Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
üçüncü Hukuk Dairesi
E:1987/1768
K:1987/3765
T:07.04.1987
* NüFUS KAYDININ DüZELTİLMESİ
* İSİM İPTALİ
ÖZET : İsmin nüfus sicilinden silinmesi davasını Cumhuriyet Savcısının açması olanaksızdır.
Nüfus Yasasının 46. maddesinde, Cumhuriyet Savcısına verilen yetki, yanlış veya gerçek olmayan kayıtların düzeltilmesini mahkemeden istemekten ibarettir. Ona mevcut kayıtların iptalini dava etme yetkisi verilmemiştir, mahkemeye bu madde ile verilen görev de aynı niteliktedir.
(1587 s. Nüfus K m. 16/4, 46)
Dava dilekçesinde Cumhuriyet Savcılığınca "Gupse" öz adının Türk örf ve adetlerine uygun olmadığından nüfus sicilinden silinmesi istenmiştir. Mahkemece, davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm, davalı Muzaffer tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra; dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği düşünüldü:
Kadıköy Nüfus Müdürlüğünce <Gupse" adının yönetmeliğe ve Nüfus Kanununun 16. maddesinin 4. fıkrasına göre Türk örf ve adetlerine aykırı olduğunun bildirilmesi üzerine, Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı tarafından Gupse adlı Çocuğun babası hasım gösterilerek bu dava açılmış bulunmaktadır.
Önce, böyle bir davanın Cumhuriyet Savcılığınca açılıp açılmayacağı üzerinde durulmalıdır. Davanın dayanağı olarak gösterilen 1587 sayılı Nüfus Kanununun 16. maddesinin 4. fıkrasında çocuğun adının ana ve babası tarafından konulacağı, ancak milli kültüre, ahlak kurallarına, örf ve adete uygun düşmeyen veya kamuoyunu inciten adların konamayacağı belirtilmiştir. Madde hükmündeki yasağa rağmen böyle bir adın konulması istendiğinde ve bunda ısrar edildiğinde Nüfus İdaresinin yapacağı işlem, çocuğun bu adının nüfus siciline yazılmamasından ibaret olmalıdır. İdare, yasaya aykırı bir işlemi yapmaya mecbur edilemeyeceği gibi, böyle bir işlemi yapmaktan da memnudur. Böyle bir durumda yapılacak iş, kanunda aksine bir hüküm olmadığına göre, vatandaşın idare ile olan ilişkilerini düzenleyen genel kurallara göre ilgili idare mercii ve yargı yoluna başvurmak olmalıdır.
İnceleme konusu davada ise, nüfus idaresi, kanuna aykırı olduğu kanaatinde olmasına rağmen "Gupse" adını sicile yazmış ve daha sonra Cumhuriyet Savcılığına başvurarak işlemin iptali konusunda dava açılmasını istemiş ve bu davaya Asliye Hukuk Mahkemesi'nde bakılarak iptal kararı verilmiştir.
Nüfus Kanununun 16. maddesinde böyle bir dava açılacağına dair hüküm yoktur. Nüfus Kanununun, kayıt düzeltmeye ilişkin 46. maddesinde de isim iptali davasından söz edilmemiştir. Esasen bu madde, nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin usulü belirlemiştir. Düzeltme ise, yanlış yapılan veya gerçeğe aykırı olan bir kaydın düzeltilmesi, yanlış olanın yerine doğrusunun yazılmasını sağlayan bir işlemdir. İptal mevcut bir şeyi yok kılmak anlamına gelir ki düzeltme ile ilgisi yoktur.
İsim, kişiye sıkı sıkıya bağlı şahsi bir haktır. Hiçbir kişi veya kurum kişinin rıza ve muvafakatı dahi olsa bu hakka dayanarak taşınan bir ismi iptal edemez. Kişiyi isimsiz bırakamaz. Böyle bir işlem, mahkeme kararına da konu olamaz. Esasen bu nedenledir ki Nüfus Kanununda veya bunlar dışındaki herhangi bir kanunda, sebep ne olursa olsun kişinin kazanılmış isminin iptali öngörülmemiştir.
İsim, kişileri belirleyen ve birbirinden ayıran bir sözcüktür. Herkesin kendisine özgü bir kişiliği ve özvarlığı olduğundan, bu kişiliğin başkalarınınkinden ayırt edilmesini istemek onun hakkıdır. Bu nedenle de ad üzerindeki hak nitelik bakımından tıpkı kişinin yaşamı ve onuru gibi kişilik hakkıdır. Kişi böyle bir haktan yoksun bırakılamaz. Mahkemece verilen iptal kararı kişiyi bu en yaşamsal hakkından yoksun bırakmıştır. Anayasamızın ikinci maddesinde belirtilmiş olduğu üzere insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olan ülkemizde böyle bir davanın açılması sözkonusu olamayacağından kanunda da bu tür bir davaya yer verilmemiştir.
Bu konuda kayıt düzeltmelerine ilişkin Nüfus Kanununun 46. maddesine dayanılarak Cumhuriyet Savcılığınca dava açılması da mümkün değildir. Yukarıda da belirtilmiş olduğu üzere, bu maddede Cumhuriyet Savcısına verilen yetki yanlış veya gerçek olmayan kayıtların düzeltilmesini mahkemeden istemektedir. Ona mevcut kayıtların İptalini dava etme yetkisi verilmemiştir. Mahkemeye bu madde ile verilen görev de aynı niteliktedir. Mahkemelerin görevleri Anayasamıza göre kanunla belirlenmiş olup, kanunla açıkça verilmeyen görev, benzetme ve kıyas yoluyla ihdas edilemez.
Bu konuda, Nüfus Kanununun 16. maddesinin son fıkrasındaki yasak kapsamında olan bir ismin konmak istenmesi halinde yapılacak işlemin ne olabileceği konusunda tereddüt edilebilir. Madde hükmü, açıkça belli nitelikte isimlerin konamayacağım belirttiğine göre, bu husus nüfus idaresi ile vatandaş arasında idare hukukunun genel ilke ve hak arama usullerine göre çözümlenir. Yoksa, kanunun yasakladığı ismi arzu üzerine sicile geçirmek ve daha sonra onun iptalini yasalarda öngörülmediği halde mahkemeden istemek hukuki bir çözüm olamaz. Mahkemeler, çare arama yerleri olmayıp, yasalardan doğan hakları, yasal kurallar içinde ve yasanın açıkça verdiği yetkilere dayanarak yargılama yoluyla saptayan yerlerdir.
Mahkemenin davayı kabul şekline gelince; davalı baba, kızına koyduğu ismin eski Türkler'de "Canan" anlamına gelen bir sözcük Olduğunu, bu isimde tanıdığı birçok kişinin bulunduğunu belirterek iki örnek vermiştir. Mahkeme buna rağmen bilgisine başvurduğu Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dekanlığı'nın "Gupse" adının eski Türklerde kullanılan bir ad olmadığına ve ayrıca Türk Dil Kurumu Başkanlığı'nın da sözü edilen adın Türk örf ve adetlerine uygun olmayan bir ad olduğuna dair bildirimlerine dayanarak davalı çocuğunun adının iptaline karar vermiştir. Hükme dayanak yapıldığı anlaşılan Türk Dil Kurumu Başkanlığı' nın yazısında "Gupse" adının ne surette ve hangi nedenle Türk ön ve adetlerine aykırı olduğu açıklanmadığı gibi, Türk Dil Kurumu yazı kurulu üyesi olan beyan sahibinin hangi niteliği itibarıyla bu konuda uzman olduğu da anlaşılamamaktadır. Mahkemece bu konuda bilirkişi mütalaasına lüzum görüldüğüne göre bu mütalasının HUMK.nun 275 ve sonra gelen maddelerinde öngörülen usul dairesinde alınması gerekir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü İle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin ödediği temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine; 7.4.1987 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI (1)
1 - 1587 sayılı Nüfus Kanununun 16. maddesine göre, çocuğun adı. anne ve babası tarafından konulacağı, milli kültüre, ahlak kurallarına, örf ve adetlere uygun düşmeyen veya kamuoyunu inciten adların, konulamayacağı belirtilmiştir.
Yukarıda açıklanan hususlar mahkemece araştırılmıştır. Yetkili mercilerden alınan bilgiler ve mütalaslarda, konan <Gupse adının tarihi Türk isimleri arasında bulunmadığı, <Gupse kelimesinin eski Türklerde kullanılmadığı, böyle bir adın Türk örf ve adetlerine uygun olmadığının bildirildiği anlaşılmıştır.
Açıklamaya göre, sözü edilen maddedeki açıklamaya göre böyle bir adın kullanılması kanuna aykırı olduğundan mahkemece iptaline karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu nedenle çoğunluğun kararına karşıyım.
2 - Davanın C. Savcılığınca açılması gerektiği konusunda da, muhalif diğer üye Nihat Yavuz arkadaşımızın karşı oy yazısındaki mütalaayı aynen paylaşmakla çoğunluğun bu yöndeki kararına katılmıyoruz.
Edip DOĞRUSOZ üye
KARŞI OY YAZISI (II)
A - ÇOCUĞA İSMİN KONULMASI: Çocuğun adını koymak hakkı ana ve babaya aittir. Hatta çocuğa isim verme aynı zamanda bir yükümlülük olup velayet hakkı ile de bir ilişkisi yoktur. Zira velayet hakkı kendisinden alınmış olsa bile, ana baba isim koymak hakkına sahiptir (cDztan, Bhlge: Aile Hukuku, Ank. 1979, sh. 390).
Hukukumuzda bazı sınırlandırmalara uyulmak kaydı ile çocuğa herhangi bir sözcüğün ad olarak verilmesi mümkündür (buna bilimsel öğretide kaydı ile serbestlik denilmektedir. Bkz. Prof. Dr. Aytekin Ataay'ın Düzce 1. As. Hukmah.'nin 1981/772 sayılı dosyası için verdiği mütalasya).
1587 sayılı Nüfus Yasasının 16/IV. maddesinde bu sınırlandırmalar milli kültürümüze, ahlak kurallarına, örf ve adetlerimize veya kamuoyunu inciten adlar konulmaz denilmek suretiyle belirtilmiş bulunmaktadır. Ayrıca ana ve baba çocuğu küçültücü ve alay konusu olacak şekilde isimler vererek bu hak ve görevlerini kötüye kullanmamak durumundadır.
Daire çoğunluğu ile aramızdaki ana babanın bu sınırlamalara aykırı ve hatta suç teşkil edecek bir şekilde isim koymaları halinde ilke olarak C. Savcılarının ve giderek diğer ilgililerin konulan ismin iptali davasını açıp açamayacağı noktasında toplanmış bulunmaktadır. 11 - BU KONUDAKİ YARGISAL UYGULAMALAR: Bugüne kadar süre gelen gerek 3. HD. ve gerekse de 6. HD.'nin uygulamaları böyle bir davanın C. Savcılığınca açılabileceği yönünde duraksama göstermemiştir. Örnekler:
1 - C. Savcılığının kamu adına ve 1587 sayılı Yasanın 16/IV. maddesine dayanarak açtığı dava da, davalı (Z.D.)'nin çocuğunun (JANE) olan isminin değiştirilmesini istemiş, mahkemece dava red edilmiş ve 3. Hukuk Dairesi'nin 14.10.1982; 4121/4207 sayılı ]ilamı ile yerel mahkeme kararı onaylanmıştır.
2 - Yine, C. Savcılığı aynı nedenlerle (ERKAM) adının değiştirilmesi için açtığı davada mahkemece bu ismin 1587 sayılı Yasanın 16. maddesine aykırı düştüğü gerekçesiyle (MUSTAFA) olarak değiştirilmesine karar veril iniş ve 3. Hukuk Dairesi'nce anılan ismin Nüfus Kanunun 16. maddesine aykırı bulunmadığı nedeniyle 410.1984; 4677/4636 sayılı ilamı ile yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Ne varki aynı neden ve şekillerle C. Savcılığının açtığı başka bir davada yerel mahkemenin (AMOS) isminin (ADİL) olarak değiştirilmesine dair kararı usül ve kanuna uygun bulunarak 3. Hukuk Dairesi'nce 20.3.1986; 660/2785 sayılı ilam ile onanarak kesinleşmiştir.
3 - Nüfus memurluğunun başvurusu üzerine C. Savcılığınca babası hak. kında açılan davada, çocuğuna koyduğu (MADLEN) isminin Nüfus Yasasının 16. maddesine aykırı düşmesi nedeniyle (EBRU), ya da babasının kabul edeceği bir isim ile değiştirilmesi istenilmiş, mahkemece davanın reddine ilişkin kararının C. Savcısı tarafından temyizi üzerine Yüksek 6. Hukuk Dairesi'nce aynen şu gerekçe ile bozulmuştur (1587 sayılı Nüfus Kanunun 16/ son ve Nüfus Hizmetlerine Ait Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliğinin 77. maddesi gereğince çocuğun adını ana ve baba koyar. Ancak, milli kültürümüze, ahlak kurallarına, örf ve adetlerimize uygun düşmeyen veya yasaya aykırı ya da kamu oyunu inciten adlar konulamaz.
Örf ve adet, uzun senelerin vücut verdiği bir teamül olup, topluluğun hukuki görüş ve inancının bir aksidir. Bu sebeple yazılı olmadığı halde kuvvetini muhafaza eder, ananelerin inkişaf seyrinden ayrılmaksızın mazisine bağlılıkla varlığını korur. Türk toplumunun belirtilen şekilde yerleşmiş örf ve adetlerinde doğacak çocuklarına yabancı isimler koymak teamülü görülmemektedir. Aksi kamuoyunu da incitir niteliktedir. Bu nedenle davanın kabulü gerekirken, yazılı şekilde aksine karar verilmesi usül ve kanuna aykırı. dır 6. H.D., 22.5.1979, 1850/4423).
C - İDARİ UYGULAMALAR: Nüfus Hizmetlerine Alt Kuruluş, Gürev ve Çalışma Yönetmeliği'nin 77. maddesi şu şekildedir: "Çocuğun adını ana ve babası koyar. Ancak milli kültürümüze ahlak kurallarına, örf ve adetlerimize uygun düşmeyen veya yasaya aykırı ya da kamuoyunu inciten adlar konulamaz.
Memur, çocuğa konulmak istenilen adın 1. fıkrada belirtilen kurallara uymadığını görürse çocuğun adının değiştirilmesini bildirir, İlgililer çocuğa aynı adı vermekte direnirlerse, çocuğun adını aynen yazarak usulüne göre tutanağı düzenler ve aile kütüğüne geçirilmesini sağlar. Öte yandan adın değiştirilmesi için dava açılmak üzere durumu bir yazı ile O Savcılığına bildirir. Uygulamada bu konudaki keyfi davranışlardan o kadar özenle kaçınılmıştır ki İçişleri Bakanlığı Valilere gönderdiği 15.10.1986 gün ve 13044 sayılı genelgede dava açılmak üzere durumu 0. Savcılığına intikal ettirilmeden önce mutlaka Bakanlığın görüşünün de alınması istenilmiştir. Öte yandan aynı Bakanlık 19.6.1975 gün ve 9736 sayılı genelgesi ile yurt dışında bulunan ve başka soy ve dinden olan yabancılarla. evli vatandaşlarımızın doğan Çocuklarına eşiyle anlaşarak biri Türk diğeri yabancı olmak üzere çift isim konulmasının 1587 sayılı Nüfus Yasasının 16/TV, maddesine aykırı düşmeyeceğlal teşkilatın bildirerek bu konuda ne kadar esnek davranıldığını göstermiş bulunmaktadır
D - SOYADI YASASINDAKİ DüZENLEME VE BU DüZENLEMENİN KIYASEN UYGULANIP UYGULANMAYACAĞI SORUNU: 2525 sayılı Soyadı Yasasının 3. maddesi aynen şöyledir: "Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleri ile umumi edeblere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz". Kullanılırsa ne olacaktır? Bunun cevabı aynı yasanın 6. maddesinde de şöyle verilmiştir: "En büyük mülkiye memurunun vereceği müzekkere üzerine Cumhuriyet Müddeiumumisi, 3. maddedeki memnuniyete uygun olmayarak soyadı kullananların bu adı değiştirmelerini mahkemeden isteyebilir". Yok eğer ilgilisi kendiliğinden soyadı seçmiyor ya da anası babası belli olmayan bir çocuk ise bunlara ad takmak ve bir adın kanunun istediği şekle uygun olup olmadığı hakkında karar vermek yetkisi anılan yasanın 8. maddesindeki ana kütüğün bulunduğu yerin en büyük mülkiye memuruna verilmiştir.
Usül hukukunda İlyas yöntemi uygulanabilir mi? Bunda hiç kuşku duymamak gerekir. Nitekim 25.1.1985 gün ve 5/1 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu da hukuk düzeninin boşluk kabul etmeyeceği ilkesini gerekçe göstererek .harç alınmadan temyiz defterine kayıt edilen temyiz dilekçeleri hakkında HMUK.nun 434/3. maddesinin kıyas yoluyla uygulanmasını hükme bağlamıştır. Zaten kanun tarafından tanzim edilmemiş olan bir husus hakkında, buna esaslı yakınlık gösteren fakat farklı bir durum için konmuş olan kuralın uygulanması olarak tanımlanan kıyasla usül hukukunda da gidilebileceği hususu Yargıtay'ın kökleşmiş içtihadı olması yanında bütün bilimsel eserlerde de kabul edilmiştir (Bkz. 16.11.1983 gün ve 5/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Bölümü Genel Kurulu Kararına karşı sayın Turgut Uygur ve arkadaşlarının yazdığı karşı oy yazısının son bölümüne). Öyle ise Soyadı Yasasında düzenlenen benzer nitelikteki hükümlerin kıyasen uygulanmasında hiçbir sakınca bulunmadığını tesbit edebiliriz (Aynı görüşte; Atalay, Aytekin: Medeni Hukukta İsmin İktisabı, İBD. C. XXIX. Sayı: 7, Tenunuz 1955, sh. 300 dipnot: 13, İmre, Zahit: Şahsiyet Haklarının Korunmasına İlişkin Genel Esaslar, Özellikle İsim Hakkı ve İsim Hakkının Korunması, Recai Seçkine Armağan, Ank. 1974, sh. 823). Zira Soyadı Yasasındaki benzer kuralların, sözkonusu ilişkinin çözümündeki çıkarlar dengesine toplumsal ve adalet ilkelerine, hukuksal güvenliğe, dürüstlük kurallarına objektif bir biçimde uygun bulunmaktadır (Köprülü, Bülent: Medeni Hukuk, 2. bas:, İst. 1984, sh~ 103).
E - ANA BABANIN ÇOCUĞA İSİM KOYMA HUSUSUNDAKİ HAKLARINI KÖTüYE KULLANMALARI VE CUMHURİYET SAVCILARININ DAVA AÇMA HAKKI: Baba ve ananın her ne sebeple olursa olsun çocuğa isim koymaktaki görevlerini önemli bir şekilde ihlal etmiş ve bu konudaki haklarını da kötüye kullanmış iseler resmi makamın (Çocuğun selameti bakımı"dalı) müdahalesi gerekmektedir. Zira ad koyma hakkı da kötüye kullanılabilir. Oysa ana babasının çocuklarına karşı boş ve manasız veya kötü bir siyasi şöhreti olan isimleri hayatları boyunca taşımak zorunluluğunda bırakmamakla 3tü. kümlüdürler (Egger, A. Aile Hukuku, Çev. Tahir Çağa, Ank. 1949, Sh: 90). Eğer çocuğa konulan Isını giderek (burada yagılamayacak derecede) a~ılak ve adaba aykırı bir mahiyet taşıyorsa bu hukuksal işlemin de geçersiz olup hiçbir sonuç doğurmaması gerekir. Zira Nüfus Yasasının 16/4. maddesindeki amir hüküm ihlal edilmiş olup bu gibi durumlarda ihlal edilen kural özel bir müeyyide getirmemiş bulunduğundan dolayı BK. 20'deki müeyyide uygulanacaktır. Bu ise "Butlaii" müeyyidesidir (Hatemi, Hüseyin: Hukuk ve Ahlaka Aykırılık Kavramı ve Sonuçları, İst. 1976, Sh: 150.) Böyle bir geçersizlik (butlan) ise "Alakalı veya sonucundan yararlanacak olan herkes tarafından ve bu arada menfaatler! açıkça halele uğratılan davacı Hazine tarafından da ileri sürülebilir" 4. H.D. 5.7.1971 4049/6649 (Renda/Oflursan: Borçlar Hukuku, Ank. 19'73; Sh. 178). Olayın kamu düzeni ile ilgisi nedeniyle C. Savcılarının alükalı oldukları ise öncelikle kabul edilebilir. Şurası da önemle belirtilmelidir ki sözleşmenin butlanına ilişkin BK.nun 20. maddesine dair hüküm tek taraflı hukuksal işlemlere de kıyasen uygulanabilir; çünkü bu hükmün sevkindeki esas düşünce, olayımızda olduğu gibi, hakların ve ödevlerin bir suiistimal teşkil edecek şekilde kullanılmalarına yasal olarak hukuksal korunma bahşetmemesidir (Becker, H. Borçlar Kanunu, Çev. Bülent Olcay, Ank. 1967, Sh. 99). Öte yandan bu şekilde isim koyan ana baba çocuğa karşı ihtimam görevini göstermemiş sayılacaklarından dolayı bu duruma vesayet makamının herhangibir suretle de olsa muttali Olduğu takdirde müdahale edecekleri hususu çok belirgindir. Bunun nedenine Egger'in anlatımı ile "Bu günün hukuku ana babanın vazifelerini ha etmeleri hususunda sadece hususi hukukta çocuğa değil, aynı zamanda amme hukukundan mütevellit olarak devlete de müstakil bir hak tanımıştır" (Egger, age., Sh: 117). Hakamin bu müdahalesini ise manevi yararı (şayani himaye bir menfaati) olan herkes (Egger, age., Sh: 125; Feyzioğlu, Necmettin, Feyzi: Aile Hukuku, İst. 1979, Sh: 582) ve bu arada C. Savcıları da isteyebilir. Öyle ise buradan şu sonuca gidilebilir: C. Savcıları kamu yararının gerektirdiği bazı hallerde dava açarak aykırı durumun ortadan kaldırılmasına çalışır. Bu düşünceyledir ki C. Savcıları evlenmenin men'! (MK. 101, 103), evlenmenin butlanı (MK. 113), nesebin reddi (MK. 245), tanımaya itiraz (MK. 294) davalarını açabilmektedirler. Böylece C. Savcılarının açmış oldukları hukuk davaları ile yasaya riayet sağlamaktadır (Türk Hukuk Lügatı, Ank. 1956, Sh: 252).
Dahası da var: Bilindiği üzere yasalarımız, genel menfaatin özel menfaate galip geldiği bazı hallerde bir takım nizasız kaza işlerinin resen (kendiliğinden) takib edileceğini öngörmektedirler. Bunlardan birisi de MK.nun 272. maddesi uyarınca velayet altındaki çocuğun korunması için gerekli önlemlerin alınması için duruma hakimin müdahalesi olayıdır (Kuru, Baki: Nizasız Kaza, Ank. 1961, Sh: 78 ve 153). Mahkeme özel kişilerin ya da olayımızda olduğu üzere resmi makamların müracaat, ikaz ve ihbarları üzerine harekete geçmeye mecburdur. 0 kadarki bilimsel öğretide mahkemenin resmi makamların yapmış oldukları ciddi müracaat ve ihbarların iyice inceledikten sonra harekete geçip geçmeyeceği hususunda bir karar vermemesi halinde H5. kimlerin hukuki ve cezai sorumluluğu cihetine gidilebileceğine işaret edilmiştir (Kuru, age., Sh: 154, dipnot: 26). Çoğunlukla mahkeme, resen harekete geçmesini gerektiren durumları kendiliğinden öğrenme olanağından Yoksun bulunduğundan uygulamadaki pratik faydası kendiliğinden ortaya çıkmaktadır Uygulamadan bir örnek daha verecek olursak o da şudur: İsviçre Medeni Kanunu yapıldığı sırada büyükanne ve büyükbabanın torunlarını görme haklarının tanınması istenilmediği için yasaya bu yolda bir hüküm konulmadığı ve bu itibarla yasanın hakim tarafından doldurulması gerekli bir boşluk sözkonusu bulunmadığı halde yüce Yargıtay, 18.11.1959 gün ve 12/29 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı ile yasada bu konuda olumlu veya Olumsuz bir hüküm sevkedilmemiş ise de çocuğun gelecekteki maddi ve manevi menfaatleri gözönünde tutularak aline veya babanın bu konudaki görevlerini savsadıkları takdirde Hakimin MK.nun 272. maddesi gereğince mada. halesini istemek hakkını büyükanne ve büyükbabaya tanımıştır.
Bu iş için bir kayyım tayini mümkün müdür? Ayrıca çoğunluk kararında değinilmemekle birlikte bir kayyım tayini ve onun vasıtasiyle çocuğun ismi, nin değiştirilmesi yoluna gidilmesi düşünülebilirse de bu husus MK.nun 272 maddesinde amaçlanan <Elverişli Tedbir" değildir. Zira <Bir kayyım'ın ne zaman tayin edileceği ancak Medeni Kanundan Istihraç olunabilir... Velayet mevcut iken çocuğun bir kayyım marifetiyle temsi]tine ancak hususî şartlar altında cevaz vardır" (Egger, age., Sh: 124). Gerçekten MK.nun 376. maddesinde ne zaman kayyım tayin olunacağı açıkça düzenlenmiş ve bunlardan birisi de aynı Yasanın 2. fıkrasında <Bir işte kanuni mümessilin menfaati ile küçüğün menfaati birbirine zıd" olduğu takdirde tayin olunabileceğine işaret edilmiştir. Olayımızda ise yasal temsilci ile çocuk arasında menfaat Zıtlığı değil tam tersine bir görevin kötüye kullanılması ya da en iyimser bir deyimle iyi kullanılmaması durumu vardır. Onun için kayyım tayini yoluna gidilemez.
F) SONUÇ VE ÖNERİ: Yukarıdan beri açıklamaya çalıştığımız nedenlerle C. Savcılarının böyle bir davayı açarak batıl bir hukuksal işlemi Mahkeme eliyle tesbit ettirmeye hakları olduğunu saptamış bulunmaktayız.
Burada çoğunluk görüşünde de değinildiği gibi aklaşu soru gelebilir. Çocuk isimsiz mi kalacaktır? Hemen belirtelim ki kesinlikle hayır. İptal kararının kesinleşmesinden sonra ana-baba çocuğa isim koymaktan kaçınırsa, nüfus memuru <ahvali şahsiye sicil memuru) kendilerine çocuğa isim koyması için bir süre tanır ve bu süre içinde ana-baba isim koymaz ise, kendisi bir isim koyar <Öztan. age., Sh 390). Bu çözüm tarzı hem ana baba ve çocuğun yararına ve hem de kamu düzeninin gereğine uygundur. Yine bu çözüm tarzı yukarıda sözü edilen Soyadı Yasasının 3 ve 6. maddeleri ile Nüfus Yasasının 21. maddesine de uygun düşmektedir. Öyle ise "sisteme göre yorum"un sağlayından geçerek sonuca varmış bulunuyoruz.
Bütün bu nedenlerle çoğunluğun C. Savcılarının bu tür davaları açamayacakları şeklinde belirlenen görüşüne katılamamaktayım.
Nihat YAVUZ üye
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler



YARGITAY KARARLARI :
İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

Diğer Bölümlerimiz +
Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini