 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1987/10179
K: 1988/2368
T: 14.03.1988
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 80.000 liranın dava tarihi olan 16.3.1977 tarihinden 19.12.1984 tarihine kadar % 5, bu tarihten sonra yıllık % 30 faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine dair 7.5.1987 gün ve 330-228 sayılı esas kararda mahkemece işin kesin olduğu belirtilmiş ise de; davacı tarafından fazlaya ilişkin hak saklı tutularak 80.000 liranın ödetilmesi talep ve dava edildiğinden, mahkemece de gerçek zarar saptanmadığından işin 100.000 liranın üzerinde olduğu ve mahkemenin nitelendirmesinin bağlayıcılığı bulunmadığı kabul edilerek işin kabili temyiz olduğuna karar verildikten sonra asıl hükmün davalı Maliye Hazinesi adına Hazine avukatı tarafından temyiz edilmiş olması yönünden dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı, 21.1.1938 gün ve 34 numaralı tapu kaydı ile murisleri raşit ve Lütfiye'nin paydaşı bulundukları taşınmazın 1964 yılında yapılan kadastrosunda bir bölümünün 4 parsel numarası ile Hazine ve bir bölünün de 5 parsel sayısı ile Nevzat adına tesbit edildiği ve satış suretiyle 5 parsel sayılı taşınmazın Yakub'a temlik edildiğini, Hazine aleyhine açtığı davanın derdest olduğunu ve Yakup aleyhine açtığı tapu iptal davasının Kocaeli Asliye Hukuk Mahkemesi'nce Medeni Kanunun 931. maddesi uyarınca reddedilip kesinleştiğini ve aynı Kanunun 917. maddesi hükmünce tutulan sicilinden ve kadastro işlemlerinden doğan zararlardan Devlet sorumlu olduğundan, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 80.000 liranın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıya ödetilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine, tesbitin kadastroda yapıldığını, zararın tapu sicili tutulması ile ilgisi bulunmadığını, Hazinenin sorumluluğunun olamayacağını savunmuştur.
Mahkemece, kadastro işlemlerinden doğan zararların da Medeni Kanunun 917. maddesi kapsamına girdiği ve zararın doğduğu kabul edilerek talep gibi karar verilmiştir.
Tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından Medeni Kanunun 917. maddesi ile tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan ötürü Devletin doğrudan sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiştir. Bu sorumluluk asli ve objektif sorumluluk olduğundan zarara uğrayan doğrudan Devletten zararın ödetilmesini isteyebilir.
Medeni Kanunda düzenlenen ve Borçlar Kanunun haksız fiil sorumluluğuna ait kuralların da uygulanacağı ve bu nedenle adli yargıda bakılacak bu davalarda zarar, sicil tutma kavramına giren bir işlemden veya böyle bir işlemin yerine getirilmemiş olmasından doğabilir. Ayrıca bu zararı doğuran işlemin ve bu işlemin yerine getirilmemiş olmasının hukuka aykırılığı da gereklidir.
Ancak, Devletin sorumluluğundan söz edilebilmesi için, tapu sicilinin tutulmasında sicil muhafızı ya da memurunun hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zararlı sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekir. Sicil tutulması ile ilgisi olmayan, kanun yolları gösterilmiş ve bu yollara müracaat suretiyle düzeltilmesi olanakları bulunan kadastro çalışma ve faaliyetleri sırasındaki işlemler, tapu sicili tutma kavramı içinde mütalaa edilemez. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.10.1980 gün ve 1978/4-624 E., 1980/2478 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır). Davacı vekili tarafından dayanılan Dairemizin 4.4.1967 gün ve 1966/2175-2814 sayılı kararındaki aksi görüş, Dairemizce terkedilmiştir.
O halde mahkemece bu yönler gözetilerek davanın reddine karar verilmek gerekirken yazılı biçimde karar oluşturulması usul ve yasaya aykırı olup bozulması gerekir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle (BOZULMASANA), 14.3.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.