 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1986/1-8
K: 1986/384
T: 9.4.1986
- VAKIF ( Mülhak vakıflar )
- MÜLHAK VAKIFLAR ( Vakıf )
- VAKFIN VARLIĞINI TESBİT
743/m.74
DAVA : Taraflar arasındaki "müdahale ve muarazanın meni" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İspir Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 6.6.1983 gün ve 219-102 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
KARAR : ( ... Davacı idare vekili, dosyaya ibraz ettiği tarihsiz vakfiye ile kurulmuş "Numan ağa bini Ebubekir Paşa" vakfı kapsamında kalan dava konusu 34 parça taşınmazda yıllarca mütevellisi olduğundan söz ederek vakfa izafeten tasarrufta bulunan davalının davadan bir süre önce vakfiyeyi inkar ederek bu taşınmazlara mülkiyet iddiası ile muaraza ve müdahaleye başladığını ileri sürüp, muaraza ve müdahalenin önlenmesini istemiş, daha sonra dava ettiği taşınmazlardan 17 parça hakkındaki davayı atiye terketmiştir.
Davalı vekili, vakfiyenin ve vakfın varlığını kabul etmeyerek dava konusu taşınmazların malik sıfatı ile müvekkili ve varisleri tarafından kullanılagelmekte olduğunu savunmuş, müstakil hak talebiyle davada yer alan Selim dahiller ise, kendilerine ait taşınmazların da vakfa dahil edilmek istendiğini bildirmişlerdir. Mahkemece, uyuşmazlığın esasına ilişkin diğer yönlerinin değerlendirilmesi yapılmaksızın iddia edilen vakfiyenin ve vakfın varlığının sabit görülemediği görüş ve düşüncesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Gerçekten yerel mahkeme kararında belirtildiği üzere davada dayanılan vakfiyenin malı bulunamadığı gibi; sicil kayıtlarında da buna ilişkin bir işarete rastlanılamamıştır. Ancak, vakfedilen taşınmaz malların sicil kayıtlarında vakfiyetine dair bir işaretin bulunmaması, o taşınmazların vakıf olmalarına engel teşkil etmez. Bu husus 2762 sayılı Vakıflar Yasasının 7. maddesi hükmünde "vakıfların mahkeme veya vakıf kütüğünde kaydedilmiş olup, olmamaları şahsiyetlerine halel getirmesi" denilmek suretiyle ifade edilmiştir.
Davacı idarenin dayandığı tarihsiz vakfiye örneğinden Ebubekir paşa oğlu Numan ağa tarafından sahih bir mülhak vakfın oluşturulduğu bu vakfın senelerce vakfiyede öngörüldüğü şekilde vakfiyet ve tevliyet suretiyle idare edildiği; zaman zaman tevliyetin tevcihi yönünden ortaya çıkan uyuşmazlıkların mahkemelerce verilen ilamlarla çözümlendiği anlaşılmaktadır. Nitekim 2 Zilhade 1339 tarihli şer'i mahkeme ilamı da anılan vakfın tevliyeti davalı Mahmut Ege'nin miras bırakanı babası Nail beye tevcih edilmiş; 10.7.1935 tarihli İspir Sulh Hukuk Mahkemesinin kararı ile de davalı Mahmut Ege vakfa mütevelli tayin olunmuştur. 12.3.1936 tarihli diğer kararla da davalının kardeşi Mustafa'nın, mütevelliliğin kendisine verilmesi isteği reddedilmiştir. Öteyandan 1937 tarihli vergi kayıtları, davalının 1948 ve 1949 yıllarında davacı idareye verdiği belgelerin içeriği ve dinlenilen tanıkları sözleri "Ebubekir paşa oğlu Numan ağa" vakfının varlığını kuşkuya yer bırakmayacak biçimde doğrulamışlardır.
Davaya konu edilen mülhak vakfın sonradan mazbuteye alındığı ileri sürülüp, bu yolda idari bir karar ibraz edilmemiş ise de; 2762 sayılı Vakıflar Yasasının 1. maddesi hükmüne göre mülhak Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimine tabi tutulmuşlardır. Özel yasada sayılan işleri yapmakla yükümlü kılınmış olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün, denetimi altında tuttuğu vakıf kurullardaki yasalara aykırı tasarrufların düzeltilmesi ve önlenmesi için bu tür davaları açabileceğinin kabulü zorunludur.
O halde, mahkemece davacı idarenin vakfiyeye dayalı iddiası ve davalı ile müdahillerin savunmaları çerçevesinde inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yalnızca Vakıflar Genel Müdürlüğünün 23.6.1980 tarihli karşılıklı yazıları hükme esas alınıp vakfiyenin ve vakfın varlığının sabit görülemediği görüş ve düşüncesiyle davanınreddine karar verilmesi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa’ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), oybirliğiyle karar verildi.