 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 1987/7778
K: 1989/119
T: 12.01.1988
DAVA : Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 4.2.1985 gününde verilen dilekçe ile kadastro komisyonunun ek karararının iptali ile 73 ada 130 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydına dayanarak tescili istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 26.6.1987 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacılar tarafından istenilmekle gereği düşünüldü:
KARAR : Kadastro komisyonunca 73 ada 96 parsel numaralı 27570 m2 lik taşınmaz 21.3.1950 tarih 26 sayılı tapu kaydına dayanılarak davacılar adına 130 parsel numaralı 48.764 m2 lik taşınmaz da vergi kaydı ve zilyedliğe istinaden muris (D.A.D.)'tan intikalen taraflar adına tahdit ve tesbit edilmiştir.
Davacılar 96 ve 130 sayılı parsellerin bir bütün olduğunu, tapu kaydının bu iki parseli kapsadığını, iki parsel arasındaki kesiğin sonradan açıldığını, tapu kaydında doğu sınır olarak yazılı bulunan (kesik) in 130 sayılı parselin doğusunda açıkça bildirmişlerdir. Davacılar ise, 96 ve 130 sayılı parsellerin ayrı taşınmazlar olduğunun 96 sayılı parsel muris tarafından tapu ile davacılara temlik edildiğini, 130 sayılı parsel ise tapusuz olup muris üzerinde kaldığını ve mirasçılara intikal ettiğini savunmuşlardır.
Bir tapu kaydının kapsamını belerlemede öncelikle bu kaydın tesis tarihideki durumunun gözönünde tutulması gerekir. Davacıların dayandığı tapu kaydı T. evvel 1322 tarih 157 numarada hakkı karar yolu ile tesis edilmiş olup miktarı 30 dönümdür. Batı, kuzey ve güney sınırlarında bir uyuşmazlık yoktur. Kayıtta doğu sınır (kesik) tir. Tapu kaydında yazılı miktar 96 sayılı parselin yüzölçömüne uygun düşmektedir. 96 sayılı parselin doğu sınırında bir kesiğin varlığı saptanmıştır. Kayıtta taşınmazın cinsi tarladır. 19.6.1986 günlü keşifte dinlenen mahalli bilirkişi, keşif tutanağının 2 nci sayfasına geçen ifadesinde taşınmazın evvelce fundalık çalılık olduğunu belirttikten sonra (Ancak daha önce babaları olan (D.A.D de dava konusu yerde az çok çalılık ve fundalıktan tarla açmıştı. Açılan bu yer daha sonra dediğim gibi (A.) ve (R.D.) tarafından genişletilmek suretiyle bugünkü haline getirildi) demiş, ifadesinin sonunda da (Hatta şu anda dava konusu 130 parselin bulunduğu yer davacılar ile davalıların miras bırakanı (D.A.) tarafından imar ve ihya edildi. Kendi adına birlikte çiftini sürdüm, ortaklık olarak buğday da ektim) diyerek sözlerine bitirmiştir. Muris (D.A.)'nin Tişrinievvel 1322 tarihindee tapu ile iktisap ettiği taşınmaz, tarladır. Neden sonra fundalık ve çalılık açılıp sürülmek suretiyle tarla haline getirilen 130 sayılı parselin bu tapu kapsamında kabulü düşünülemez. Tapu kaydında doğu sınır olarak yazılı (kesik) hakkında bazı bilirkişi ve tanıklar kesin bilgi verememiş, bazı davacı tanıkları ile bir kısım davalı tanıkları 96 ve 130 sayılı parselin doğusundaki kesikten sözetmişlerdir. Keşiflerde 130 sayılı parselin doğusunda herhangi bir (kesik) görülmemiş, kapatıldğına dair bir belirti tesbit edilememiştir. Kapatılmaya çalışan kesiğin ise 96 ve 130 sayılı parseller arasındaki kesik olduğu mahallen müşahede edilmiştir. Nitekim tanık (H.A.) ifadesinin baş tarafında 20 - 15 yıl önce açılan ve daha sonra kapatılan kesikten söz etmiş, arz üzerinde kesik yerini belirtmesi istendiğinde 96 ve 130 sayılı parseller arasındaki (kesik)i göstererek vaktiyle su aldığı ve eskidenberi mevcut olan kesiktir diyerek durumu açıklığı kavuşturmuştur. Kaldı ki, gerek 96, gerekse 130 sayılı parsellerin daha önce davacıların murisi (D.A.)'ye ait olduğu dosya kapsamından anlaşılmakta ve bu konuda taraflar arasında bir uyuşmazlık da bulumamaktadır. 1937 araziı yazımında (D.A.), bu yerde iki taşınmazı olduğunu kabul ederek birini 294 numara ile, diğerini de 387 numarada vergiye bağlatmıştır. 130 sayılı parsele ait olduğu anlaşılan vergi kaydının batı sınırını (kendimin) şeklinde yani 96 parsel olarak, 96 parsele ait olduğu anlaşılan vergi kaydının da doğu sınırı keza (kendimin) diyerek 130 sayılı parseli işaret ettirmiştir. Böylece 96 ve 130 sayılı parsellerin bir bütün teşkil etmediği gerçeği muris tarafından dahi ortaya konup ona göre vergi kayıtları oluşturulmuştur. Murisin 96 sayılı parsele tapu ile ölünceye kadar bakma kaydiyle davacılara temlik ettiği dosyadaki resmi belge ile sabittir. Murisin ölümünden sonra davacıların 130 sayılı parseli portakal bahçesi haline getirmeleri tapunun bu parsele teşmiline neden olamayacağı gibi o zamanden bu yana ellerinde bulundurmaları da diğer mirasçıların 130 sayılı parsel üzerindeki haklarını etkilemez. Tapu ve vergi kayıtları ile bağdaşmayan bilikişi ve tanık sözlerine ise değer verilemez.
Mahkemece bu hususlar gözönünde tutulmuş, deliller takdir edilmiş ve tesis edilen hükümde usul ve yasaya aykırı bir yön görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekillerinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 12.1.1988 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava konusu 130 parsel sayılı taşınmazın aslında tarafların müşterek murisi (S.) oğlu (D.A.)'ya ait olduğunda bir uyuşmazlık yoktur.
1322 tarih 157 numarada adı geçen (D.A.) adına senetsizden tesis olunan tapu kaydı 27.570 metrekare alan ölçüsünü ihtiva etmekte ve cinsi tarla bulunmaktadır. Kadastroca bu tapu bidayette 96 parsel sayılı taşınmaza revizyon görmüş, itiraz üzerine bu kez bu yerden 130 parsel sayılı parsel tefrik edilerek tüm mirasçılar adına hisseleri nisbetinde tahdit edilmiştir. Söz konusu tapu kaydı ölünceye kadar bakma vaadi ile 21.3.1950 tarih 26 sayı ile davacılar (A.D.) ve (R.D.)'a temlik edilmiştir. Tapu ve zilyet8liğe dayanarak çekişmeli 130 sayılı parselin davacılar adına eşit paylı olarak tescili talep edilmiştir. Davalı taraf tapunun 130 sayılı parseli kapsamadığını, komisyonun son tahdit biçiinin doğru olduğunu savunmuştur.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacılar vekili temyiz etmiştir.
Çekişme, dayanak tapunun doğu sınırını teşkil eden kesikin tesbitinden doğmaktadır. Mahallinde ariz amik iki kere keşif yapılmış; bilirkişi, tanık ve fen adamlarından bilgi ve mütalaa alınmıştır. Taşınmazın doğusunda iki kesik haddi bulunmaktadır. Tapu kaydına göre bunlardan hangisinin doğu sınırını teşkil ettiğinde ittifak yoktur. Keşif krokisinde gösterilen ve taşınmaza en yakını bulunan kesikin 950 yılından sonra açılmış olduğu kesinlikle anlaşılmaktadır. Hatta davalı taraf tanıklarından bazısı dahi bunun batısında kalan yer tapu miktanını tamamen karşılamaktadır. Daha doğudaki ikinci kesikin de varlığından söz edilmiş ve bu yerden geçen yolun kenarından seyretmekte olduğu ve sonradan kapatıldığı beyan edilmiş, mahallinde gösterilerek krokiye işaret edilmiştir. Kaldı ki doğuda kesikten sonra gelen bazı tarla kayıtlarında ihtilaflı yer kesik olarak okunmaktadır. Bu durumda doğu sınırının belirlenmediğinden söz edilemez. Tapu kaydının miktar itibariyle muteber olduğuna dair hiçbir belirti ve neden yoktur. Sınırlar sabittir ve arz üzerinde saptamak kabil olmuştur. Aslında tapunun nizalı yeri kapsadığı bilirkişilerce ifade olunmuştur. Tapu tesisinde ilk kesiğin olmadığı gözönünde tutulursa ikinci kesik sınırını kabul etmek gerekmektedir. 1937 tarihinde yapılan tesbitte yekdiğerini sınır göstermek suretiyle tüm taşınmaz iki parça halinde yazılmış bulunmaktadır. Bu evvel ve ahir iki ayrı tarlanın varlığına delil sayılmaz. Bir kimse tarlasını iki parça halinde dahi tesbit ettirebilir. 950 temlikinden tahdit tarihi 1975 yılına kadar 96, 130 sayılı parselleri davacılar bilafasıla ve bilaniza kullanmışlardır. Bu da iki parçanın bir bütün halinde miras bırakan tarafından davacılara temlik edildiğini göstermektedir. Tapusuz olsa dahi 130 sayılı parsel de muris tarafından davacılara terkedilmiş olduğuna göre davacılar bu yeri zilyetlikle de iktisap durumundadırlar. Diğer mirasçıların irsen intikale ve zilyetliğe dayanmak hakları yok demektir. Mahalli mahkemenin, tapu kaydının 96 parsele ait olduğunu kabuldeki görüşünü anlamak mümkün değildir. 130 sayılı parsel davacılar tarafından sonradan portakal bahçesi haline getirilmiştir. Buranın 96 parsele ait olduğunu kabuldeki görüşünü anlamak mümkün değildir. 130 sayılı parsel davacılar tarafından sonradan portakal bahçesi haline getirilmiştir. Buranın 96 parselden sonra imar ve ihyası onun tapu dışı kabulünü gerektirmez. Bu nedenlerle ekseriyetin görüşüne katılmıyorum. Tapu kaydı nizalı yere uymuştur. Tasarruf biçimi ve nedeni de müstakilen iktisaba olanak verecek vaziyettedir. Davanın kabulü gerekirdi. Bu sebeple onama kararına karşıyım.