 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi
E: 1986/7201
K: 1986/8823
T: 27.06.1986
DAVA : Mahalli Mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı şuf'a davasına dair karar davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dav,a şuf'alı payın iptal ve tescili isteğine ilişkindir. Mahkeme davayı kabul etmiş hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
Davacı şuf'alı payın satışını 3.1.1984 de öğrendiğini iddia eterek şuf'a hakkının tanınması isteği ile 18.1.1984 de iş bu davayı ikame etmiştir. Davalı hak düşürücü süre geçtikten sonra davanın açıldığını savunmuştur. Bu konuda dinlenen davalı tanıkları (H.A.) ve (N.Y.) 1983 yalı Haziran ayı ortalarında davalının satın aldığı şuf'alı pay nedeniyle icar bedeli almak için davalının talimatı üzerine taşınmazın bulunduğu ve davacının ikamet ettiği Kavaklı köyüne gittiklerini, davacı ile görüştüklerini, davalınınşuf'alı payı satın alıp icar bedeli istediğini, davacıya intikal ettirdiklerini, bu itibarla daacının satışı öğrendiğini her hissadarın elinde bir kaç dönümlük yer olduğunu, icar bedeli beyan etmişlerdi. Olaylara dayananbu şahadetü karşısında davacının satışı öğrendiğini her hissadarın elinde bir kaç dönümlük yer olduğunu, icar bedeli beyan etmişlerdir. olaylara dayanan bu şahadet karşısında davacının satışı en geç 1983 yılı Haziran ayında öğrendiğini kabulü gerekir. Hal böyle olunca hak düşürücü süre çoktan geçiriltikden sonra işbu dava açılmış bulunmaktadır. Bu bakımdan davanın reddi gerekirken kabulü yersizdir.
Mahkemenin kabulü şekline göre de davalı şahitlerinin beyanı itibariyle şuf'alı payın ilişkin olduğu taşınmazların davacı ile davalının bayii ve diğer hissedarlar arasında fiilen taksim edilip edilmediğinin üzerinde durulması gerekirken, bundan zuhul olunması doğru değildir. zira fiili taksimin varsa ve her bir paydaş payına taalluk eden belli bir yeri kullanırken davalının bayii kendisine isabet eden kısmı satmışsa davacının şuf'a hakkını kullanması M.K.'nun 2. maddesinde yer alan objektif iyi niyet kaidesiyle bağdaşmaz. İyi niyet hususu davalı tarafından savunulmazsa dahi mahkemece resen gözönünde bulundurulmak zorundadır. Mahkemenin bu konu üzerinde durmaksızın hüküm tesisi yerinde değildir. Bu bakımdan usul ve yasaya aykırı olan hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklana nedenle temyiz itirazlarının kabulü ile H.U.M.K.'nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 27.6.1986 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.