 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 1987/191
K: 1988/1636
T: 29.02.1988
DAVA : Davacı Orman İdaresi temsilcisi tarafından, davalılar aleyhine 13.4.1971 ve 16.10.1972 gününde verilen dilekçeler ile orman olduğu ileri sürülerek tapu iptali, taşınmaza elatmanın önlenmesi ve tazminat istenmesi üzerine davaların birleştirilmesi suretiyle yapılan duruşma sonunda; tapu iptali ile elatmanın önlenmesi davalarının kabulüne, bir kısım davalılar yönünden davanın açılmamış sayılmasına dair verilen 16.1.1986 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı (M.A.) tarafından istenilmekle gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, orman olduğundan söz edilerek dava konusu taşınmaza ait tapunun iptali ile elatmanın önlenmesi ve tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü davalı (M.A.) temyiz etmiştir.
Yerinde yapılan keşifte, senetsizden tescil ile oluşturulan tapu kaydına göre tesbit ve tescil edilmiş bulunan dava konusu taşınmazın mübrez tapu kapsamında kaldığı, büyük kesiminin eskiden beri tarla niteliğinde olduğu, bir kısım yerinde çalılıktan temizlenerek tarlaya ilave edildiği ve sınırlarında orman bulunduğu, 6831 sayılı yasaya göre orman sayılan yerlerden olduğu saptanmıştır. Ancak karar tarihinden sonra ve 9.10.1987 gününde yürürlüğe giren 3402 sayılı yasanın 45. maddesi orman sınırları içinde kalan tapulu yerlerin başka bir şart aranmadan hak sahipleri adına tespit ve tescil edileceği hükmünü getirmiştir. O halde anılan yasa maddesi çevresinde inceleme yapılmak ve toplanarak tüm delilerin bir arada takdir edilerek bir sonuca varılması zorunlu bulunmuştur. Bir başka deyimle mahkemenin sözü edilen 45. madde bakımından bir karar vermesi gerekmektedir. Bu nedenle hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplele temyiz itirazlarını kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 29.2.1988 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı Orman İdaresi, dava konusu yerin orman olduğu iddiasıyla davalılara ait tapunun iptali ve elatmalarının önlenmesini istemiştir.
Yapılan keşifte bilirkişi ve tanık beyanlarına göre, dava kabul edilerek bir kısım davalılara ait tapunun iptaliyle, elatmaların önlenmesine karar verilmiştir. Dava konusu taşınmazın davalılar adına tapulu olmakla birlikte, senetsizden tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Gerçekten yapılan keşifte yerel bilirkişi dava konusu yerin dört tarafının ormanlık çevrili olup, yakınında hiçbir şahıs arazisi olmadığını bildirmiş, Yüksek Orman Mühendisi olan teknik bilirkişi de, gerekçeli raporunda, yerin tamamına uygun orman olduğunu 2896 sayılı yasa ile değişik 6831 sayılı Yasanın 1. maddesine uygun orman sayılan yerlerden bulunduğunu belirtmiştir. Mahkeme kararında bu delillere dayanmıştır.
Dairemizin bozmaya dair çoğunluk kararında bütün bunlar kabul edilerek, taşınmazın 6831 sayılı yasaya göre Orman sayılan yerlerden olduğunun saptandığı belirtilmiştir.
Buna rağmen 9.10.1987'de yürürlüğe giren 3402 Kadastro Yasasının 45. maddesi çerçevesinde inceleme yapılması gerektiği bildirilerek yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
3402 sayılı yasanın 45. maddesi orman sınırları içinde kalan tapulu yerlerin belli koşullar altında hak sahipleri adına tesbit ve tescil edileceğini amirdir. Bir hüküm, başka bir deyimle, Devlet Ormanının sözü edilen koşullarla dağıtılması anlamını taşır.
Oysa ki, orman rejimini düzenleyen Anayasanın 169. maddesi, Devlet ormanlarının mülkiyetinin devrolunamayacağını, zamanaşımı ile mülk edinilemeyeceğini, orman sınırlarının daraltılamayacağını hükme bağlamışken 3402 sayılı K. 45. maddesi zilyetlik koşullarının oluşması halinde sahipleri adına tesbit ve tescile cevaz vermektedir. Bu durumda söz konusu 45. maddenin Anayasa'nın 169. maddesiyle çok açık bir şekilde çeliştiği ortaya çıkmış olmaktadır. Anayasanın 11/2. maddesi ise hiçbir kanunun Anayasaya aykırı olamayacağı kuralını getirmiştir.
Bu durumda 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 28. maddesi uyarınca itiraz yoluyla dosya Anayasa Mahkemesine gönderilerek, sözü edilen 3402 sayılı Kadastro Kanununun 45. maddesinin iptali konusunda bir karar alınıncaya kadar, Anayasanın 152. maddesine göre, davanın geri bırakılması gerektiği görüşüyle işin esasıyla ilgili değişik gerekçeye dayalı olan çoğunluk kararına karşıyız.