 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1986/647
K: 1987/39
T: 23.01.1987
DAVA : Taraflar arasındaki "temliken tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Aydın 2. Asliye Hukuku Mahkemesi)nce davanın kabulüne dair verilen 12.12.1983 gün ve 535-737 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 29.11.1984 gün ve 2851-7265 sayılı ilamı ile: (..Dava konusu olup krokide miktarı ve yeri belirtilen taşınmaz kesimi tapulamadan önce satın alınarak davacı tarafından üzerinde muhtesat vücuda getirildiği, tapulama sırasında ise Kadir adına tesbit ve 24.31965 gününde tapuya bağlandığı, işbu davanın ise 8.9.1981 gününde açıldığı dosyadaki yazılar ile bilirkişi ve tanık sözlerinden anlaşılmaktadır.
Tapulama Kanununun 31. maddesinde tapulamadan önceki nedenlere dayanılarak açılacak davalardan söz edilmiş ve bu davaları 10 yıllık hak düşürücü süreye bağlı olduğu belirtilmiştir.
Tapulama Yasasının 47. maddesi, tapulama mahkemesinin görevi itibariyle düzenlenmiştir. Hakkın yenilik doğurması ve buna dayanan isteğin yenilik doğurucu bir hüküm almayı gerektirmesi madde hükmünde gözetilmemiştir. O halde dayanılacak hak yenilik doğurucu nitelikte bir hak olsa bile bu konuda açılan dava TK.nun 31. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü süreye bağlı tutulmuş olan dava türünden sayılır Taşınmazın tescil tarihi ile dava tarihi arasında 10 yıllık hak düşürcü süre geçmiştir. Bu itibarla davanın sukutu hak yönünden reddi gerekir. Mahkemece savunmada ileri sürüldüğü ve re'sen üzerinde durulması gerektiği halde bu konuda hiçbir açıklamada bulunulmadan yazılı olduğu üzere davanın kabulü doğru görülmemiştir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle; yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davalılar vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı dava konusu yeri, babasının 30 yıl önce tapusuz olarak satın aldığını, babadan kardeşine, ondan da kendisine geçtiğini, malik sıfatiyle zilyetliğinin devam etmekte iken, tapulamacada bu taşınmazın bitişiğindeki yerle birlikte davalıların murisi adına tesbit edildiğini, davalılarca kendi aleyhine açılan elatmanın önlenmesi davası dolayısıyle durumu öğrendiğini, tapulama tesbitinden itibaren 10 yıl geçtiğinden iptal ve tescil davası açamadığını; taşınmaz üzerine iyi niyetle duvar yapıp ağaçlandırdığını ve bunların değerinin arzın değerinden fazla olduğunu iddia ile Medeni Kanunun 650, 655. maddelerine dayanarak 3400 m2. lik yerin tapu kaydının iptali ile kendi adına tescili isteğinde bulunmuştur.
Olayın çözümlenmesinde öncelikle taşınmaz üzerine dikilen ağaçlar ve duvarın Tapulama Kanunu açısından durumu üzerinde durulmalıdır. Sözü edilen yasanın 40. maddesi şu düzenlemeyi getirmiştir: "Gayrimenkul üzerinde arzın malikinden başkasına ait muhtesat mevcut ise muhtesatın cinsi ve ihdas tarihi tutanağın iktisap sebebi sütununda izah edilmek suretiyle muhtesatın sahibi tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir "Buradaki "muhtesat" sözcüğü Medeni Kanunun 650. maddesi açısından yapılmış, meydana getirilmiş şeyleri ifade etmektedir. Bir tasfiye Kanunu olan 766 sayılı Tapulama Kanunu 47. maddeye göre, Medeni Kanunun 650. madesine dayanan iddiaların çözümlenmesini sağlama amacıyla muhtesata ilişkin olarak özel düzenlemede bulunmuştur. 766 sayılı Yasanın 40. maddesine göre yapılan belirleme bir tesbit hükmü niteliği taşımaktadır. Şu hususta özellikle belirtilmelidirki 40. maddeye göre beyanlar hanesinde gösterilen husus geniş anlamıyla beyanlar hanesini de kapsamına alan tapu sicilini oluşturur.
Tapulama Kanunun 31/2. maddesi hükmünce tapulamaya dayanılarak tesis olunan sicillerde belirtilen haklara tescilleri tarihinden itibaren on yıl geçtikten sonra tapulamaya tekadum eden sebeplere dayanılarak itizar olunamaz ve dava açılamaz. Olayda muhtesat az öncede açıklandığı gibi tapulama ile tesis olunan sicilin kapsamında olup sicilin oluşmasından önceki döneme ait bulunduğu ihtilafsızdır. Medeni Kanunun 650. maddesine dayanan davacının, Tapulama Kanunun 40. maddesi uyarınca belirlenmiş bir hakkı söz konusu değildir. Bu konudakı itirazın ve dolayısıyle davanın dahi 31/2. maddede öngörülen 10 yıl içerisinde açılması zorunlu idi. Davacının hakkı 40. maddeye göre beyanlar hanesinde gösterilmiş olsaydı MK.nun 650. maddesine dayanan davaların görülmesi tapulama mahkemesinin görevi dışında olduğundan bu dava 31/2. maddedeki süreye tabi tutulmayacaktır. Bu durum karşısında yukarıda belirtilen hükümdeki on yıllık süre geçtikten sonra dava açıldığından mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 23.01.1987 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı MY'nin 650. maddesine dayanarak muhtesatın kendisine ait olduğunu, zeminin değerinden daha yüksek olduğunu ileri sürerek iptalen adına mahik tazminat karşılığı tescilini istemiştir.
Yerel mahkeme davayı kabul etmiş, 14. Hukuk Dairesi oyçokluğu ile verdiği kararda 766 sayılı Tapulama Yasasının 31/2. maddesinde yer alan 10 yıllık hak düşürcü sürenin gözönüne alınması ve uygulanması gerektiğini belirterek kararı bozmuştur.
Direnme kararına karşı Yücü Genel Kurulda çoğunluk görüşü benimsenmiştir.
Oysa, Tapulama Yasasının 47. maddesinde tapulama mahkemesinin görevleri belirlenmiştir. MY'nin 650 ve 655. maddesine göre açılan davalar Tapulama Mahkemesinin görevi dışındadır.
Öncelikle Tapulama Mahkemesinde görülemeyecek bir dava için tapulama Yasası ile getirilen hak düşürücü süre uygulanamaz. Burada sicile, işin özüne ilişkin bir itiraz yoktur. 31/2. madde belirlenen hak düşürücü süre işin özüne yani sicile karşı karşı gerçekleşen itirazlarda söz konusudur. Muhtesat sahibi 650. maddeye istinaden tazminat karşılığı tescil isteyerek, yenilik doğurucu (ihdas edici) nitelikte bir istekde bulunmuştur.
Muhtesat sahibinin isteği şahsi hak netilğindedir. Arzın malikine karşı ayni hak niteliğinde sicile karşı bir itiraz sözkonusu değildir. Oysa yasa, oluşmuş sicile karşı vaki itirazlarda 10 yıllık hak düşürücü süreyi kabul etmiştir. Burada muhtesatla ilgili şahsi bir hak vardır öze itiraz yoktur. Yenilik doğurucu bir dava sözkonusudur. Esasen Tapulama Mahkemesinde görülemeyecek bir davadır.
Bu tür davalarda, 766 sayılı Tapulama Yasasının 31/2. maddedeki 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanamaz.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği kanısı ile Yücü Genel Kurul Çoğunluğunun bozma yolundaki düşünce ve kararına katılmıyoruz.