 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1987/448
K: 1987/615
T: 10.02.1987
DAVA : Davacı, trafik (iş) kazasında ölen sigortalı işçinin hak sahiplerine yapılan harcamalar üzerine ugranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi :
KARAR : Sigorta olayında, hak sahibi (N.)'in miras bırakanı sigortalı (A.R.) 3.9.1975 tarihinde ölmüştür. Trafik kazası biçiminde oluşan işbu olayda sigortalının eşi (H.) ve diğer kızı S. dahi yaralanmışlar, bir gün sonra 4.9.1975 tarihinde ölmüşlerdir. Sigortalı kazaya maruz kalmayıp yaşasaydı hayatta kalan eşi ve kızına destek olacağı açıktır. Ne var ki, hak sahiplerinden eş H. ve kız çocuğu S. 'nın ölmeleri olgusu gerçekleştiğine göre sigortalının ölü kişilere de destek olacağı faraziyesi benimsenemez. Giderek, gerçek belli iken, varsayım yoluna başvurulamaz. Açıklanan maddi olguya göre, sigortalının anılan hak sahiplerine sadece bir gün destek olabileceği kabul edilebilir. Bunun dışında sigortalının kazançlarını kendisine ve sağ kalan diğer kızı N.'e tahsis edeceği ilkesi kabul edilmelidir. İşbu hukuki ve maddi gerçeğe aykırı olarak N.için noksan tavan hesabını öngören bilirkişi raporunun hükme esas tutulması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Üye Cahit Kadılar'ın muhalefetine göre Başkan Servet Çolakoğlu Üye Teoman Ozanoğlu, Orhan Yalçınkaya ve Yılmaz Darendelioğlu'nun oylarıyla ve oyçokluğu ile 10.2.1987 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
1944 Doğumlu Bağ-Kur sigortalası Ali Rıza geçirdiği trafik kazası sonucu 3.9.1975 tarihinde, eşi Hatun ve 1969 doğumlu kızı Semra ise bir gün sonra 6.9.1975 tarihinde ölmüş, sadece kızı 1.3.1968 doğumlu Nilüfer'i bırakmış olup, Bağ-Kur tarafından davalı sürücü aleyhine açılan bu davada Nilüfer'e bağlanan gelirlerde meydana gelen artışlar nedeniyle bakiye Kurum zararı 887.930,94 liranını tahsili istenmiştir.
22.1.1986 tarihli rapor ve 12.5.1986 tarihli ek raporda, Bağ-Kur tarafından haksahibi Nilüfer'e bağlanan gelir ve artışların peşin değeri 951.793,45 lira olup, olayda davalı 2/8 oranında kusurlu bulunması nedeniyle Kurumun davalıdan isteyebileceği tazminat miktarının 237.948,36 liradan ibaret bulunduğu, bunun kesinleşen 78/199 ve 1979/261 esas sayılı dosyalarda 51.153,12 liralık kısmının tahsiline karar verildiği, bu dava nedeniyle Kurumun 186.795,24 lira isteyebileceği, murisin ölmemesi halinde gelirinin 2/6'sını kendisine, 2/6'sını eşine, 1/6'sını ölen kızı Semra'ya, 1/6'sını da Nilüfer'e ayıracağı ve Nilüfer'in 22 yaşına kadar destek göreceği gözönünde tutularak mahrum kaldığı destek gelirinin peşin değerinin 3.468.883,84 lira, davalının 2/8 kusur oranına isabet eden Nilüfer'in tazmin sorumlusundan isteyebileceği tazminat miktarı ise 867.220,95 liradan ibaret bulunduğu belirtilmiş, Kurumca haksahibine bağlanan gelir ve artışların peşin değerlerinin 2/8'inden fazlası istenemeyeceği ve bu miktarın haksahibi tarafından tazmin sorumlusundan istenebilecek miktardan az bulunduğu gözetilerek mahkemece, Kurumun isteyebileceği 1. tavana, başka anlatımla, bağlanan gelir ve artışların peşin değerinin 2/8 olan 237.948,36 liradan önceki davalar osnucu tahsil edilen 51.153,12 lira çıkarılmak suretiyle bakiye 186.795,24 liranın tahsiline karar verilmiştir.
Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşüne göre, 1479 sayılı Kanunun 63. maddesine dayanılarak açılan rücu davaları temelinde rücu hakkı bulunan halefli ilkesine dayanır. Kurumun isteyebileceği tazminat miktarı bağladığı gelirlerin ve artışların peşin değerine davalının kusur oranı uygulanmak suretiyle bulunacak miktarı geçemeyeceği gibi, haksahiplerinin tazmin sorumluluklarından isteyebilecekleri, tazminat miktarını da geçemez. Kurumun bağladığı gleir ve artışların peşin değeri 951.793,45 lira, davalının 2/8 kusur oranına isabet eden miktarı ise 237.948,36 TL olup, bunun 51.153,12 liralık kısmı tahsil edildiğine ve bakiye 186.795,24 lira haksahibi Nilüfer'in davalıdan isteyebileceği 867.220,95 liradan, başka bir anlatımla, 2. tavandan daha az bulunduğuna göre, 186.795,24 liranın tahsiline karar verilmesi usule ve yasaya, Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın içtihatlarına uygundur.
2- Sayın çoğunluğun bozma gerekçesine gelince;
Borçlar Kanunu'nun 45/2. maddesine göre "ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir".
Bağ-Kur sigortalısı Ali Rıza2nın ölümü sonucunda kızı Nilüfer'in 22 yaşına kadar babasının desteğinden mahrum kaldığı, başka bir anlatımla zarar gördüğü konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık destes gelirinin paylaştırılması, zarar miktarının saptanması yönteminde toplanmaktadır.
Destekten yoksun kalma zararı da maddi bir zarardır ve kavram itibariyle umumi zarardan ayrılmamaktadır. Yani destekten mahrumiyet zararı da muayyen bir şahsın mal varlığının, zararlı hadiseden önce ve sonraki vaziyetleri arasındaki farktan ibarettir. Ancak bunun özelliği beklenen bir zarar olmasındadır (Dr. Çağa, Adalet Dergisi, 1950 sayı : 4, S. 439).
Maddi zarar ise; doktrinde ittifakla kabul edildiği gibi; mal varlığının haksız fiilden önceki ve sonraki miktarları arasındaki farktan ibarettir. Başka bir anlatımla haksız fiil işlenmese idi mal varlığı hangi durumda bulunacak idiyse, işte o durumla şimdiki (yani haksız fiil işlendikten sonraki) durum dairesindeki fark, zararı ifade eder (von TUHR, Borçlar Hukuku Umumi Kısmı, Sh. 104, Tunçomağ, Borçlar Hukuku, sayfa 479; Tekinay, Borçlar Hukuku, 1. Cilt, S. 736, 1985).
Zarar hesabında, zararlandırıcı sigorta olayı, başka bir anlatımla davalının kusurlu davranışı olmaması halinde haksahibi Nilüfer'in 22 yaşına kadar mal varlığının ne olacağı gözönünde bulundurulması gerekir. Davalının kusurlu davranışı olmaması halinde Bağ-Kur sigortalısı, eşi ve küçük kızı Semra'nın ölmeyeceği, sigortalının eşi ve kendisine ve çocuklarına pay ayıracağı açık-seçiktir. Bilirkişinin sigortalı ve eşine 2'şer, çocuklarına 1'er pay ayırması yargı kararlarına ve yaşam gerçeklerine uygundur. Eş ve küçük Semra'nın, zararlandırıcı sigorta olayından sonra, davalının kusuru dışında bir nedenle, destek sürelerinden önce ölmeleri hali ile, aynı sigorta olayında davalının kusuru sonucu ölmüş olmaları halini birbirinden ayırmak gerekir. Eş ve Semra davalının kusuru dışında başka bir nedenle, rapor tanzim tarihinden önce, destek süresi içinde ve destekten mahrumiyet tazminatı davası açıp karar almadan ölmüş olmaları halinde gerçek belli iken varsayıma gidilemeyeceği kuralından hareketle, ölüm tarihlevrinden sonra bunlar için ayrılacak paydan bir bölümünün Nilüfer'e sarfedileceği, Nilüfer'in 1/6'dan fazla bir oranda murisin desteğinden mahrum kalacağının kabulü ve buna göre zarar miktarının tesbiti gerekir. Ama, aynı olay nedeniyle muristen 1 gün sonra ölen eş ve küçük kızı Semra, adeta olaydan önce ölmüşler gibi zararlandırıcı sigorta olayı olması dahi muristen destek göremeyeceğinin kabulü mümkün değildir. Eş ve küçük Semra'nın zararlandırıcı sigorta olayı olmasa dahi 3-5 ay veya 1-2 sene içinde ölecekleri (örneğin eş ve küçük Semra'nın kanser oldukları) ondan sonra eş ve Semra için ayrılan payın bir bölümünün de Nilüfer'e ayrılıp murisin desteğinden daha çok yararlanacağı iddia ve isbat edilmiş değildir. Eş ve küçük Semra'nın tazminat talep etmev haklarının Nilüfer'e intikal etmeyeceği, eş ve küçüğün şahsında meydana gelen bir hak olduğu ise doktrinde tartışmasızdır (DR. Çağa, age, makale S. 437; Tekinay, Borçlar Hukuku, 1985, 1. Cilet, S. 874-875). Ölen Semra, Nilüfer'den küçüko lması nedeni ile ölmemiş olması halinde Nilüfer'den sonra destekten çıkacağı ve dolayısıyla Nilüfer'e ayrılacak payın artmayacağı da ortadadır.
Eş ve Semra'nın 4.9.1975 tarihinde ölümlerinden sonra onlar için ayrılacak payın bir kesiminin Nilüfer'e verilmesi, sonuç olarak, eş ve Semra'nın destekten yoksun kalma tazminatı hakkının Nilüfer'e geçtiğinin kabulü anlamını taşır ki anılan tazminatın niteliği buna cevaz vermez.
Haksız fiil tek olduğuna ve sonuçta sigortalı ile eşi ve kızı Semra öldüğüne göre, haksız fiil sonuçlarından bir kısmının gerçekleşmesi (eş ve Semra'nın ölmesi) bir kısmının ise gerçekleşmemesi ( sigortalının ölmemesi) faraziyesinden hareketle hesap yapılamaz. Haksız fiil olmaması halinde eş ve Semra'nın da ölmeyeceği, onların da gelirden pay alacakları gerçeği gözardı edilemez. Aksi takdirde eşini ve kızı Semra'yı kaybeden sigortalının ölmemesi halinde yeniden evleneceği, yaşı itibariyle bir kaç çocuğu daha olacağı, onlara da gelirinden bir kısmını ayırmak zorunda kalacağından Nilüfer'in 1/6'dan fazla pay alamayacağı, bu faraziyeden hareket edildiğinde de sonucun değişmeyeceğinin kabulü gerekir. Eş ve Semra'nın ölümünden dolayı Nilüfer'in manevi tazminat isteme hakkı olup, eş ve Semra'ya isabet edecek destek mahrumiyetinden bir kesimini talep ve dava edemez.
Açıklanan nedenlerden ötürü örnek nitelikte bulunan kararın ananması oyundayım. Sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyorum.