 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi
E: 1987/3025
K: 1987/3644
T: 21.04.1987
DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonunda İstanbul 1. Asliye Hukuk Hakimliğince verlen hüküm, davalılar vekili avukat (L.B.) tarafından yasal süre içinde duruşma isteği ile temyiz edilmekle gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkilleri 1317 doğumlu (H.) ile 1324 doğumlu (M.)'nin çocuksuz karı - koca her ikisinin de hasta olduklarını davalıların davacıları hata ve hileye düşürerek, dava konusu taşınmazın çıplak mülkiyetini, vekli aracılığı ile velayetleri altındaki çocukları (İ.)'ye temlik ettirdiklerini, akit tablosunda gösterilen çok düşük bedelin dahi ödenmediğini, cevabi ihtarnamede, davalıların "ikrada" bulunup, dava konusu taşınmazı davacılar geri vermeyi açıkça kabul eylediklerini ileri sürmüş,tapu kaydının iptalini ve eskisi gibi müvekkileri adına tescilini istemiş, 196.1986 günlü oturumda 8.4.1985 tarihli ihtarnameye dayandıkların başkaca delilleri olmadığını açıklayıp tutanağı imzalamıştır.
Davalıla vekili, cevabi ihtarnamedeki taşınmazı geri verme yolundaki kabulün bir "ikra" ya da "davanın kabulü" anlamında olmadığını, çünkü anılan ihtarnamede, davacılar tarafından "maddi vakıa" olarak söz konusu olamayacağını, davacılardan (M.) çocuksuz öldüğüne ve davalı (R.)'da kardeşi olduğuna göre, saklı payı yönünden (R.)'la kızı (İ.) arasında yarar çatışması bulunduğunu, M.K.'nun 269, 271, 392. maddeleri karşısında, davalıların davayı kabul edemeyeceklerini, etseler bile buna hakimin izin veremeyeceğini bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Bu dava açılmadan önce, davacılardan (M.) vesayet altına alındığı için, Mahkemece M.K'nun 391, 405/8. maddeleri gözönünde tutulmuş, dava ehliyetinin ve temsilcilik sıfatının gerçekleşmediği saptanmış, (M.)'nin davasının reddine karar verilmiştir. İki tarafça da temyiz edilmediği için hükmün bu kısmın kesinleşmiş ve temyiz incelemesinin dışında kalmıştır.
Davacı (H.) vekili, hata-hile hukuksal nedenine dayanarak iptal ve tescil istediğine, "ikrar ve kabulü" içerdiğini ileri sürdüğü 8.4.1986 tarih 31415 yevmiye sayılı ihtarnameden başka kanıtı olmadığını bildirmek suretiyle "delillerini hasretiğine" göre, davada, hukuk açısından aydınlığa çıkarılması ve kesinlikle belirlenmesi gereken husus, davacı vekilinin tek delili olan ihtarnamenin, satış akdinin iptaline, başkaca anlatımla uyuşmazlığı çözmeye yetip yetmeyeceği yönünde odaklaşmıştır.
O halde, dayanılan cevabi ihtarnamenin çerçevesi içinde analiz ve sentezlerin yapılması zorunluluğu vardır. Öncelikle açıklamak gerekir ki, bu ihtarname iki ana unsurdan oluşmuştur.
a) Davacılar vekilinin hata ile hileye dayandırdığı "olgular" reddedilmiştir: (Söz konusu ihtarnamede belirtilen olgular tamamen gerçek dışıdır. İnanılması güçtür. Bu şekilde bir iddia ve yalanlamalara gerek kendi şahsiyetim ve meslek anlayışım, gerekse ailem hiç bir şekilde muhatap olamaz) tümceleri, olguların reddi dışında, başka bir anlatımla geldiği yolunda yorumlanamaz. Sözler açık ve kesindir.
b) Davalılar cevabi ihtarnamelerinde (taşınmazın devrini ve iadesini kabul ettiklerini) açıklamışlardar. Birinci unsurdaki (ret) ile ikinci unsurdaki (kubul) uyum içerisinde olmayıp birbirine zıt anlamlar taşınmaktadır. Kabulün, reddi ortadan kaldırdığı, her iki öğenin birbirine bağlı olduğu düşünce ve iddiası ihtarnamenin gayet açık metni karşısında dayanaktan yoksun kalmaktadır.
Davacıların isteğini (neticei talebinin) kabulünü içerse bile bu ihtarnamenin, iddiaları kabul etmediği kuşkusuzdur.
(Kabul) kısmının, (davayı kabul) anlamına geleceği biçiminde yorumda daisabet yoktur. Henüz açılmamış bir davanın kabulü söz konusu olamaz. Dava açıldıktan sonra davalı taraf (geri alma isteğinizi kabul etmekten vazgeçtik) deselerdi, acaba yine de (dava kabul edilmiştir) sayılacak mıydı? Bu soruya cevap verilemez ve sözü edilen ihtarname, sonradan açılan davanın kabulü anlamında yorumlanamaz. (Bkz. Prof. Baki KURU, H.U.M.K. cilt 3 s. 2621 ilah)
Mahkeme dışı karar konusuna gelince:
Gerek öğretide, geresse Yargıtay'ın süreklilik kazanmış içtihatlarında açıklandığı gibi (Bkz. Prof. Baki KURU, H.U.M.K. cilt 2 s. 1401 ilah) ikrar, ileriye sürelen vakıaların doğruluğunu bildirmektedir. Oysa, cevabi ihtarnamede, vakıaların doğru olmadığı bildirilmiştir. Bu nedenle mahkemece anılan ihtarnamanin "ikrar" olarak nitelindirilmesinde isabet yoktur.
SONUÇ : Davacının dayandığı ihtarname, "davanın kabul" edildiği anlamına gelmediği gibi "Mahkeme dışı ikrar" olarak da nitelendirilemez. Bu yönler gözetilerek, (H.)'ın davasının dahi reddine karar verilmesi gerekirken, aksine değerlendirmelerle kabul edilmesi doğru değildir.
Davalılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, gelen temyiz eden vekili için 11.000 lira duruşma vekalet ücretinin temyiz edilenden tahsiline ve peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 21.4.1987 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.