 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi
E: 1987/1347
K: 1988/2838
T: 02.04.1987
DAVA : Taraflar arasında görülen davada; davacılar, miras bırakanları Pakize'nin hukuki ehliyete sahip olmadığı sırada, beş parça taşınmazı düşük bir bedelle davalılara temlik ettiğini ileri sürerek iptal ve tescil istemişlerdir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, süresinde davacılar tarafından temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği görülüşüp düşünüldü:
KARAR : Dava, "hukuksal ehliyetsizlik" nedenine dayanan iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, ortak miras bırakan Pakize'nin davalı olan oğulları tarafından hastahaneden çıkarıldıktan sonra ve ölümünden bir hafta önce tapu dairesine götürülüp, maliki bulunduğu beş parça taşınmazını gerçek değirinin yüzde biri fiyatıyla ve gizlice satın aldıklarını, oysa satış tarihinde miras bırakanın hukuksal ehliyetten yoksun bulunduğunu ileri sürerek miras payları oranında iptal ve tescil istemişlerdir.
Davalılar, satış tarihinde miras bırakan annelerinin hukuki ehliyete sahip bulunduğunu, bildirip, zamanaşımı ile savunmuşlardır.
Mahkemece, ehliyetsizliğin doktor raporu ile kanıtlanmadığından söz edilerek, dava reddedilmiştir. Tarafların ortak miras bırakanı Pakize, dosya içinde bulunan resmi belgeler ve doktor raporuna göre 1914 doğumludur. Satış tarihinde 70 yaş duvarına gelmiş, mide kanserine uğramış, bu acımasız hastalığın ölüm eşiğine getirdiği, okuma yazma bilmeyen (ümmi) zavallı bir kadındır. Nitekim, satış aktinin yapıldığı 7.9.1983 tarihinde bir hafta sonra da tüm mal varlığını, uyuşmazlıkları ile birlikte davalı olan iki oğluna bırakıp dünyadan göçtüğü tartışmasızdır.
Dosyada veraset belgesi olmadığı için, davanın tarafları dışında mirasçısı bulunup bulunmadığı MK.nun 581. maddesine göre işlem yapılmasına gerek olup olmadığı, davanın "görülebilirlikle ilgili ön şartının yerine getirilip getirilmediği anlaşılamamıştır. Bu hal, usul hukuku açısından çok önemli bir soruşturma noksanlığıdır. Ne varki, mahkemenin işaret dahi etmediği bu husus hakkında taraflar bir uyuşmazlığa düşmüşlerdir. Davanın her aşamasında re'sen gözönünde tutulacak olan bu yön daima "bozma" nedenidir.
Temyiz incelemesi "İştirakin sağlandığı" varsayımına ve mahkemenin kabulüne göre yapılmıştır. Gerçeğe ve hakka götüren yolun duyarlı, özenli soruşturmaların sonucunda elde edilir. Bu davada yapılan araştırma ve incelemeler hakkın özünü bulmaya yetmemiştir.
Hiç kuşkusuz "hukuki ehliyetsizlik" iddiası ancak, doktor raporu ile kanıtlanır. Mahkemenin bu yoldaki kabul ve düşüncesi doğrudur. Tanık sözleri, belki de yan delil olarak adli Tıp Kurumu'nca değerlendirilebilir. Ne yazık ki, delil listelerinde açıklamalarına karşın, davacılar vekili bir oturumda tanık dinletmeyeceklerini bildirmiştir.
Hastane gözlem kağıtları ve raporları eklenerek gönderilen dava dosyasını inceleyen adli Tıp Kurumu, akli dengesizlikle ilgili kesin rapor gerektiğine işaretle yetinip, dosyayı geri çevirmiş, davacılar da böyle bir rapor bulunmadığını bildirince, mahkemece soruşturmın bittiği kanısına varılarak dava redle sonuçlandırılmıştır.
Oysa, mahkemenin gözden ırak tuttuğu yaşam gerçekleri, olaylar zincirinde varlığını hala korumakta, sorular yanıtsız kalmaktadır.
Şöyle ki;
1 - Akit tablolarına mühür izi bastırılan Şefika hanım, öldürücü hastalığın pençesinde kıvranırken vefatından bir hafta önce, akli melekelerine tıbben sahip olabilir miydi? Böyle bir soru Adlî Tıp Kurumu'na yöneltilmemiştir.
2 - Bir kişi tüm mal varlığını hangi inandırıcı ve hakka uygun bir nedenle, diğer mirasçılarına haber vermeden iki oğluna sözde satsın? (mallarını satın alıp seni ameliyat ettireceğiz) yolundaki bir tefkini hangi amaç ve hangi iyi niyetle yapılmıştır? Oğulların, ölüm döşeğindeki analarına bakmaları, sağlık yönünden yardımda bulunmamaları hem insanlık, hem ahlâk hem de yasa açısından zorunlu değilmidir? Bu görev, neden ananın tüm malları elinden alınarak yapılmak istenmiştir?
3 - Satış sözleşmelerine ilişkin "akit tablolarında" sözde gösterilen değerlerle taşınmazların gerçek değerleri arasında aşırı bir fark var mıdır?
4 - Miras bırakanın terekesi saptanıp para bulunmuş mudur?
5 - Kocası olan davacı Yaşar ve yine davacı kızları Rakibe ve Dönüş'ten satış işlemlerini hayatın olağan akışına ters düşecek biçimde neden gizlemiştir? İyi niyetli olduklarını savunan davalı oğullar, bu kadar önemli satış olayını neden babalarına dahi haber vermekten kaçınmışlardır?
6 - Hastalığı açıkça belli, yaşlı olan satıcının sözleşme yapmaya ehil olup olmadığı konusunda neden doktor raporu aranmamıştır.
Hukuk davalarında hâkim, elbette tarafların istek ve gösterdikleri delillerle bağlıdır. Ne var ki, hâkimin adaleti bulması için gerektiğinde re'sen soruşturma yapmasına HUMK.nunda olanak tanımıştır. "İsticvap","yemin" gibi müesseseler örnek gösterilebilir.
Bütün bu yönler üzerinde durulmadan olayların özüne inilmeden, noksan soruşturmayla yetinilerek ve davacılar vekilinin (tanık dinletmeyeceğiz) yolundaki imsasız beyanına dayanılarak kurulan hükümde isabet ve doyuruculuk yoktur.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın geri verilmesine, 2.4.1987 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.