 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1986/246
K: 1987/265
T: 01.04.1987
DAVA : Taraflar arasındaki "menfi tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ANKARA 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.11.1983 gün ve 153-492 sayılı kararın incelenmesi, davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 5.4.1984 gün ve 1167-1923 sayılı ilamı: (... Davacı vekili, müvekkkilesinin keşidecisi, davalının lehtarı gözüken 1.500.000.- liralık bononun müvekkilesine ikrah altında imzalattırılmış olduğunu ve bu nedenle iptali gerektiğini öne sürmektedir. İkrahtan söz edilebilmesi için B.K.nun 30. maddesinde yazılı olduğu şekilde ağır ve derhal vuku bulacak bir tehlikeye maruz kalındığının kanıtlanması gerekir. Dinlenen davacı şahitlerinden Atilla Oğuzoğlu, ikrah konusunda hiç bir beyanda bulunmamış, diğer davacı şahidi Fatih Sanıtürk ise (benim yanımda davacı davalıya senet vermediği, ancak benim bulunmadığım bir zaman dava konusu 1.500.000.- liralık senedi davacı davalıya vermiş, tehdit konusunda doğrudan doğruya bilgim yok, ancak daha sonra telefon eden Nihat dava konusu senedi teminat olarak aldığını bildirmiştir. Şeklinde beyanda bulunmuştur. Yine davacı şahiti olarak dinlenen Ayla Kutlu, (... ben koridorda idim, kapı aralığından salonun bir kısmını görüyordum, Nihat Bey ablama, senin sakat olan kızına öyle bir şey yaparımki hayatın boyunca unutamazsın dedi, Nihat bey ayakta davacı ablama doğru yürüdü, yanındaki şahıslardan biri sonradan Ahmet bey diğerinin de Tevfik olduğunu öğrendiğim kişilerden Ahmet Bey, ortalığı yatıştırdı, münakaşaya lüzum yok dedi, Nihat'ı yatıştırdı, Nihat Bey ablam Meral'e arabanı kefil göster, evi kefil göster diye baskı yapıyordu, bu şekilde yatıştırma olayından sonra taraflar ayrıldılar gittiler. Bu olay Temmuz 1982 yılında cereyan etmiştir. Bu olaydan sonra devamlı Nihat Bey ablamı tehdit ediyordu, sonra ben Ankara'dan ayrılmıştım, davacı ablam Meral'den dava konusu senedi almıştır) şeklinde şahadette bulunmuştur. Davacının dinlenen bu tanıklarının beyanlarından B.K. nun 30. maddesinde yazılı olduğu şekilde ağır ve derhal vuku bulacak bir tehlikeye maruz bırakılmış olduğu sonucunu çıkarmak mümkün olmadığı gibi, B.K.nun 30/2. maddesinin uygulanmasını gerektirecek bir halde sözkonusu değildir. Dava mücerret tehdide dayanılarak açılmış ve davacı dava dilekçesinde, davalı tarafından eli tutularak zorla bonoyu imzalattığı yolunda bir iddiada bulunmuş ve fakat kızının tehdid edildiğinden hiç söz etmemiş olmasına rağmen mahkemece davacının kızkardeşi Ayla Kutlu'nun yukarda yazılı beyanı samimi kabul edilerek, davanın kabulü doğru görülmemiştir. Öte yandan M.K.nun 169. maddesine göre açılmış bir dava yoktur.
Bütün bu hususlar nazara alınmadan yazılı olduğu şekilde ikrah'ın varlığı kabul edilerek söz konusu bononun iptaline hükmedilmesi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere, olayın gerçekleşme biçimi itibariyle Medeni Kanunun 169. maddesinin uygulama yeri bulunmamasına göre,, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 1.4.1987 gününde oyçokluğu ile karar verildi.