 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1986/584
K: 1986/299
T: 26.05.1986
DAVA : Emirlere riayetsizlikten sanık Nuri, Süleyman'ın hükümlülüklerine dair, Midyat Sulh Ceza Mahkemesi'nden verilen 8.5.1985 gün ve 179-80 sayılı hüküm, sanıkların temyizleri üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesi'nin 14.11.1985 gün ve 8267 - 9090 sayılı ilamıyle onanmasına karar verilmiştir.
C. Başsavcılığı'nın CMUK.nun 322. maddesi gereğince Özel Daire kararının kaldırılarak hükmün bozulması istemini bildiren 20.12.1985 gün ve 122 sayılı itiraznamesiyle dosyanın 1. Başkanlığa gönderilmesi üzerine; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Emirlere riayetsizlikten sanıklar Nuri ve Süleyman'ın, TCK.nun 526/1, 59/2 ve 647 sayılı Kanun'un 4/1. maddeleri uyarınca hükümlülüğüne ilişkin karar, Özel Dairece; yetkili kurulca alınıp mahallince ilan edilen karar o yerin özelliği bakımından kamu düzen ve esenliğini ilgilendirdiği cihetle tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmiştir.
Bu itibarla, yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün isteme aykırı olarak onanmasına karar verilmiştir.
Daire kararına karşı itiraz yoluna başvuran C. Başsavcılığı; mahalli mahkemece, sanıkların, Kaymakamlığın başlık parası alınmasını yasaklayan emrine muhalefet ettikleri gerekçesi ile tecziyelerine karar verilmiştir.
Dosyada mevcut emirde;
Başlık parasının tamamen kaldırıldığı ve yasaklandığı;
Yüzük, küpe saat dışında en fazla iki bileziğin takılabileceği;
Tesbit edilen takı dışında takı takanların ve başlık parası alanların belediye evlendirme memuru tarafından nikahlarının kıyılmayacağı; işbu emrin kamu güvenliği nedeni ile alındığı aksine hareket edenlerin tecziye edilecekleri bildirilmiştir.
Başlık parası, oğlan evinin kız evine, gerekli masrafları karşılamak için verdiği bir meblağdan ibaret olup, yüzyıllar boyunca yerleşmiş bir örf ve adettir, iyi ve kötü yanları ile bir gerçektir ve gerçek bir olaydır.
Mesele, yüzyıllar boyunca yerleşmiş bir örf ve adetin ilçe idare kurulunca kaldırılıp kaldırılamayacağı, bu yolda bir emrin verilemeyeceği, örf ve adetin suç haline dönüştürülüp dönüştürülemeyeceğidir.
Biz, örf ve adete uyulmanın suç haline getirilmesinin hukuka uygun olmadığını, bu eylemin anayasa aykırı olduğu kanaatindeyiz.
Eğer başlık parası alınması memleketin amme intizamını bozuyorsa, suç işlemeyi teşvik ediyorsa, bunu düzeltmek ortadan kaldırmak veya yeni bir düzenleme getirmek yasama organının görevidir. Bu görevin başka bir makamada devri söz konusu değildir.
Aksinin kabulü halinde, her kaymakam kendi kişisel düşüncelerine göre, amme intizamını koruyacağından bahisle alacağı emirlerle suç sayılmayan hareketleri kolayca suç haline dönüştürmesi işten bile değildir.
Misal olarak;
Bir kaymakam, örf ve adete aykırı ve suç işlemeyi teşvik ettiğinden bahisle şortla gezmeyi yasak edip yeni bir suç ihdas ederse (ki ..... Kaymakamı böyle bir emir vermiş ancak emir akabinde vilayetçe kaldırılmıştır);
Bir kaymakam, "benim ilçemin yolları pek düzgün değildir. Çok kaza oluyor, kazaları da ekseriyetle kamyonlar yapıyor. Düzeni korumak için kamyonların trafiğe geceleyin çıkmasını yasaklıyorum" derse;
Bir kaymakam, düğünlerde fazla içki içiliyor, bunun sonunda devamlı kavga çıkıyor, amme intizamını korumak için düğünlerde içki içilmesini veya düğün yapılmasını yasakladım derse ve bu şekilde yeni yeni suçlar ihdas ederse, bu emre uyulmama suçunu teşkil edecek midir, verilecek mahkumiyet kararları emir, emirdir denilip onanacak mı, bu emrin iptali için beklenilecek midir?
Kanaatimizce ve buna olumlu cevap vermek mümkün değildir.
5442 sayılı Kanunun 32. maddesinin (B) (Ç) bentleri kamu güvenliğinin ne şekilde sağlanacağını açıklamıştır.
Olayımızda alınacak tedbir kız kaçırılmasını önlemeye matuf mani zabıta tedbirleri almaktan ibarettir. Bu maddelerde örf ve adetin kaldırılacağına dair bir tedbir mevcut değildir.
Kaldı ki bu emir kız kaçırılma hadiselerini önlemiş midir? Başlık parasının alınmasını önlemiş midir?
Kanaatimizce bu hususların emirle hatta kanunla düzeltilmesi mümkün değildir. Bu bir eğitim meselesidir ve bu yönü ile üzerinde durulması gerekir.
Bu uygulama ile ...... İli'nin diğer kazalarında, hatta Türkiye'de suç sayılmayan bir örf adet, ..... İlçesi'nde suç haline getirilerek vatandaşlar arasında eşit muamele yapılmasını kaldırmıştır. Mülkiyet hakkı ihlal edilmiştir.
Emrin bu haliyle Anayasa'nın 10, 11, 35. maddelerine de aykırı olduğu kanaatindeyiz.
Esasen önümüzde suça konu olayı ilgilendiren bir misali de mevcuttur.
Geline iki kattan fazla elbise yapılamayacağını, ağırlık ve hediye itasını yasaklayan 55 sayılı Düğünlerde Men'i İsrafat Kanunu Anayasa Mahkemesi'nin 20.9.1966 gün ve 1966/156 - 996/34 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Kaymakamlığın örf ve adeti yasaklayıp onu suç haline getiren, Anayasa'ya aykırı olarak verdiği emre uyulmamanın suç teşkil etmeyeceği, emrin idari yoldan kaldırılmasının beklenilemeyeceği kanaatindeyiz..) biçimindeki gerekçesiyle onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
Dosyaya göre; ..... İlçe İdare Kurulu'nun 15.12.1981 gün ve 608 sayılı; Başlık parası istenmesi ve fazla ziynet takılması isteklerinin, ilçe sınırları içinde kız kaçırma olaylarının artmasına, bunun da kan davalarına kadar ulaşan boyutlara varıp huzur ve güvenliği ve kişi dokunulmazlığı ve kamu esenliğini bozduğu...) gerekçesiyle ve 5442 sayılı Yasanın 32. maddesinin (B) ve (Ç) bendlerine dayanarak;
a - Başlık parasının tamamen yasaklanmasına, yüzük, küpe ve saat dışında en fazla iki bileziğin takılabileceğine,
b - Tespit edilen takı dışında takı takanların ve başlık parası alanların nikahlarının evlendirme memurları tarafından kıyılamayacağına ve aksine hareket edenlerin tecziye edileceklerine karar vererek ilçe hudutları içerisinde usulen ilan ettiği,
Bu karara rağmen, ilçenin ....... Köyü'nden Süleyman ile Nuri'nin kızlarını başlık parası karşılığında verip evlendirmeleri üzerine, Midyat C. Savcılığı'nca haklarında soruşturma yapılarak 16.6.1983 günlü iddianamesiyle TCK.nun 526. maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı,
Mahkemenin de suçu kabul ederek, sanıkların TCK.nun 526, 59/2. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar verdiği anlaşılmıştır.
Görülüyorki; oluşta ve sübutta yerel mahkeme, Özel Daire ve C. Başsavcılığı arasında bir ihtilaf bulunmamaktadır.
İhtilaf, İlçe İdare Kurulu'nun 5442 sayılı İl İdare Kanunu'nun 32. maddesine dayanarak açıklanan kararı verip veremeyeceği, verdiği takdirde bu emrin TCK.nun 526. maddesinde yer alan suçu oluşturup oluşturmadığı hususunda toplanmaktadır.
5442 sayılı İl İdare Kanunu'nun 32. maddesinin (A) fıkrasıyle; "Kaymakam, İlçe sınırları içinde bulunan genel ve özel kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir" hükmü,
Maddenin (B) fıkrasıyle; (Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır" hükmü getirilmiş bulunmaktadır.
Nihayet 66. maddesiyle de; "İl Genel Kurulu veya İdare Kurulları, yahut en büyük mülkiye amirleri tarafından kanunların verdiği yetkiye istinaden ittihaz ve usulen tebliğ veya ilan olunan karar ve tedbirlerin tatbik ve icrasına muhalefet eden veya müşkülat gösterenler veya riayet etmeyenler hakkında hareketi ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesi uygulanır" hükmü getirilmiş bulunmaktadır.
Bu maddeler ile en büyük mülkiye amirleri, İl Genel Kurulu ve İdare Kurullarına, suç işlenmesini önleyici tedbirler almak yetkisi verilmiş bulunmaktadır. Örneğin; kız kaçırılma olaylarının yoğunlaştığı köy ve kasabalarda karakollar kurmak ve bunların aracılığıyla işlenen suçlara anında el koyup faillerini kısa sürede ele geçirip adalete teslim edip cezalandırmak suretiyle bu tür suçları işlemek temayülünde bulunanların fikirlerini kafalarında hapsetmek ve cesaretlerini kırmak suretiyle suç işlenmesini önlemektir. Başka bir deyişle kız kaçırılmasını önlemeye yönelik mani zabıta tedbirlerini artırmaktadır. Yoksa kanun koyucusunun yerine geçerek yüzyıllar boyunca yerleşmiş genel ahlaka aykırı bir yönü bulunmayan bir örf - adetin suç haline dönüştürülmesi değildir. Bir kez daha vurgulayalım ki; İl İdaresi Kanunu, en büyük mülkiye amiri ve idare kurullarına suç işlenmesini önlemek kamu düzen ve güvenini korumak için TEDBİR almaya yetkili kılmıştır.
Olayımızda ise ...... İlçe İdare Kurulu, yasa maddesine yanlış anlam verip kanun koyucusu yerine geçerek yukarıda da açıklandığı gibi yurdumuzda yerleşik bir örf ve adeti, ..... İlçesi hudutları içerisinde suç haline dönüştürmüştür.
Bu hal, Türk Ceza Kanunu'nun kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez", 2. maddesi ile Anayasa'nın kanun önünde eşitlik başlıklı 10. ve "Anayasanın bağlayıcı ve üstünlüğü" başlıklı 11 ve nihayet mülkiyet hakkı başlıklı 35. maddesine aykırı görülmüştür.
Bu nedenlerle C. Başsavcılığı'nın yerinde görülen itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle C. Başsavcılığı'nın 20.12.1985 gün ve 122 sayılı itirazının KABULÜNE ve Yargıtay 2. Ceza Dairesi'nin 14.11.1985 gün ve 8267-9090 sayılı onama kararının kaldırılmasına ve Midyat Sulh Ceza Mahkemesi'nin 8.5.1985 gün ve 1983/178 esas, 1985/80 karar sayılı kararının BOZULMASINA depo paralarının geri verilmesine, 26.5.1986 gününde 2/3'yi geçen çoğunlukla karar verildi.