 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1986/360
K: 1987/359
T: 13.05.1987
DAVA : Taraflar arasımndaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Karahalli Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 31.10.1984 gün ve 50-99 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 28.10.1985 gün ve 8200-8672 sayılı ilamıyla; (...Miras bırakanın yasal mirasçılarından birisine sağlığında yaptığı karşılıksız tasarrufun iadeye tabi olabilmesi için bunun miras payına karşılık yapılmış olması gerekir. Kazandırmanın miras payına karşılık yapılmış olması gerekir. Kazandırmanın miras payına karşılık olarak yapılıp yapılmadığı da araştırılırken ilk olarak miras bırakanın irade beyanı gözönünde tutulur. Miras bırakanın bu konuda açık bir irade beyanı yoksa, o zaman yasal hüküm ve karinelerden yararlanılır. Nitekim yasa (MK. m. 603/2) bu konuda füru için bir karine koymaktadır. Buna göre füru lehine yapılmış olan karşılıksız kazandırıcı tasarrufların onun miras payına mahsuben yapıldığı ve iadeye tabi olacağı yasal karine olarak kabul edilmektedir. Kazandırma fürun yapılmışsa yasa gereği (MK. m. 603/2) asıl olan iadeye tabi bulunması (yasal iade) yani miras payına mahsuben (karşılık) yapılmış sayılmasıdır. "Bunun nedeni bir kimsenin bütün çocuklarına aynı sevgi bağı ile bağlı bulunduğu, birini diğerine tercih etmiyeceği hususundaki doğal duygunun yasadaki ifadesidir (Nuşin Ayiter, Miras Hukuku, 1973, s. 234). Miras bırakan çocuklarından birisini diğerinden üstün tutmak isterse, onun yararına yaptığı sağlar arası tasarrufun; miras payına karşılık olarak yapılmadığını, iadeye tabi olmadığını açıkça beyan ederek füruun iade yükümlülüğünü ortadan kaldırabilir.
Buna karşı füru dışındaki yasal mirasçılara yapılan kazandırmaların iadeye tabi olabilmesi için iadenin miras bırakanca istenmiş olması gerekir (iradi iade MK. m. 603/1). Miras bırakanın bu konuda bir iradesi yoksa füru dışındaki yasal mirasçılara yapılan kazandırmaların miras paylarına karşılık olmadığı ve bu sebeple iadeye tabi bulunmadığı kabul edilir. Bunun aksini iddia ederek iade talebinde bulunan yasal mirasçı yapılan kazandırmanın miras payına karşılık yapılmadığını isbat etmek zorundadır. Bu konuda doktrinde hiç bir görüş ayrılığı bulunmamakta olup bilakis söz birliği vardır (N. Kocayusufpaşaoğlu, Miras Hukuku, 1978, sh. 444, 468; Z. İmre, Türk Miras Hukuku, 1978, sh. 800, 801; N. Ayiter, Miras Hukuku, 1978, sh. 234; A. N. İnan, Miras Hukuku, 1969, sh. 402-403; F. eren, Mirasta İade, Adalet Dergisi, 1963, sayı 3-4, sh. 344, sayı 5-8, sh. 720; B. Gönensoy - K. Birsen, Miras Hukuku, 1963, sh. 345-346).
Olayda davacı ve davalı miras bırakanı füruudur. Toplanan delillerden davalıya yapılan bağışın onun miras paylarına karşılık olmadığı konusunda miras bırakanın açık bir ifade beyanının varlığı tesbit edilmemiştir. Şu hale göre davalıya yapılan bağışın onun miras paylarına mahsuben yapıldığının kabulü ve iadeye tabi olması asıldır. Davacının bu konuda yasa karine karşısında subjektif delil ibraz etmek zorunluğu yokken (Esat Şener'in, Miras Hukuku, 1977, cilt 1, sh. 630) bu konudaki isbat yükümlülüğünü yerine getirmediğinden söz edilerek davanın reddi doğru değildir. Mahkemece yapılacak iş davalıdan Medeni Kanunun 605. maddesi gereğince seçme hakkının sorulması ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/son fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle Medeni Kanunun 603. maddesi ile getirilen tüm sistem üzerinde durulması gereklidir. Medeni Kanunun 603. maddesi şu hükümleri getirmiştir: "Kanuni mirasçılar miras hissesine mahsuben muteveffanın sağılığında almış oldukları bütün teberruları, terekeye iade ile birbirine karşı mükelleftirler. Müteveffa tarafından hilafına açıkça bir teberru yapılmış olmadıkça füru lehine bahşedilen, cihaz tesis masrafı borçtan ibra suretiyle ve bu kabilden sair suretlerle bahşedilen menfaatler iadeye tabidir."
Medeni Kanunun 6. maddesi isbat yükü konusunda genel bir kural koyarak "Kanun, hilafını emretmedikçe iki taraftan her biri müddeasını isbata mecburdur" demiştir. Medeni Kanunun 603. maddesi füru yararına yapılan bağış konusunu özel olarak ikinci fıkrada düzenlemiştir. 2. fıkra hükmünden açık bir şekilde anlaşılmaktadır ki bu konuda öncelikle miras bırakanın irade beyanına başvurulacaktır. Asıl olan miras bırakanın arzusuna saygı göstermektedir. Miras bırakanın açık bir irade beyanında bulunması halinde bu irade esas alınacaktır. Açık irade beyanında bulunulmaması halinde yasal düzenlemenin getirdiği ilkelerden hareket olunmalıdır. Füru yararına yapılan bağışları düzenleyen 2. fıkra tümü ile değerlendirildiğinde görülecektir ki yasa koyucu ortaya bir karine koymuştur. "Füru yararına yapılan bağışlar onun miras payına mahsuben yapılmıştır. Ve iadeye tabidir". Bu karine aslında bir babanın çocukları arasında eşit davranması yolundaki tabii duyguya da uygun düşmektedir. Yasa koyucu, babanın çocukları arasında bir ayırım yapma gereğinin de hayatın olağan akışı içersinde belirebileceğini gözeterek miras bırakanın bu yolda hareket edebilme olanağın da getirdiği düzenlemede "hilafına açıkça bir teberru yapılmış olmadıkça" sözlerini kullanmak suretiyle açmıştır. O halde iade borcunda Medeni Kanunun 6. maddesindeki genel kural uyarınca isbat yükü öncelikle iade isteyen fürua düşerse de iade isteyen tabi olduğunda uyuşmazlık olmayan mallarda az önce açıklanan yasal karineden yararlanacağından isbat yükü yer değiştirerek karinenin aksini savunan lehine tasarrufta bulunulan füruun bağışın iadeye tabi olmadan yapıldığını isbat zorunda bulunduğunun kabulü gerekir. Bu kurallar bağışın iadeye tabi mallardan bulunduğunu uyuşmazlık konusu olmaması halinde uygulanacaktır.
603. maddenin 2. fıkrası "Müteveffa tarafından hilafına açıkça bir teberru yapılmış olmadıkça füru lehine bahşedilen cihaz, tesis masrafı, borçtan ibra suretiyle ve bu kabilden sair suretlerle bahşedilen menfaatler iadeye tabidir" hükmünü getirmiştir. Demek ki, burada sayılan menfaatler söz konusu olduğunda asıl olan bunların iadeye tabi olduğudur ve yukarıda açıklanan hukuki esaslar uyarınca iadeye tabi olmadan bahşedildiğini yararına tasarrufta bulunulan füru isbat zorundadır. Bahşedilen menfaatler 2. fıkrada sayılanlar dışında ise durum ne olacaktır? Bu takdirde tabiatıyla yasal karinenin devreye girmesinden söz edilemiyeceğinden Medeni Kanunun 6. maddesindeki genel kural uyarınca iadeye tabi olarak yapıldığını isbat yükü iade isteğinde bulunan fürua düşecektir. İsviçre Federal Mahkemesi de bu görüştedir. Jdt. 1951/I-324, Jdt. 1951/I-438 (Zikreden, Prof. Dr. N. Kocayusufpaşaoğlu, Miras Hukuku, sh. 472).
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bazı üyeler füru yararına bahşedilen her türlü menfaatlerde yasal karinenin uygulanacağı, bahşedilen menfaatlerin tahdidi olmadığının, bu durumu (gibi) sözcüğününde gösterdiğini yasa koyucunun bu bakımdan mehaz İsviçre metninden ayrıldığını ileri sürmüşler ise de, çoğunluk şu gerekçelerle bu görüşe katılmamıştır: Yasa koyucu 2. fıkrayı genel bir kural olarak benimsemek isteseydi bu takdirde bahşedilen menfaatler açısından çeyiz, iş kurma yardımları gibi
bir sayıma girmezdi. Her ne kadar metinde (gibi) sözü kullanılmış ise de yasa koyucu (nitelik) yönünden bir sınırlama getirmiş ve bu sınırlamadan vazgeçmeksizin (gibi) sözcüğü kullanılmak suretiyle aynı nitelikteki menfaatleri de maddenin kapsamına almıştır. Gerçekten Medeni Kanunun 603/2. maddesi ile mehaz İsviçre metni farklı isede, farklılık hukuki esaslarda değil sadece niteliğe ilişkin kapsamdadır. Mehaz metinde nitelik daha geniş tutulmuştur. Şöyleki Medeni kanunun 603. maddesini karşılayan mehaz İsviçre metninin 626/2. maddesinde "Abandon de biens (mal varlığının devri), sözlerine yer verilmiştir.
Mahalli Mahkeme kararı neticeden yukarda açıklanan hukuki esaslara uygun düştüğünden ve delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan direnme kararının ONANMASINA ve gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 13.5.1987 gününde oyçokluğuyla karar verildi.