tazminat hukuku kuralları engeldir. Beden bütünlüğü ihlal edilenin yakınlarının manevi tazminat taleplerinin benimsenebilmesi yararlanma olayı nedeni ile kişisel yararlarınının, haklarının doğrudan doğruya ağır biçimde haleldar olmasına, bu yüzden büyük üzüntüye uğramış bulunmalarına bağlıdır. Diğer bir deyimle çocuğa karşı işlenmiş haksız eylem, aynı zamanda cismani tamamiyeti ihlal edilen kişinin yakınlarının da doğrudan doğruya zarara uğramalarına neden olmuşsa, o takdirde bunların manevi tazminat istemeleri mümkündür. Çünkü bu takdirde eylemle zarar arasında uygun neden sonuç bağı var demektir.Örneğin bir çocuğun beden bütünlüğünün ihlali sonucu bu olayın etkisi ile ana ya da baba veya kardeşleri asabi bir9 buhran, bir ruhi sarsıntı geçirir, bu yüzden hastalanır ve böylece ruh tamlığını geçici ya da devamlı olarak kaybederse ve bu yön rapor ve başka delillerle kanıtlanırsa o kişinin de manevi zarar isteme hakkı vardır. Çünkü Borçlar Kanunu'nun 49. maddesindeki cismani zarar kavramına, ruhi tamamiyetin ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin girdiği genellikle kabul edilmektedir (Bkz. Tandoğan, üçüncü Şahsın Zararının Tazmini, Ankara 1963, 6 vd; Tekinay, age C. I s. 882).
ancak bu işte baba ve anne böyle bir iddia ileri sürmediği gibi, böyle bir yön sabit olmuş da değildir. O halde mahkemenin olayda baba ve anne yararına manevi tazminata hükmetmiş olması bozmayı gerektirir.
Dairemizin bugüne kadar uygulaması da bu yoldadır. Bu nedenle mahkeme kararının baba ve anne lehine manevi tazminata hükmeden bölümünün bozulması gerektiği görüşündeyim. Değerli çoğunluğun bu kesime ilişkin onama görüşüne katılmıyorum.