 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi
E:1987/4774
K:1987/5207
T:01.06.1987
* EHLİYETSİZ VEKİL ARACILIĞI İLE TEMLİK İYİNİYET
ÖZET : Hukuki ehliyetten yoksun olan oğlunu kendisine vekil yapan ve bu 'kişinin vekalet görevini başarı ile yürüteceğini düşünen babanın, çekişmeli taşınmaz malın temlikinden sonra vekilin ehliyetsizliğini ileri sürerek tapunun iptalini istemesi iyiniyetle bağdaşmaz.
(743 s. MK m. 2, 3, 15/2, 931)
(YİBK., 9.3.1955 gün ve 22/2 s.)
Taraflar arasındaki davadan dolayı, (Konya Birinci Asliye Hukuk, Hakimliği)nden verilen 21.10.1986 gün ve 51/673 sayılı hükmün onanmasına dair daireden verilen 10.2.1987 gün ve 158-872 sayılı kararın süresi içinde tashihen tetkiki davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Toplanan delillere göre;
Davacı Ahmet, Konya'nın varlıklı tüccarlarından biridir. Kentin merkezi yerinde on ticari depo, on dükkan ve on bürodan oluşan ) isimli işhanı'nın da sahibidir. Tüm mal varlığı hiç kuşkusuz salt bu taşınmazdan ibaret değildir. Anılan taşınmazın tapu sicilinde (Alime) yararına 70 milyon liralık birinci derecede ipotek kaydı vardır ve daha onüç parça taşınmazla müşterek ipotekli olduğu yazılıdır. Alime ile davacı Ahmet arasındaki yakınlık derecesi, dava dosyasına yansımamıştır. Yalnız başına bu tapu kaydı dahi, davacının, taşınmazlarını güvence altında tutmayı iyi bildiğini göstermeye yetmektedir.
Davacının Oğlu 1958 doğumlu ismaile gelince; o dahi ticaret siciline numara ile 14.5.1982 tarihinde kayıtlı ve (toptan ve perakende bakkaliye, ithalat, ihracat ve bilimum taahhüdat) işleri yaptığı Ticaret Odasında yazılı bir tüccardır. ( Ticaret Toptan Bakkaliye ve Nakliyat) isimli adresi belli ticarethanenin ve 13.10.1982-12.10.1985 tarihleri arasında geçerli bir de ihracat belgesinin sahibidir. Bankalarla ticari ilişkiler içindedir. Başarılarında babasının katkısı, gözetimi, denetimi olsa bile, ismailin ticaret alanında bir "yeri bulunduğu ortadadır.
21 .2.1980 tarihinde baba-oğul Konya üçüncü Noterlik Dairesi'ne giderek, düzenleme yolu ile birbirini karşılıklı olarak (umumi vekil) tayin etmişler, birbirlerine ait taşınmazları diledikleri bedelle diledikleri kişilere satma yetkisini de vermişlerdir (6805 Yev. Sayılı tek iş kağıdı).
Davalı olan T Bankası AŞ., davacı Ahmet'e ait ( ) işhanından bazı bağımsız bölümleri satın almayı düşünmüş ve bedel konusunda teklifte" bulunulmasını istemiştir. Davacı Ahmet, örneğini bizzat dosyaya ibraz ettiği 17.12.1984 günlü yazısında, dava konusu taşınmazları 50 milyon bir yazısında da 45 milyon liraya satmayı Bankaya teklif etmiştir. Adı geçen banka, eksperlerine inceleme yaptırmış 1, 2, 9, 10, 11, 12 sayılı bağımsız bölümlerin gerçek değerinin 35 milyon lira olduğunu saptamış (21.11.1984-günlü ekspertiz raporu) ve Genel Müdürlüğüne yazdığı 3.12.1984 günlü yazıda (mal sahibinin 35 milyon liraya bu bağımsız bölümleri satabileceğini beyan ettiği) hususunu bildirmiştir.
24.12.1984 günü davacının vekili İsmail ile davalı bankanın yetkilisi Tapu Dairesine gelmiş ve adı geçen vekil, vekaletnamesinde yazılı geniş yetkisine dayanarak dava konusu altı parça bağımsız bölümü 35 milyon lira bedelle satmış, bu paranın tamamını nakten ve peşin aldığını resmi memur huzurunda bildirmiş ve akit tablosunu imzalamıştır. Böylece, dava konusu taşınmazların mülkiyet hakkı davalı bankaya geçmiştir.
Bundan sonra, tarafları bağlayan ve kesin hüküm oluşturan "elatmanın önlenmesi" davasına ilişkin ilamda yazılı maddi olayların da incelenmesi gerekir.
Davalı banka, maliki Olduğu ve 3.1.1985 günü anahtarlarını teslim aldığı dairelerin Ahmet ve oğlu İsmail tarafından işgale devam edildiğini görünce, 1.3.1985 günlü ihbarnameyi çekerek tahliyeyi istemiştir. Ahmet ise taşınmazları oğlu İsmaile kiraladığını savunmuştur. Bu savunmanın "muvazaadan ibaret olduğu, iyi niyete dayanmadığı" mahkemece saptanmış, elatmanın önlenmesine dair hüküm (24.10.1985) Yargıtay'ca bu gerekçe vurgulanarak onanmak, karar düzeltme isteği de reddedilmek suretiyle kesinleşmiştir.
Elatmanın önlenmesi davasını kaybetmenin kızgınlığına kapılan 'Ahmet, bu kez vekili ve oğlu olan İsmailin hukuki ehliyetten yoksun olduğunu, yaptığı temlik işleminin geçerli sayılamayacağını, kaldı ki satışın gabinle de illetli bulunduğunu ileri sürerek karar düzeltme isteğine konu bu tapu iptali davasını 19.12.1985 tarihinde açmıştır. Diğer taraftan 28.11.1985 günü Sulh Hukuk Mahkemesine başvurarak Oğlu İsrnaili diğer oğlu 1964 doğumlu Adem'in vesayeti altına aldırmış (20.12.1985) ve tapu iptali davasında bu vesayet kararına da dayanmıştır.
Gerçekten de, İsmailin hukuki ehliyetten yoksun olduğu, hastane sağlık kurulunun üç raporu ve bir uzman hekimin raporu ile saptanmış ve hastalığının doğuştan olabileceği açıklanmıştır. Birbirini doğrulayan bu bilimsel raporların doğru olup olmadığı tartışılamaz. Nitekim mahkemece de böyle bir tartışmaya girişilmemiş" İsmailin hastalığına rağmen başarılı ticaret işleri yaptığı, babasının da bile bile onu vekil tayin ve tasarrufta bulunmasını kabul ettiği, elatmanın önlenmesi davasının (1985/357) dahi davacının Oğlu İsmaile ait hukuki ehliyetin varlığını kabul eylediği anlamına geldiği" meatindeki gerekçelerle dava reddedilmiş Dairece de bu gerekçeler yeterli görülerek hüküm onanmıştır.
Şimdi karar düzeltme itirazlarının incelenmesine sıra gelmiştir.
Yukarıdan beri açıklanan maddi olgularla ilgili olarak taraftar arasında mahkeme ile daire arasında esasa etkili olabilecek hiç bir uyuşmazlık yoktur. Bu davada çözüm bekleyen tek düğüm şudur:
Hukuki ehliyetten yoksun olduğu doktor raporu ile saptanan vekum yaptığı temliki tasarruf hukuk açısından geçerli midir, geçersimidir?
Olayların özüne, tarafların 'özelliklerine, yasanın ruhuna, yasa koyucunun amacına nüfuz edilmezse, yüzeysel, şekilci ve kolay bir yanıt elbette "olumsuzdur".
1 - Davacı Ahmet, dünyaya getirip büyüttüğü, sonra da kendisini "umumi vekile tayin ettiği oğlu İsmailin doğuştan hasta ve hukuki ehliyetten yoksun olduğunu en iyi bilen ve en iyi bilecek durumda olan bir kimsedir. Bu yargının aksini düşünmek, yaşam gerçeklerini inkara kalkışmak olur ki, hiç bir anlam taşımaz. Demekki, baba Ahmet, oğlu İsmailin genel vekillik görevini yapabileceğini, bunda başarılı olacağını, birlikte yarar sağlayacaklarını bilerek buna inanarak hareket etmiş, hukuki sonuçlarını sorumluluğunu önceden kabullenmiş, göze almıştır. Aksi halde, oğlunun akıl hastalığını bile bile vekaletname veren babanın da ya aklen malul olması, yada gizli ve karanlık bir amacı gerçekleştirmeye çalıştığının kabul edilmesi gerekir. Davacı, bu olasılıklardan birine sahip çıkmaya mecburdur. Ne yazıkki, davacı yada vekili, davanın odak noktasını oluşturan bu konunun açıklanmaması bir yana, örtülü kalmasına özen göstermişlerdir. Oysa iyi niyetin kuralı açıklıktır, saydamlıktır.
2 - Davacı Ahmet'in oğlunu vekil tayin ederken, dava konusu taşınmazları da satmayı amaçladığını, satış öncesi, satış sırası olaylardan ya davalı bankanın tekliflerinden haberdar olduğu ve taşınmaların rıza ve muvafakatı ile satıldığı apaçık ortadadır.
e) Satıştan önce bedel konusunda bir kaç kez bizzat kendisi Bankaya teklifte bulunmuştur. Teklif yazılarının örneğini de yine kendisi ibraz etmiştir.
b) Elatmanın önlenmesi ile ilgili olarak Banka tarafından çekilen ihtarnameye noterlik aracılığı ile verdiği cevap da (15.3.1985 tarih, 4136 yev.) dava konusu taşınmazı Bankaya saltığını açıkça kabul etmekte, fakat bu yerdeki kiracılarının varlığını konu yapmaktadır. Ehliyetsizlik iddiasını bu ihtarnameden dokuz ay sonra ileri sürmüştür.
3 - Davacı Ahmet'in gerek ticaret hayatında, gerekse davaların yarattığı mücadelede Oğlu İsmail ile iş ve elbirliği içerisinde bulunduğunu kanıtlayan ve karşı çıkılmayan başka deliller de vardır:
a) İsmail, toptan ticaret, ihracat yapan bir müesseseyi babasının güvenine layık biçimde yönetmektedir,
b) ihracat belgesine sahiptir,
c) Ticaret siciline kayıtlıdır,
d) Maliye ve belediyede tüccar olarak dosyaları vardır,
e) Tek imzası ile milyonlarca liralık fatura düzenlemiştir,
f) Bankalarda hesabı ve ticari ilişkileri mevcuttur,
g) Elatmanın önlenmesi davası ile ilgili olarak 13.5.1985 günlü vekaletnameyi tek başına düzenleyerek babasının yanında yer almıştır.
Bütün bu işlemler hala yürürlükte, hala ayaktadır. Mümeyyiz bir kişinin tasarrufları imiş gibi Ahmet tarafından üçüncü kişilere karşı korunmaya devam edilmektedir. Davacıya göre Oğlu İsmailin bu işlemleri geçerli fakat bankaya yaptığı temlik geçersizdir. Fakat Ahmet, hukuki ehliyetsizliğin nasıl tecezzi ettiğini açıklamaya hiçbir zaman yanaşmamıştır. Dernekki Ahmet, bu garip düşüncesiyle Oğlu İsmailin beğendiği işlemini geçerli sayacak, beğenmediğini "ehliyetsizlikle" malül kılacak ve üstelik iyi niyetten söz edecektir.
4 - İsmailin hukuki ehliyetten yoksun olduğunu davalı bankanın bildiği, bilmesi gerektiği yolundaki iddianın aslında tutarlı bir yönü yoktur. (1) numaralı bentte açıklandığı gibi, bu kusur bankanın değil, babanındır. Baba bilmeyecek de, banka mı bilecek, bilmeyebilir. Fakat baba bilir, hatta bilmek zorunluğundadır. Tabiata aykırı olarak bilmediğini iddia ediyorsa kendisine ait bu kusuru, bu ihmali başkasında aramak, ters çalışan bir mantık ürünü olur.
İyi niyetli bir babanın akıl hastası olan oğlunun hastalığını gizlemek, ona vekaletname vermek şöyle dursun, her türlü tasarrufunu engellemesi, bu tasarruflardan başkalarının zarar görmemesi için her türlü tıbbi ve hukuki önlemleri alması gerekir. Aksi halde, onun iyi niyet iddiası asla dinlenemez.
"Mümeyyiz olmayan kişinin tasarrufunun hukuki bir hüküm ifade etmeyeceği" kuralını getiren Medeni Kanunun 15. maddesi, ayrıcalıkları saklı tutmuştur. 0 halde istisna ile karşılaşıldığında bu kuralın mutlak anlamda olmadığı ortaya çıkar.
Nitekim 9.3.1955 tarih, 1954/22 esas, 1955/2 karar sayılı inançları Birleştirme Kararında açıklandığı gibi "mümeyyiz olmayan kimse, temyiz kudretine sahip olsa idi, aynı suretle hareket edecek, yani normal zekalı bir insan dahi ayni tarzda muamelede bulunacak idi ise, temyiz kudretinden yoksun olduğunu ileri sürerek, işlemin hükümsüzlüğünü ileri süremez... Zira her türlü subjektif hakkın kullanılmasını, objektif iyi niyet prensiplerinin, yani toplumda hakim olan dürüstlük kaidelerinin denetimi altına alan Medeni Kanunun 2. maddesi buna engeldir. Bu maddede ifade edilen objektif iyi niyet esasına aykırılık hali 15. maddenin İkinci fıkrasıyla saklı tutulan istisnalar arasındadır...
Davaya konu olaylara, bu inançları birleştirme kararının perspektifi İle bakıldığı zaman, uyuşmazlığın, Medeni Kanunun 15/2. maddesinin 2. maddeye yaptığı yollama ile çözüleceği açıkça anlaşılmaktadır.
a) Davacının iyi niyet kuralına uymadığı (MK. 2),
b) Yasanın öngördüğü iyi niyet koşuluna sahip olmadığı için yararına bir hak doğmadığı (MK. 3),
Tüm dosya içeriği ile sabit olmuştur.
c) Hiçbir hukuk rejimi kimsenin kendi kusuru ve kötü niyelinden yararlanmasına izin vermemiştir,
d) Davacı Ahmet, oğluna vekaletname verirken bundan doğacak hukuki sonuçları önceden kabul etmiştir. Bile bile davranmıştır. Onun için bu dava, vekilin ehliyetsizliği olgusu ile değil davacının iyi niyetli olmadığı sayı ile çözüme ulaşmıştır,
e) Bu tapu iptali davası, vekilin hukuki ehliyetsizliğinin tabip raporu İle saptanmasına rağmen davacının iyi niyetten yoksunluğu nedeniyle redde mahkumdur,
Vekille yapılan temliklerde "Gabin" söz konusu olamaz. Kaldıki dava konusu taşınmaz, ekspertiz raporunda belirlenen gerçek değer ile satılmıştır,
g) Mahkemece, delilerin takdirinde ve olayların nitelendirilmesinde bir yanılgıya düşülmemiştir.
Sonuç: Davacı vekillerinin karar düzeltme isteğini içeren dilekçelerinde ileri sürdükten itirazlar, yasada belirlenen hallerden hiç birine uygun olmadığından düzeltme isteğinin (REDDİNE) ve davacıdan Usulün 442 ve 5435 sayılı Kanunun 2. maddeleri gereğince takdiren 1500 lira para cezası ile 3000 lira da ret harcının alınarak Hazineye gelir kaydına, 1.6.1987 gününde oybirliğiyle karar verildi.