 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1987/10560
K: 1988/1513
T: 16.02.1988
DAVA : Taraflar arasındaki destekten yoksun kalma ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı sübut bulmayan davanın reddine ilişkin hükmün davacılar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu: KARAR : Dava, tren kazasından doğan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacılar, tren makinistinin uyarı sinyali verip zamanında fren yapmaması ve idarenin de gerekli önlemleri almaması sonucu meydana gelen kazada desteklerini yitirdiklerinden bahisle - fazla hakları saklı - bir milyon lira maddi, iki milyon lira da manevi tazminatın davalı idareden tahsiline karar verilmesini istemişlerdir. Mahkeme ise, ölüm olayının müteveffanın tamamen kendi kusurundan meydana geldiğine ilişkin bilirkişi raporunu hükme dayanak yaparak istemin reddi cihetine gitmiştir.
HUMK'nun 275, 279, 284 ve 286. maddelerinde açıkça ifade olunduğu üzere, çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüşüne başvurulacak bilirkişinin, o konuda uzman olması zorunludur. Uzman dahi olsa bilirkişinin rey ve mütalaasiyle bağlı bulunmayan hakim, gerçeğin açıklığa kavuşabilmesi ve soruna sağlıklı bir çözüm getirilebilmesi için, - maddi olayla ilgili verileri de dikkate alarak - bilirkişiyi yönlendirmeli, müphem ve muğlak kalan hususları açıklattırmalı ve gerektiğinde yeniden seçeceği bilirkişi kurulunun görüşüne başvurmalıdır.
Bu olayda, hazırlık tahkikatı nedeniyle görüşü alınan bilirkişi Makina Mühendisi (S.A.) müteveffayı 6/8, davalı idareyi de 2/8 oranında kusurlu bulmuştur. Mahkemece seçilen üç kişilik bilirkişi heyeti ise kusurun tamamının müteveffada olduğu sonucuna varmıştır. Dosya kapsamına göre, 31.3.1987 tarihli oturumda İstanbul Teknik üniversitesi Ulaştırma Anabilim dalı demiryolları Kürsüsünde üç kişilik bilirkişi heyetine kusur incelemesi yaptırılmasına karar verildiği halde, gerek yemin tutanağından gerekse rapor münderecatından, ikinci raporu düzenleyenlerin sözü edilen ihtisas kürsüsünden seçildikleri ve konunun uzmanı oldukları anlaşılmamaktadır. Aksine, Şişli 4. Asliye Hukuk Hakimliğinin 15.10.1987 günlü cevabı yazısiyle adı geçenlerin dahi makina mühendisi oldukları ve Makina Fakültesinde görev yaptıkları bildirilmiştir. Şu hale göre rapor, uzman kişilerce düzenlenmemiş ve özellikle iki rapor arasındaki sonucu tamamen etkili çelişki üzerinde de mahkemece durulup bunun hal ve telifi cihetine gidilmemiştir.
Öte yandan, yine dosya kapsamına göre müteveffa, altgeçit bulunmasına rağmen çevre sakinleri tarafından kısmen yıkılarak geçişe müsait hale getirilen engeli aşarak demiryolu güzergahına girmiş ve yol boyu yürürken işittiği makine gürültüsü üzerine başını çevirince arkadan gelen lokomotifin sadmesine maruz kalmıştır. Olayın bu gerçekleşme biçimi, demiryolunu diklemesine bir geçişin, yani trenin önüne ani bir çıkışın söz konusu olmadığını göstermektedir. Tren makinisti için 350 metrelik bir açık görüş mesafesi vardır. Bu mesafe içinde, sinyal verilerek demiryolu boyunca yürümekte olan müteveffanın uyarılmadığı, yanına gelen lokomotifin gürültüsüyle irkilmesinden anlaşılmaktadır. Raporda, sokakların demiryoluna dik olarak dayandığı meskün bir alanda seyreden bir tren makinistinin, özellikle - yasak olmasına rağmen - çerve sakinlerinin engellerin üzerinden atlayarak tehlikeli sahaya girdiklerini ve bu halin süreklilik arzettiğini de dikkate alarak, yol boyunu devamlı izlemesi gerekip gerekmeyeceği, izlemesi gerekiyorsa, 350 matrelik açık görüş alanı içinde demiryolu boyunca yürümesine devam eden bir kimseyi lokomatifin projektörü ile görüp göremeyeceği ve bu mesafe içinde sinyal vermiş olsa müteveffanın duyup duymayacağı hususları üzerinde durulmamış ve sonuca önemli ölçüde etkili olan bu verilerin ret, tatil ve tahlili yapılmamıştır. Rapor, bu yönüyle de hükme dayanak yapılabilecek bir nitelik taşımamaktadır.
O halde hüküm, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar çerçevesinde uzman kişilere yeniden inceleme yaptırılmak ve elde edilecek sonuca göre bir karar verilmek üzere temyiz eden davacılar yararına bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda belirtilen gerekçelerle BOZULMASINA, 16.2.1988 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacıların yakını, deniz eri (M.K.) birliğinden 11.12.1985 günü izin alarak eniştesinin evine ziyarete gelmiş; dönüşte saat 19.05'te 50 m. ilerideki alt geçitten yararlanarak karşıya geçeceğine konuk kaldığı evin hizasındaki 80 - 90 cm. yükseklikte bulunan ve yer yer kırılmış beton bariyerini aşarak demiryoluna inmiş ve rayların dışında yürümeye başlamıştır. Güneş batalı yaklaşık 25 dakika geçmiştir. Arkadan gelen makinist, (M.)'i görünce siren çalmış ve fren yapmıştır. Trenin yapısı gereği, kazandığı hız enerjisi nedeni ile durmasına olanak bulunmadığı belirgindir. (M.), raydan uzaklaşmamış, dönüp tren tarafına baktığında onun tarafından sadmeye maruz bırakılmıştır.
Demiryolunda oluşan kaza nedeni ile makinist, kusurlu; TCDD ise çalıştıran ve bir başka söyleyişle kusursuz sorumluluk ilkesine bağlıdır. Ne var ki, Borçlar Kanununun 44. maddesi uyarınca zarar görenin fiili, zararın ihdasına yol vermişse sorumluluk söz konusu olamaz. Makinist ve sorumlu yol müdürünün ceza hukuku bakımından yapılan takiplerinde seçilen bilirkişi (Makine Mühendisi (S.A.) makinisti kusursuz, demiryolunu engelsiz girilebilir biçimde bırakan TCDD'nu olayda 2/8 kusurlu görmüştür. oysa irade ile yönlendirilen, sezginlik gücü bulunan canlıların demiryollarına girmelerini önleyici tedbirlerin alınması, TCDD'nun görevleri arasında değildir. Hizmetin daha sağlıklı yürüyebilmesi için yolların paralel olarak bütçe olanaklarının elverdiği ölçüde kapatılması, olağanüstü önemlerdendir. Bugünkü ulaşım teknolojisinin vardığı aşamada beton bariyerlerin insanlar için yapıldığını ve trenin her ray dışında yürüyen şahıs gördüğünde durması gerektiğinin kabulü mümkün değildir. Adam çalıştıran olarak sorumluluk kusura dayanmayan yalın objektif sorumluluktur. Objektif özen ödevini yerine getirmekten kaynaklanır. Demiryolu İşletmesinin işletmeden dolayı sorumluluğu ise kurtuluş kanıtına yer verilmemiş, ağırlaştırılmış nitelik taşır. Yasanın belli durumlarda belli kişileri sorumlu tutmuş olmaları yeterlidir. Görülüyor ki, her iki durumda da makinistten, yol sorumlusundan ve idareden daha fazla bir aklaşım beklenemez. Olgu C. Savcılığınca da benimsenmiş ve TCDD'ne kusur veren cezanın kabul olunmadığı vurgulandıktan sonra sorumlu yol müdürü hakkında kovuşturmaya yer olmadığına biçiminde karar verilmiştir.
Karşılığında, (M.) tehlikeli yola inmiş; pervasızca ray boyunca yürümüş, arkadan gelen lokomotifin üstüne düşen projekötrüne aldırmamış, siren ve fren seslerine tepki göstermemiştir. Böylesine bir davranış "zararın ihdasına" yol açmıştır. öyleyse davacıların desteği tam kusurludur ve davalı sorumlu tutulmamalıdır.
Yargılama sırasında 31.3.1987 günlü oturumda taraflar belli bilirkişiler adlarında uyuştuklarını belirtmeksizin yani seçimi mahkemeye bırakarak kusur dağılımı konusunda inceleme yapılmasını istemişlerdir. Mahkemece, Ulaştırma Ana Bilim Dalı Demiryolları Kürsüsünden bilirkişi seçilmesi için istinabeye karar verilmiş; istinabe hakimi bilirkişileri İ.T.ü. Makine Fakültesinden seçmiş; yargılama hakimi değşitirmeyi benimsemiştir. Bu durumda sonuca etkili usul yanlışı yapıldığı kanaatına varılmamıştır. Maddi olay bilirkişi incelemesine dahi gerek göstermeyecek şekilde açıktır (HUMK 275). Bu bilirkişiler de saptanan olayı gözden geçirmişler ve C. Savcılığının vardığı sonucu doğrulamışlardır. Belirlendiği gibi kusur ölendedir. Dosyadaki yazı ve mahkeme gerekçesindeki saptamalara göre yerel mahkeme kararının onanması gerektiği oyundayız.