 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E: 1986/12160
K: 1986/12127
T: 09.12.1986
DAVA : Küçük (M.C.) velayeten babası (S.C.) vekili av. (M.H.) ile hazine ve (Y.) köyü muhtarlığı aralarındaki tescil davasının kabulüne dair Bağazlıyan 2. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 11.9.1986 gün ve 131/182 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Küçük (M.C.)'e velayeten babası (S.C.) tarafından verlen 27.3.1985 tarihli dilekçe ile; hudut ve sair nitelikleri dava dilekçesinde yazılı 3 parça taşınmazın velayet altında bulunan çocuk adına babası tarafından satın alınan taşınmazların Medeni Kanun'un 639/1. maddesi hümüne göre (M.C.) adına tapuya tesciline karar verilmesi istenilmiştir. Yargılama sırasında hazine temsilcisi, veli (S.C.) adına zilyetliğe dayanılarak tescil davacı açılıp 50 dönüm miktarında yerin tescil edildiğini, bu sebeple kanuna karşı hile teşkil ettiğini bildirmiştir.
Gerçekten de, veli (S.C.) tarafından açılan dava sonunda 16100, 17900 ve 16000 metrekare büyüklüğünde 3 parça taşınmazın Boğazlıyan Asliye Hukuk Mahkemesinin 1981/162 - 299 sayılı kararı ile tescl edildiği ve bu hükmün Yargıtay'ca onarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.
1617 sayılı Taprak ve Tarım Reformu Öntedbirler Kanunu'nun 20. maddesi ile 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 33. maddesi değiştirilmiş ve zilyetliğin kanunda öngörlüen vergi kaydı ve benzeri belgelerden biri ile isbatı yoluna gidilemeyen halerde, zilyedin kazanabileceği miktar her parça için 20 dönüm ve toplam olarak da 50 dönümle sınırlandırılmıştır. Böylece isbat hukuku açısından zilyetlikle kazanma önemli ölçüde takyit edilmiştir. Şu hale göre zilyetliğin vergi kaydı gibi bir belge ile isbat edilemediği hallerde zilyed 50 dönümden fazla er kazanamaz. Olayımızda dava konusu 3 parça taşınmaz için vergi kaydı ibraz edilmemiştir. Bunların 1974, 1976 ve 1984 yıllarında veli (S.C) tarafından başkalarından satın alındığı bilirkişi ve şahit tarafından ifade edilmiştir. Mahkemece satıcılar için araştırma yapılmış ve 1617 sayılı Kanun açısından zilyetlik yolu ile kazanmalarına engel durum bulunmadığı tesbit edilmiştir.
Ne var ki, bilirkişi ve şahit ifadelerine ve dosa münderecatına göre, velayet altında bulunan çocuk için gerekli satış bedeli, baba durumunda bulunan (S.) tarafından ödenmiştir. 1981 yılında (S.) zilyetlik yolu ile adına 50 dönüm büyüklüğünde arazi tescil ettirmiştir. Dosyadan açıkça anlaşılmaktadır ki veli kendi adına kanuna göre tescil ettiremiyeceğni taşınmazları velayet altında bulunan çocuk adına tescil ettirmek istemektedir. Çocuğun bağımsız iktisadi varlığının bulunduğ ileri sürülmemiştir. Bu durumda velinin, aslında kendi adına aldığı fakat kanuna göre tescili mümkün taşınmazları velayet altında bulunan çocuk adına tescilini istemek suretiyle hileye başvurmuştur. Bu durum şeklen yasaya uygun olsa bile Borçlar Kanunu'nun 20. maddesi ve Medeni Kanun'un 2 ve 3. maddeleri karşısında korunamaz. Baba, bir bakıma kanunun getirdiği kısıtlamalardan kurtulmak amacı ile velayet altında bulunan çocuk adına hukuk bir ilem apmak suretiyle asıl amacını gözlemkte ve bu suretle kanunun yasaklayıcı hükmünü bertaraf etmek istemektedir. Esasen o yaştaki çocuğun ekonomik güç sahibi olmması hayatın olağan akışına da aykırıdır. Açakça anlaşılıyor ki baba kendi adnıa satın almakta ve değşik sebeb dayanarak tescili sağlamayı amaçlamaktadır. Mahkemece bu yönün gözden uzak tutulması yasaya aykırıdır. Hazinenin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA,(...) 9.12.1986 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.