 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1987/1185
K: 1987/2184
T: 14.04.1987
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, (Eyüp 2. Asliye Hukuk Hakimliği)nce verilen 15.12.1986 tarih ve 581-998 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla; dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili; yapılan protokol uyarınca davalının satıcısı olan dava dışı Seyfettin'in, davalıya vermesi muhtemel zararların teminatı olarak düzenlenen ve müvekkilinin de kefil sıfatıyla imzaladığı boş bononun davalı tarafından 2.500.000 lira olarak doldurulup icraya konulduğunu, oysa bono borçlusu Seyfettin tarafından davalıya verilmiş bir zarar bulunmadığı gibi, öncelikle adı geçen borçluya müracaat edilmesi gerektiğini ileri sürerek, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tesbitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, satıcının yaptığı işlemler nedeniyle alacaklarını alamadıklarını, bu nedenle protokol uyarınca senedin tahsili yoluna gittiklerini, davacının icra dosyasında borcu kabul ettiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tarafların imzalarını ihtiva eden protokolde, davacının kefili olduğu ve ödeyeceği borç miktarının sarahaten belirtilmediği, kefaletin geçerli olabilmesi için kefilin ödeyeceği borç miktarının yazılmış olması gerektiği, bu durumda taraflar arasında geçerli bir kefalet akdi mevcut bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava konusu bonoda, borçlu Seyfettin ile birlikte kefil olarak davacının ismi yazılı olup imzası da mevcuttur. TTK.nun 613. maddesine göre bononun yüzene konulan her imza aval niteliğinde olduğundan bonoyu imzalayan davacı da aval veren durumunda bulunmaktadır.
Aval ile kefaleti birbirinden ayırmak gereklidir. Kefalet, fer'i nitelikte olmasına karşı, aval bağımsız ve asli bir nitelik taşır. Aval veren lehine aval verilenin ileri sürebileceği ve senedin şekline ilişkin olanlardan başka geçersizlik sebeplerini def'i veya itiraz olarak alacaklıya karşı ileri süremez. Oysa kefil, asıl borçluya ait kişisel def'ilerden yararlanabilir. Kefaletin, mutlaka asıl borç senedi üzerinde gösterilmesine lüzum olmadığı halde aval şerhi mutlaka poliçe, bono veya alonj üzerine yazılması gerekir. Bono üzerine "kefil" ibresi konsa dahi bu, aval olarak nitelendirilir ve aval veren bononun diğer borçlusu ile birlikte müteselsilen sorumlu olur (TTK.614).
Olayda, her ne kadar protokolde ödenecek borç miktarı belirtilmemiş ise de, ortada bu protokole istinaden verilmiş bir bono vardır ve bonoyu imzalamak suretiyle aval veren durumuna giren davacı, bono bedelinden tıpkı borçlu gibi sorumludur.
O halde, mahkemece yapılacak iş, dava konusu bononun teminat olarak verildiği hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığından, işin esasına girilerek davalıya uğradığı zararı kanıtlayıcı delilleri ibraz ettirilip, protokol hükümleri de gözetilerek ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, davalının uğradığı zarar miktarı belirlenip bunun neticesine göre karar vermekten ibarettir. Bu hususların gözetilmemiş olması hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, taraf vekilleri gelmediğinden duruşma vekalet ücreti takdirine yer olmadığına ödetiği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine 14.4.1987 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.