Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1987/6344
K: 1987/6665
T: 01.12.1987
DAVA: Davacı, iş kazasında malul kalan sigortalı işçi için yapılan haracamalar üzerinde uğranılan Kurum zararının rücuan ödetimesini istemiştir.Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, ... gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR: 1- Hükme dayanarak alınan bilirkişi raporunda sigortalıların yatıp kalktığı kulübenin aydınlatma görevinin asıl işveren durumunda bulunan ... Entegre Sanayii Anonim Şirketi'ne ait bulunduğu ifade edilmiş ve kusur dağılımı buna göre yapılmıştır. Oysa kazaya uğrayan sigotalı taşeron davalı İ. K.'nın işçisidir. O halde kendi işçisinin kulübede barınmasından doğan emniyetini sağlamakla yükümlü olmak gerekir. Raporda bu hususun irdelenmemiş olması isabetsiz olduğu gibi bu konuda ve kusur oranları bakımından 6.3.1986 tarihli raporla sözü edilen rapor arasıdaki çelişkinin de giderilmemiş olması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2- Tavan hesabında desteğin gelecek yıllardaki kazancı, bilinen yıl kazançlarından başlanarak her yıl % 5 artırılmak suretiyle saptanmıştır. Oysa, ekonomik konjonktür, iş hayatındaki toplu sözleşme ve pazarlık düzeni, sigortalının zamanla uzmanlaşma ve meslekte ilerleme olasılığı işçi ücretlerinin henüz milletlerarası normların altında olması, ülke gerçekleri milli gelirdeki artış ve bu artıştan çalışanlara ayrılabilen pay oranları gibi unsurlar göz önünde tutulunca % 5 yerine uygun ve gerçeğe yakın bir oranda artırılması yoluyla saptanması adalet ve nesafetin gereğidir. Bu yolda bir tavan incelemesini içermeyen bilirkişi raprunun hükme esas alınması isabetsizdir.
3- Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 26. maddesi haleflik ilkesine dayanır. Kurumun rücu hakkı, sigortalı ya da hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebilecekleri tazminat miktarı ile sınırlıdır. Hak sahiplerini destekten yoksun kalma zararı da maddi zarar niteliğinde olup kavram itibariyle umumi zarardan ayrılmamaktadır. Yani destekten mahrumiyet zararı da muayen bir şahsın mal varlığının, zararlandırıcı sigorta olayından önce ve sonraki vaziyetleri arasında oluşan farktan ibarettir. Başka bir anlatımla, haksız fiilin işlenmemesi halinde mal varlığı hangi durumda bulunacak idiyse o durumla haksız fiil işlendikten sonraki durum arasındaki fark, zararı oluşturur.
Zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmemesi halinde rapor tanzim tarihine kadar hak sahiplerinden her birinin ne miktar destek görecekleri belli olduğuna göre, gerçek belli iken varsayıma gidilemez. Rapor tanzim tarihine kadar her yıl için ayrı ayrı saptanan destek kayıp miktarları, olay tarihinden itibaren faiz yürütülmek suretiyle destekten yoksun kalınan miktar artırılamayacağı gibi, iskonto oranı uygulanmak, ya da olay tarihinden sonraki yıllar için gerçekleşecek destek zararına, zarar gerçekleştiği tarihte ödenmedii takdirde, faize hükmedilmesi gerektiği halde uygulamada , haksız fiil tarihinden itibaren faize hükmedildiği, olay tarihinden zararın gerçekletiği tarihe kadar tahsil edilen faizin haksız iktisaba neden olduğu görüşü ile, olay tarihi ile rapor tarihi arasındaki yıllar destek kayıp miktarları için 19.12.1984 tarihine kadarki seneler hakkında % 5, sonraki seneler için % 30 oranında hesaplanacak faiz tutarları indirilmek sureti ile de tavanın, gerçek destek kaybı zararından daha az tespiti cihetine gidilemez.
İskonto, vadesi gelmemiş bir borcun vadesinden önce ödenmiş olması, alınan paranın vadeye kadar değerlendirilme olanağının bulunması nedeni ile borcun haksız iktisaba imkan vermeyecek oranda indirilmesidir. Rapor tanzim tarihine kada her sene hesaplanan destek zararı tanzim sorumluları tarafından hak sahiplerine henüz ödenmemiş bulunduğundan vadesinden önce ödenmiş bir borçtan söz ediemez. Dolayısıyla rapor tanzim tarihine kadar bu şekilde saptanan destekten yoksun kalınan miktarlar iskontaya tabi tutulamaz. Aksinin kabulü, vadesi gelmiş ve henüz ödenmmiş bir borcun iskontoya tabi tutulması olur ki, iskonto kavramı ile bağdaştırılamaz. Ayrıca işveren ve haksız fiil faillerinin sebepsiz zenginleşmesi hak sahipleri veya Kurum'un bir kesim hakkının, işveren ya da haksız fiil faillerine bırakılması sonucunu doğurur ki, bu sonuç, adalet ve nesafet kuralları ve hukukla bağdaştırılamaz.
Olay tarihinden yıllar sonrası için yoksun kalınan destek zararı miktarına, olay tarihinden itibaren faiz hükmedilmiş olması nedeniyle tavanın faiz oranında netleştirilmesi gerektiği görüşüne gelince; destekten yoksun kalma zararının gerçeklştiği andan itibaren desteğin ölümünden sorumlu olan kişi tazmin mükellefiyeti altına girer. Bu mükellefiyetin yerine getirilmesindeki gecikme süresi için borçlu ayrıca faiz ödemek zorundadır. Demek oluor ki faizin işlemeye başladığı an zararın doğduğu andır (Tekinay, ölüm Sebebiyle Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, S. 229) ölüm tarihinden itibaren hak hasipleri destekten yoksun kalmış olmaları nedeniyle zarar ölümle birlikte doğmuştur. Destek zararlarının ölüm tarihinden muayen bir süre başlaması söz konusu değildi. Bu bakımdan tavanın belirlenmesinde murisin geliri ile bu gelirden hak sahiplerine ayrılacak pay etkili olup alacağın fer'isi sayılan faizin ise tavanı etkilemeyeceği, açık seçiktik. Üstelik faiz isteğe bağlı olduğundan hak sahipleri tarafından dava açılıp açılmayacağı dava açılması halinde de faiz istenip istenmeyeceği bilinmemektedir. Kaldı ki, faiz istenmesi ve aksi görüşün kabulü halinde de tazmin sorumluları tarafından ödenecek miktar netleştirilmiş miktar olmayıp (faiz artı netleştirilmiş miktar eşit destekten yoksun kalınan miktar) olacağı ortadadır. Bu nedenle, rapor tarihinden önceki yıllara ait zarar hesabında faiz oranlarına göre,netleştirilmiş miktarların değil, destekten yoksun kalınan miktarın aynen alınması gerekir.
Federal mahkeme, iratların hüküm tarihinde sermayeye çevrilmesi ve ölüm tarihi ile hüküm tarihi arasında geçecek süre içinde zararın somut olrak hesap edilmesi yolundaki (jdt. 952 1 304 ) İçtihadı, haksız fiilden zarar gören kişinin ölmeyip devamlı sakat kalması halinde halen sürdürmekte olmasına rağmen, ölümler halinde, iratların sermayeye çevrilmesinde ölüm tarihinin esas alınması gerektiği şeklinde değiştirilmiş ise de (jdt 959 1 444-445) bu değişiklik ölüm desteğin haksız fiil olmaması halinde ölüm tarihi ile hüküm tarihi arasında mutlaka sağ kalmayacağı ve gerek ortalama yaşama hadlerine ve gerekse ekonomik faaliyet sürelerine dair olan istatistikler ölüm tarihindeki yaşlara göre düzenlendiği için iratların sermayeye çevrilmesi de bu tarih esas tutularak yapılması gerektiği görüşünden kaynaklanmaktadır. Zarar tespitinde esas alınacak tarihle bu konunun ayrı şeyler olduğu hayata ve beden tamlığına karşı işlenen haksız fiillerde zararın gerçek miktar ve kapsamı zamanla daha iyi anlaşılabileceğinden zararın tespitiye mümkün olduğu kadar geç bir tarihin esas alınması gerektiği ortadadır (Tekinay, a.g.e. s. 201, 226, 226) Gerek Federal mahkemenin anılan içtihatları gerekse bu içtihatlarla ilgili görüşler (Kudat; Cismani Kazalardan Doğan Zararlar Nasıl Değerlendirilir, S. 148) bağlanan gelirlerin peşin değerinin hesaplanması ile ilgili olup zararı başka bir anlatımla destekten yoksun kalınan miktarın saptanması ile ilgili değildir. Bu bakımdan aradaki farkın gözden uzak tutulması gerekir.
Mahkemece, açıklanan ilkelere ters düşer şekilde düzenlenmiş rapora dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
4- Davada faize de hükmedilmesi talep edildiği halde bağlanan gelirler bakımından gelirin onayı tarihinden itibaren hüküm verilmesi gerektiği düşünülmeksizin sarf ve ödeme tarihinin esas alınması kezalik isabetsiz olup bozma nedenidir.O halde, davacı Kurum'un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA 1.12.1987 gününde karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini