 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi
E: 1987/5789
K: 1987/6963
T: 07.07.1987
DAVA : Taraflar arasında görülen davada; davacılar, miras bırakanları Rukiye'nin 63,64,24,25 parsel sayılarıyla tesbit gören taşınmazlarını kadastrodan önce oğulları Fehmi ile diğer davalıların miras bırakanı Kemal'e temlikinin mirastan mal kaçırma amacıyla danışıklı olarak yapıldığı nedeniyle veraset belgesindeki hisseleri oranında tapu kayıtlarının iptalini ve adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalılar, satışın gerçek olduğunu ileri sürerek, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacılar vekili tarafından yasal süre içinde incelemenin duruşmalı olarak yapılması isteğiyle temyiz edilmekle; dosya incelenerek, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacılar, müşterek miras bırakan Rukiye'nin sağlığında davaya konu taşınmazını, mirastan mal kaçırmak amacıyla davalılardan Fehmi ile diğer davalıların ana miras bırakanı Kemal'e muvazaalı olarak temlik ettiğini, daha sonra yapılan kadastro tesbitinde bu taşınmazın 24,25,63 ve 64 parsel sayıları verilip, dört parça halinde Fehmi ve Kemal adlarına tahdit ve tesbit gördüğünü ileri sürmüşler miras payları oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır. İddianın belirtilen niteliği ve içeriği itibariyle davada BK.nun 18. maddesinde deyimini bulan muvazaa hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Mahkemece de iddia doğrultusunda nitelendirme yapılmış ve kanıtlanamadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki Yerel Mahkemenin iddianın kanıtlanamadığı sonucuna varırken delillerin değerlendirilmesinde belirgin olarak yanılgıya düştüğü anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi, bu tür davalarda uyuşmazlığın sağlıklı ve adil bir çözüme kavuşturulması yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir anlatımla miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya konulmasını zorunlu kılar. Bunu sağlayabilmek ise, toplanan delillerin yanların özel durumları ve yaşamın gerçekleri dikkate alınarak özenle değerlendirilmesine bağlıdır.
Somut olayda, davacılar müşterek miras bırakan Rukiye'nin kendisinden önce ölen oğlu Abdullah'tan olma torunları kendilerine satış suretiyle temlik yapılan Kemal ve Fehmi ise oğullarıdırlar. Miras bırakan Rukiye'nin mali durumu itibariyle mal satmaya gereksinimi olmadığı, çekişmeli taşınmazı elden çıkarması için haklı, ciddi ve makul bir nedenin yada nedenlerin bulunmadığı dinlenilen taraf tanıklarının açıklamalarıyla sabittir. Öte yandan, çekişmeli taşınmazın gerçek değeri tapuda gösterilen değeri arasında açık ve aşırı bir farkın varlığı da uzman bilirkişice saptanmıştır.
Değinilen olgular ve deliller, miras bırakanın gerçekte bir satış yapmadığı, taşınmazını bağışladığı, sonucunu ortaya koymaktadır. Esasen, az mal satarak çok para elde etmesi olanağı varken, değerli bir malı, düşük bedelle oğullarına satması, satıştan başka bir amacı gerçekleştirmek arzusunu gösterir.
SONUÇ : O halde, görünürdeki satış aktinin muvazaa nedeniyle, gizlenen bağış aktinin ise şekline uygun yapılmaması yönünden geçersiz olduğu gözetilerek BK.nun 18. maddesi hükmü ve 1.4.1974 tarih, 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı uyarınca davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere reddedilmesi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin harcın temyiz edene geri verilmesine ve gelen temyiz edenler vekili için 24.800 lira duruşma vekalet ücretinin temyiz edilenlerden tahsiline, 7.7.1987 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.