 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi
E: 1986/7704
K: 1986/10183
T: 23.09.1986
DAVA : Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan şuf'a davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davalı tarafından süresi içinde istenilmekle; dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, şuf'alı payın iptal ve tescili istemine ilişkindir. Mahkeme davayı kabul etmiş, hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
Davacılar, tapuda gösterilen satış bedeli üzerinden şuf'alı payın iptali ile kendi adına tescilini istemiştir. Şuf'alı payın satış 13.2.1984'de yapılmıştır. Davalının şuf'a haklarının kullanmalarını temin için davacılara gönderdiği ihtar üzerine davacılar 1.3.1984 tarihinde gerçek satış bedeli 6.000.000,- TL. üzerinden şuf'a haklarını kullanacakları yönünde iradelerini davalı şirkete bildirmişler ve 9.3.1984 tarihinde birinci şuf'a davasını açmışlardır. O davada: Davacılar gerçek satış bedelinin 6.000.000,- lira olduğunu muvazalı olarak tapudaki satış bedelinin 10.000.000,- lira olarak gösterildiğini iddia etmişlerdir. Ancak açtıkları bu davayı takip etmemişler, davayı davalı taraf yürütmüş, davacıların gıyabında dava isbat edilemediğinden reddedilmiş, Yargıtay'ca onanarak kesinleşmiştir. Davacılar temyiz dilekçelerinde; tapuda gösterilen satış bedeli üzerinden şuf'a haklarının kullanıp kullanılmadığı hususunun sorulmadığını bu bakımdan red kararının doğru olmadığını belirtmişler, mahkemenin red kararı onanmakla ileri sürülen bu husus dairemizce bozma sebebi sayılmamıştır. Redde ilişkin kararın kesinleşmesini müteakip davacılar bu kez 24.10.1985 tarihinde tapuda gösterilen 10.000.000 lira satış bedeli üzerinden şuf'a haklarının tanınması istemiyle bu davayı açmışlardır. Mahkeme davayı kabul etmiştir. Davalı vekili kesin hüküm bulunduğundan bahisle hükmün bozulmasını istemiştir. Bütün sorun olayda kesin hükmün bulunup bulunmadığı hususunda toplanmaktadır. kesin hükmün şartları; HUMK.nun 237. maddesinde gösterilmiştir. Bunlar; davanın konusunun, dava sebeplerinin ve taraflarının aynı olması halleridir. Redle sonuçlanan birinci dava ile ikinci davada bu üç koşul aynıyet arzetmektedir. 1. dava isbat edilemediği için red olunmuştur. İsbat edilemeyen ve redle sonuçlanan dava kül halinde şuf'a davasıdır. Şuf'a bedelinde muvazaa o davanın içinde bir bölümü oluşturmaktadır. O davada davacı taraf, davayı takip etseydi, muvazaa iddiasının isbat edilmemesi halinde tapudaki satış bedeli üzerinden şuf'a hakkının tanınmasını isteyip şuf'a bedelini depo etseydi davası kabul edilecekti. Davacılar davayı takip etmemişler, davalının takibi üzerine dava yürütülmüş, davacılar gıyaba düşmüş muvazaa iddiası değil, kül olarak şuf'a davası reddedilmiştir. Bu bakımdan birinci davanın reddine ilişkin bu karar ikinci dava için kesin hüküm teşkil eder. Kesin hükmün varlığı halinde ikinci davanın dinlenme olanağı yoktur. Bu hususlar nazara alınarak davanın reddine karar verilmek gerekirken aksi görüş ve düşünceyle davanın kabulü usul ve kanuna aykırı bulunduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve dava tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 11.000,- lira murafaa vekalet ücretinin davacılardan alınarak, davalıya verilmesine, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 23.9.1986 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.