 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1987/2240
K: 1987/3203
T: 27.04.1987
DAVA : Taraflar arasındaki trafik kazasından doğan tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı toplam 204.400 lira maddi ve manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müeselsilen alınarak davacıya ödenmesine, fazla istemin reddine ilişkin hükmün süresi içinde davalılar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Dava trafik kazasından doğma tazminat isteğidir. Davalı Müfit'in kullandığı diğer davalı Süleyman'a ait araç davacıya çarparak yaralanmasına sebebiyet vermiştir. Davacı uğradığı zararın müteselsilen ödetilmesini istemektedir. Davalılar cevaplarında diğer def'ileri yanında davacının bir ibraname vermiş bulunduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. 18.2.1984 tarihli bu ibranamede aynen (24.12.1983 günü geçirmiş olduğum kazada, kazaya sebebiyet veren sürücü Müfit'den şikayetçi olmadığımı ve bundan sonraki ileriki tarihlerde kendisine maddi veya manevi bir dava açmayacağını kimsenin etkisi altında kalmadan kendi rızamla beyan ederim) denilmektedir. Davacı mübrez ibranameye karşı son oturumdaki açıklamasında bunu kriz geçirdiği ve ne yaptığını bilmediği bir zamanda imzalamış olduğunu söylemiştir. Mahkemece davacının bu beyanı samimi görülüp ibranamenin onu bağlamayacağın kanısına varılarak diğer delillerle subuta eren davanın kabulü ile greçekleşen maddi ve takdir olunan manevi tazminatın her iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
1 - Haksız eylem 24.12.1983'de işlenmiştir. Davacı aynı gün zabıtaca alınan ifadesinde davacı olduğunu söylemiştir. Mağdurun kesin raporu alındıktan sonra Türk Ceza Kanunun 459. maddesinin ikinci bendi uyarınca cezalandırılması için sürücü hakkında kamu davası açılmıştır. Davacı, o davanın 28.9.1984 günlü oturumunda katılma isteğinde bulunmuş ve buna karşılık sürücü yukarda sözü edilen ibranameyi ibraz etmiş ise de mahkemece katılmak isteğinin kabulüne karar verilmiştir. Yapılan duruşma sonununda takibi şikayete tabi olmayan bu suçundan ötürü sürücünün mahkumiyetine karar verilmiştir.
Davacı, metni yukarıda yazılı ibraname başlıklı belgede hem şikayetçi olmadığını açıklamış, hemde tazminat davası açmayacağını bildirmiştir. O halde bu davada çözümlenmesi gereken en önemli sorun ibranamenin niteliğinin saptanması ve doğuracağı hukuki sonuçların davalılar yönünden değerlendirilmesi olmalıdır. Gerçekten ibra hususunda yasalarımızda bir özel kural yer almamıştır. Kanunumuza aktarılmayan İsviçre Borçlar Kanunun 115. maddesi ibraya ilişkin olup borçların kusutu ile ilgili hükümler arasında düzenlenmiştir. Kaynak Kanunun 115. maddesinde yer alan ve başlığı (Borcu mutabakatla kaldırma) olan ibra, nitelikçe olumsuz bir ikrar sözleşmesidir. Diğer bir söyleyişle alacaklının alacak hakkından vazgeçemesini ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasını sağlayan sözleşmeye ibra denir.
Davaya konu olan işte de tazminat alacaklısı olan davacı ibra belgesinde davalı Müfit'e karşı tazminat alacağı hakkından vazgeçmiş ve bu suretle onu borcundan kurtarmıştır. Davacı başlangıçta ikinci oturumdaki ilk açıklamasında ibraname altındaki imzasını ikrar etmekle beraber bir irade fesadına uğradığı konusunda beyanda bulunmamış, aksine kendisine maddi yardımda bulunulacağının vaad edilmesi üzerine bu ibranameyi verdiğini ikrar etmiş, ancak diğer tarafın taahhüdünü yerine getirmediğini ileri sürmüştür. oysa verilen ibra kayıtsız ve şartsız olup bir taahhüde bağlı değildir. O halde davalı Müfit hakkındaki davanın ibra sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken davacının ikinci oturumdakine ters düşen ve bir kanıtada dayanmayan son oturumdaki açıklaması benimsenip adı geçen davalının da tazminatla sorumlu tutulmuş olması yasaya aykırı düşmekle bozmayı gerektirir.
2 - Diğer davalı Süleyman'ın hukuki sorumluluğu işleten olmasından ileri gelmektedir. birden fazla kimseler ortak kusurları ile zarar yaparlarsa zarara uğrayana karşı her biri müteselsilen sorumlu olur (tam teselsül-Borçlar Kanunu, madde 50/1). Bunların ister haksız eylemden, isterse sözleşmeden veya kanun hükmünden dolayı olsun çeşitli hukuki nedenlerden dolayı zarara uğrayana karşı aynı zarardan sorumlu olmaları halinde de ayni kural uygulanır (nakıs teselsül Borçlar Kanunu, madde 51/1). Bu gibi durumlarda borcun tamanının ödenmesi, müteselsil sorumluların her birinden birlikte istenebilir (Borçalar Kanunu madde 142/1). Ancak tam teselsülde borçululardan birinin borç tediye olunmamış iken ondan kurtulması halinde diğer borçluların da borçtan kurtulabilmelerine imkan tanıyan Borçlar Kanunun 145. maddesinin ikinci fıkrası hükmü, nakıs teselsülde uygulanmaz. Örneğin haksız fiil failinin ibra edilmesi, onu istihdam eden şahsın ibra edilmesini gerektirmez. Çünkü bu gibi teselsülde her türlü kurtuluş sebepleri şahsidir (Bakınız : Turgut Akıntürk, Mütelessil Borçluluk, 1971, Sahife: 137 ve 138). Dairenin uygulaması da bu yoldadır (Esas: 1979/9955, Karar: 1979/11356 sayılı ve 15.10.1979 günlü karar). Davaya konu olan ibra belgesindeki sözlerden ibranın sürücü ile ilgili olduğu ve subjektif nitelikte bulunduğu açıkca anlaşılmaktadır. Subjektif nitelikte bulunan bu ibranın objektif nitelikte olduğunun kabulü ile işletene de teşmil edilmesi belgenin niteliği ile bağdaşmaz. O halde dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir yolsuzluk görülmemesine göre davalı Süleyman'ın temyiz itirazlarının reddi gerekir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın davalı Müfit'e ilişkin bölümünün birinci bentte gösterilen nedenle (BOZULMASINA), diğer davalı Süleyman'a ilişkin bölümünün ikinci bentte gösterilen nedenle (ONANMASINA), onama harcının temyiz eden davalılardan Süleyman'a yükletilmesine ve davalı Müfit'den peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, birinci bentte oyçokluğuyla ve ikinci bendin gerekçesinde oyçokluğu ve onamada oybirliğiyle 27.4.1987 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6085 sayılı Karayolları Trafik Kanunun 50. maddesi, motorlu araç maliki (işletici)nin, aracın kullanılmasından doğacak zararlardan hukuken sorumlu olacağını kabul etmiştir. Burada düzenlenen sorumluluksözleşme dışı objektif (tehlike sorumluluğu) sorumluluktur.
Aynı maddenin beşinci bendine göre : Hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan her türlü anlaşma hükümsüzdür. Bu karıl dar anlamda ve maddenin tüm amaca ve kaynağı gözetilmeden yorumlandığında; bunun, Borçlar Kanununun 99. maddesinde de bulunan bir "sorumsuzluk anlaşması"na kapshadığı söylenebilir. Sorumsuzluk sözleşmeleri ibranın aksine, daha zarar doğmadan önce sorumluluğu kaldıran ve daraltan sözleşmelerdir; tarafları arasında çoğu kez, bir iş görme ilişkisi (vekalet-hizmet-taşıma gibi) de söz konusudur. işte bu temel kurallardan hareket edildiğinde davacının davalı araç sürücüsüne ibranın KTK'nun 50/5. maddesine girmeyeceği sonucuna varılabilir.
Nevar ki, 6085 sayılı kanunun 50. maddesinde getirilen sorumluluğun (sözleşmeye dayanmayan akit dışı sorumluluk) niteliği ve maddenin amacı (zarar görenleri koruma) gözetildiğinde sorumsuzluk sözleşmesinin bu madde içine alınmasının bir anlamı olmayacaktır. Kaldı ki, sonuçları bakımından ibra ile sorumsuzluk sözleşmelerin önemli bir farkı bulunmamaktadır. Yasa koyucunun sorumsuzluk sözleşmesini yasaklarken ibra konusunda bilinçli olarak susmuş olması düşünülemez. Bu nedenle maddenin beşinci bendinde getirilen kuralın ibrayı da kapsayacağı kabul edilmelidir. Böyle bir yorum, Yargıtay uygulamasına yabancı da değildir; çünkü 50. maddenin özellikle üçüncü ve altıncı bentlerinde -yasanın açık hükmüne rağmen- yapılan yorumlar daima olumlu karşılanmıştır. Nitekim yasa koyucu, bu madde de yapılan hatayı veya bu maddenin ihtiyaçlara cevap vermediğini görmüş olmalıdır ki; Yeni Karayolları Trafik Kanunu'nda bu husus ibrayı da kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Tüm bu nedenlerle, sayın çoğunluğun oluyturduğu bozma kararına ve onama kararının gerekçesine katılmıyorum.