 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1986/150
K: 1987/234
T: 25.03.1987
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat davasından" dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 7.11.1984 gün ve 1983/521-984/697 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.6.1985 gün ve 1985/2788-3717 sayılı ilamı: (...Mahkemece, 24.2.1984 günlü oturumda bozmaya uyulmak suretiyle keşif yapılmasına karar verilmiş, ancak 25.4.1984 tarihli tutanağa göre, davacı vekili müracaat etmediğinden keşif yapılamamış, duruşmanın talik edildiği 7.5.1984 tarihinde de taraf vekillerinin mazereti kabul edilerek, keşif günü yüzlerine karşı verilmek üzere duruşma 30.5.1984 tarihine ertelenmiştir. Anılan tarihte de eski ara kararı dairesinde 4.6.1984 tarihinde mahillinde keşif icra kararı verilmişse de, davacı vekili bu tarihte de müracaat etmediği için keşfin yapılamamış olduğu anlaşılmaktadır. Duruşmanın talik edildiği 11.9.1984 günlü oturumda ise, davacı yetkili vekaletten çekildiği için davacı asile bu konuda tebligat çıkarılmasına ve sair muamelelerin bundan sonra düşünülmesine karar verilerek duruşma 7.11.1984 tarihine ertelenmiş ve bu tarihte de kesin mehile ademi riayet nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hakim verdiği sürenin kesin olduğunu (açıkça) belirtmemiş ise, bu süreyi geçirmiş olan taraf yeni bir süre verilmesini isteyebilir (HUMK.nun 163/4). Ancak hakimin vereceği bu ikinci süre anılan Yasanın 163. maddesinin 5. ve 6. fıkraları uyarınca kesin olduğu bildirilmemiş olsa bile, yasadan dolayı kesin olup ortak o tarafa üçüncü bir süre verilmesi mümkün değildir. Yalnız mahkemenin süreye riayet edilmemesi halinde sonucunu ara kararında göstermesi gerekir. Oysa mahkemenin yukarıda açıklandığı veçhile ara kararlarında verilen mehile riayet edilmemesinin sonucuna dair bir kayıt bulunmamaktadır. Kaldı ki mahkemece HUMK.nun 415. maddesindeki prosedürün de işletilmesi mümkündür.
O halde mahkemece yukarıda açıklanan bütün bu hususlar gözetilmeksizin yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: Türk yargı sisteminde hakim bir davayı kendiliğinden inceleyerek uyuşmazlığı çözemez (H.U.M.K. m. 72) Usulün 74. maddesi uyarınca hakim tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı olup istekten fazlaya da karar veremez. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın niteliği itibariyle davada (delillerin taraflarca hazırlanması prensibi) egemen olup taraflar dinletmek istedikleri tanıkların ve bilgisine başvurulmasını istedikleri bilirkişi masraflarını karşılamakla yükümlüdürler. Az önce açıklanan ilke dışında kamu düzenine dayanan (re'sen araştırma prensibi)nin olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Bu durum karşısında bilirkişi ücretini iddiasını isbat durumunda olan davanın yatırmaması halinde Usulün 415. maddesinin tayin olunan müddet içinde işbu muameleye ait masraf tediye olunmuş ise ileride icap edenlerden istifa olunmak şartıyla Devlet Hazinesinden tediye olunmasına şeklindeki re'sen araştırma prensibini egemen olduğu davalarda uygulama yeri olan hükmün dikkate alınmasından söz edilemez (H.G.K. 15.5.1974 gün, 2/605-528 sayılı, 25.4.1986 gün, 13/67-457 sayılı 18.2.1987 gün, 13/34-104 sayılı kararları). Bu sebeplerle mahkemenin olayda Usulün 415. maddesinin uygulama yeri bulunmadığına ilişkin direnmesi yerindedir.
Ancak; HUMK.nun 414. maddesi uyarınca, mahkemece verilen keşif kararında ve keşif giderlerinin yatırılması için aynı yasanın 163. maddesi gerğince ilgili tarafa verilen önel ve kesin önele ilişkin ara kararında yapılması gereken işlerin neler olduğunun tam bir açıklıkla belirtilmesi, tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması keşif giderlerinin (Hakim ve mahkeme personelinin yol tazminatını, taşıt giderlerini tanık ve bilirkişi suretlerini ve bunlara çıkarılacak davetiye giderlerini kapsıyacak biçimde) ayrıntılı olarak ve yeterli miktarda saptanması ve yeterli miktarda saptanması ve tarafların önele uymamanın doğuracağı sonuçların açıklanması gerekir.
Olayda ise 20.5.1984 günlü oturumda davacının istemi üzerine mahkemece (üç bilirkişi için 5000'er lira senetlerin yatırılmasına bilirkişilere davacı vekili tarafından haber verilmesine ve keşfin 4.6.1984 günü saat 14'de icrasına) karar verilerek keşif günü saptanmıştır. Bu nitelikteki ara kararının yeterli sayılamıyacağı, yukarıda yazılı özellikleri taşımadığı, bu nedenle HUMK.nun 163. maddesinde öngörülen kesin özel sonuçlarını doğurmasının mümkün oladığı açıktır.
Yukarıda açıklanan biçimde işlem yapılmadan davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Bu nedenle önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının sadece yukarıda 2 sayılı bendde yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 25.3.1987 gününde oybirliğiyle karar verildi.