 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1986/208
K: 1987/118
T: 25.02.1987
DAVA : Taraflar araındaki "önalım" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 26.4.1985 gün ve 327-270 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Altınca Hukuk Dairsi'nin 10.9.1985 gün ve 9138-9797 sayılı ilamıyla (...Davacı ile davalı Mehmet'in şuf'alı payın ilişkin olduğu taşınmazlarda paydaş oldukları, Mehmet'in payını 15.3 1983 tarihinde İbrahim'e sattığı, davacının satışı izleyen bir aylık hak düşürücü süre içinde 13.4.1983 tarihinde şuf'a hakkını kullanacağına ilişkin iradeyi alıcıya bildirdiği, böylece hak düşürücü süreyi koruduğu ve 27.4.1983 tarihinde de alıcı İbrahim aleyhine işbu davayı açtığı, gabine dayanan iptal davası sonucu şuf'alı payların satıcı Mehmet'e kesinleşen kararla dönmesi neticesi şuf'a davasının HUMK.nun 186. maddesi uyarınca Mehmet'e yöneltildiği, böylece Mehmet'in davalı sıfatını aldığı anlaşılmıştır. Şuf'a iradesi kullanıldıktan sonra gabin davasının açılması ve o davanın davalı tarafından kabulü satıcı Mehmet'in iyiniyetli olmadığını o davanın şuf'a hakkını önleme nedeniyle açıldığını göstermektedir. Bu itibarla ilk satışla doğan şufa hakkını satıcı Mehmet'e yöneltmesinde bir usulsüzlük yoktur. Mehmet'le davacı arasında yapılan adi ortaklık sözleşmesi 16.5.1981 gün ve 19/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirlenen nefsi şuf'ada feragate ilişkin resmi nitelikte bulunmadığından şuf'a hakkından feragat edilmiş sayılamaz. Zımmi feragat da sözkonusu değildir. Yine tarafların ticari şirket ortağı olmaları bahse konu olmadığından taşınmazların şirket sermayesi olarak kabulü düşünülemez. Paydaşın diğer bir paydaşın payını satacağını satıştan evvel bilmesi tapudaki satış ile doğacak şuf'a hakkını engellemez ve bu hal şuf'a hakkını kullanan paydaşın kötüniyetli olduğunun kabulünü gerektirmez. Bu durumlar nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırıdır.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı Ali ile Mehmet arsa karşılığı inşaat yaparak, dört dükkan ile iki daire iktisap etmişlerdir. Ali 1/4 hisse, Mehmet ise 3/4 hisse sahibidir. Mehmet hissesini 15.3.1983 tarihinde davalı İbrahim'e satmış, bunu takiben diğer hissedar davacı Ali süresi içerisinde şuf'a hakkını kullanmıştır. Daha sonra Mehmet, İbrahim aleyhine gabin nedeniyle dava açmış ve dava kabul edilmiştir. Tartışılması gereken husus şuf'a hakkının kullanılmasından sonra gabine dayalı iptal davasının kabulünün şuf'a hakkının kullanılmasının doğuracağı hukuki sonuçları önleyip önlemeyeceği hususudur. İlke olarak, kuşkusuz şuf'a hakkının kullanılmasından sonra taşınmazın satılması süresinde kullanılan şuf'a hakkının hukuki sonuçlarını doğurmasını önlemez. Ancak olayın bir özelliği vardır. Arsa sahibinin müteahhit Ali ile Mehmet'in eser sözleşmesi ile yüklendikleri işi gereği gibi yapmadıkları iddiasıyla her ikisi aleyhine ihtarname göndermesini takiben hisselerini yakınlarına intikal ettirme yoluna gitmişlerdir; davalı, dava konusu hisseyi yakını olan İbrahim'e çok düşük bir bedelle intikal ettirmiş, az önced açıklandığı üzere davacı da aynı tutuma girmiş olup her ikisi de gerçek durumu karşılıklı bilmektedirler. Hal böyle olunca davacının davranışı yasal himaye altında sayılamaz. Bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğunda başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için 25.2.1987 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.