 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1986/4-369
K: 1986/841
T: 8.10.1986
- TAZMİNAT DAVASI
- HUSUMET
- CEZA DAVASI İLE HÜKÜM GİYEN SANIĞIN DEĞİŞMESİ
818/m.47
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ( Çekerek Asliye Hukuk Mahkemesi ) nce davanın reddine dair verilen 6.7.1983 gün ve 207.89 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 24.11.1983 gün ve 9139-9831 sayılı ilamiyle; ( ... Davacı davalılarla aralarındaki münakaşanın kavgaya dönüşmesi sonunda davalıların bir gözünün kör olmasına sebebiyet verdiklerini ileri sürererek ve fazlaya dair hakkını saklı tutarak maddi ve manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili; davacı ile anlaştıklarını, kendisine ellibin lira para ödediklerini, manevŒ tazminatın da ceza mahkemesince hüküm altına alındığını, davacının başka bir şey istemeye hakkı kalmadığını savunmuştur.
Mahkemece, davacının Yozgat Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davaya yalnızca sanıklardan Mehmet için müdahil olduğu, maddi tazminatı saklı tutularak manevi tazminat talebinde bulunduğu, diğer sanık davalı Zekeriya'dan davacı olmadığını beyan ettiği, yapılan yargılama sonunda davacıya karşı yapılan eylemin davalı sanık Zekeriya tarafından yapıldığının mahkemece kabul edildiği, Mehmet'in fiilinin TCK.nun 456/4. maddesinin mümas müessir fiil vasfında görüldüğü, davacı müdahil lehine 500 lira manevi tazminata hüküm verildiği, bu nedenle göze yapılan fiilin davalı Zekeriya tarafından yapıldığının kabulü gerektiği, göze yapılan haksız eylemin her ne kadar olaya sebebiyet vermişse de, davalı Mehmet tarfından yapılmadığından davacı lehine maddi tazminatın Mehmet'ten tahsiline hükmedilmesine imkan bulunmadığı, ayrıca davacı tarafın işgörmezlik yönünden yapılan bilirkişi incelemesi dışında maddi tazminata esas olmak üzere dosyaya herhangi bir delil de ibraz etmediği, diğer davalı Zekeriya yönünden ağır ceza mahkemesinin 2.6.1979 tarihli celsesinde davacının bu şahıstan davacı olmadığını beyan ettiğini, ceza mahkemelerinde davadan maddi tazminat yönünden Hukuk Mahkemelerini bağlayacağı bu nedenle de maddi ve manevi tazminat istenemeyeceğinden bahisle her iki davalı hakkındaki tazminat isteklerinin reddine karar verilmiştir.
Mahkeme, davalı Zekeriya hakkındaki davayı reddederken Yozgat Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davacının 2.8.1978 günlü oturumundaki sözlerine dayanmaktadır. Oturumda davacı aynen "Bana Zekeriya vurmuş değildir. Vuran Mehmet'tir. Onun için Zekeriya'dan davacı değilim" demiştir. Aynı oturumda Osman vekili tarafından verilen 2.8.1978 günlü müdahale dilekçesinde de müvekkilinin gözünü kör eden Mehmet olduğu açıklanarak ve tazminat davası açma hakkı saklı tutularak sanık Mehmet'den 20.000 lira manevi tazminatın tahsiline ve sanığın tecziyesine karar verilmesi istenmiştir.
Davacı, müdahil Osman ve vekilinin bu açıklama ve beyanlarına rağmen Yozgat Ağır Ceza Mahkemesi'nce, sanıklardan Mehmet'in Osman'ı adiyen dövdüğü Zekeriya'nın ise Osman'ın gözünü kör etmek suretiyle uzvunu tatil ettiği sabit görülerek neticeden Mehmet in TCK. nun 456/4,51/2 ve 59. maddeleri gereğince 13 gün süre ile Zekeriya'nın ise TCK.nun 456/3,51/1 ve 59. maddeleri gereğince üç yıl bir ay, 15 gün süre ile hapislerine 5.10.1978 gün ve 97/117 sayı ile karar verildiği ve Mehmet'in cezasında hesap hatası yapıldığı anlaşıldığından onun cezası 16 güne çıkarılmak suretiyle karar düzeltilerek 4. Ceza Dairesi'nin 28.12.1978 tarih ve 6391/6656 sayılı ilamı ile onanmak suretiyle kesinleştiği mahkemece benimsenmiştir. O halde davacının gözünün kör olmasına, davalı Zekeriya'nın sebebiyet verdiğinden çekişme kalmamıştır. Bu yön ceza mahkemesinin kesinleşen ilamı ile gerçekleşmiştir. Borçlar Kanununun 53. maddesi hükmüne göre, ceza mahkemesinin bu mahkumiyet kararı hukuk hakimini de bağlar; bu da kuşkusuzdur. Öyle ise halli gereken husus, davacının Ağır Ceza Mahkemesindeki "Bana vuran Mehmet'tir onun için Zekeriya'dan davacı değilim" şeklindeki sözlerinin davacının Zekeriya'dan maddi ve manevi tazminat isteme hakkını ortadan kaldırıp kaldırmayacağının tesbitinden ibarettir.
Zekeriya hakkındaki ceza davası Çekerek Sorgu Hakimliği'nin 28.6.1978 gün ve 22/37 sayılı son tahkikatın açılmasına dair kararı ile ve TCK.nun 64/ ve 456/3. maddeleri gereğince cezalandırılması istemi ile açılmıştır.
Zekeriya'ya isnat olunan fiil şahsi dava veya şikayet yolu ile takip edilecek fiillerden değildir. Bu itibarla da feragat sebebiyle hakkındaki ceza davasının ortadan kaldırılması mümkün olamaz.
TCK.nun 111. maddesi hükmüne göre davacı hukuki şahsiyetini ayrıca muhafaza etmez ve hukuku amme davasının düşmesi cürümden zarar görenin davadan vazgeçmesi ile gerçekleşirse davacının hukuki şahsiyesi de düşmüş olur.
Oysa az yukarıda açıklandığı üzere ceza davası sırasında davacının Zekeriya'dan şikayetçi olmadığına dair sözleri sebebiyle Zekeriya hakkında ceza davası düşürülmemiş, bilakis Yozgat Ağır Ceza Mahkemesi Zekeriya'yı TCK.nun 456/3, 51/1 ve 59. maddelerine tevfikan cezalandırmıştır.
Şu hale nazaran mahkemenin, davacının ceza mahkemesinde, Zekeriya'dan davacı olmadığını söylemesine göre bu sözlerin maddi haklar yönünden mahkemeyi bağlayacağına dair görüşü açıklanan kanun hükümlerine aykırıdır.
Nitekim dairenin istikrar ile uygulamalarıda, şikayetten vazgeçme ile ceza davasının düşmesi halinde saklı tutulmayan şahsi hakların da düşeceği şeklindedir. ( Bakınız, 4.Hukuk Dairesi'nin 13.4.1979 tarih ve 3509/5079; 9.12.1980 tarih ve 12018/4307 23.3.1982 tarih ve 2380/2980 sayılı kararları, İlmi içtihatlarda dairenin görüşünü doğrulamaktadır. Bakınız, Majno şerhi, Yargıtay Yayınları, 1977 Cilt: 1, s.588 )
Bu nedenlerle Zekeriya hakkındaki davada işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı nedenlerle davanın reddedilmesi bozmayı gerektirir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden; Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davalılar baba-oğul olup, davalılardan Mehmet baba, Zekeriya ise oğuldur. Davacı, ceza davasında müdahil sıfatıyla, kendi gözünü Mehmet'in çıkardığını, Mehmet'ten şikayetçi olduğunu; diğer davalı Zekeriya'dan şikayetçi olmadığını açıklamıştır.
Ceza davası sonuçlanmış olup, davacının gözünü Mehmet'in değil Zekeriya'nın çıkardığı tesbit olunmuş ve ceza ilamı bu suretle kesinleşmiştir. Bu durum karşısında davacının ceza davasında başlangıçta yaptığı ve yukarıda bilirtilen açıklamasınının maddi yanılgıya dayandığı bir ilamla gerçekleşmiştir. Bunun sonucu olarak davacı ceza davasında başlangıçta Zekeriya'nın fiili işlediğini bilseydi ondan şikayetçi olduğunu açıklaması doğaldır. Hal böyle olunca maddi durumun belirlenmesinden sonra davacının Zekeriya hakkında hukuk mahkemesinde dava açmasında bir isabetsizlik yoktur. Direnme kararının bu gerekçelerle bozulması gerekir. Bozma sebebine göre, ceza davasındaki feragatin maddi hataya dayanması nedeniyle hukuki sonuçlarının olayın özelliğine göre tartışılmasına yer yoktur.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Yüksek Daire, Yerel Mahkeme kararını, kamu adına takibi zorunlu bir suça ilişkin ceza davasındaki vazgeçmenin, saklı tutulması dahi kişisel hakka etki etmeyeceği ve ilgilisinin bu vazgeçmeye rağmen hukuk mahkemesinde dava açabileceği gerekçesiyle bozmuştur. Yüce Kurulun her şeyden önce bu konuyu tartışıp çözüme bağlaması ve bu tür ceza davalarındaki vazgeçmenin de şahsi hakka etkili olacağı sonucuna vardığı takdirde ikinci aşamada Sayın Daire sözcüsünün öne sürdüğü "hata" keyfiyetini ele alması gerekirdi. Çünkü Genel Kurulca, bu tür ceza davasındaki vazgeçmenin esasen geçerli olmadığı kararlaştırılırsa, ayrıca bu vazgeçmenin "hatta"ya dayanıp dayanmadığının tartışmaya değer bir yönü kalmayacaktı. Yüce Kurul doğrudan doğruya ikinci aşama üzerinde durduğuna göre, dolaylı olarak kamu adına takibi zorunlu ceza davasındaki vazgeçmenin saklı tutulmayan kişisel hakka da etkili olduğunu kabul etmiş bulunmaktadır.
"Hata", istemeyerek yapılan yanılgıdır. Oysa somut olayda davacı, gözünü yaralayanın davalı Zekeriya olduğunu ilk tahkibat aşamasından beri bilmektedir. Zekeriya'nın açık ikrarına ve kesin delillere rağmen, yaralayanın Mehmet olduğu iddiasını sürdürmüş ve hatta ceza mahkemesi kararını sırf bu nedenle temyiz etmiştir. şu hal karşısında istemeyerek bir yanılgıya düştüğünün kabulü imkansızdır. Kaldı ki, davalı Mehmet'i cezalandırma çabası sonuç vermeyince bu defa Zekeriya hakkında dava açmasını da iyi niyet kurallarıyle bağdaştırmak mümkün değildir.
Bu nedenlerle sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.
Ruhi ÖZÜARI Hukuk Dairesi Üyesi