 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1986/871
K: 1986/2193
T: 10.03.1986
DAVA : Taraflar arasındaki manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 50.000 lira manevi tazminatın müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, fazla isteğin reddine ilişkin kararın süresi içinde üçüncü kişi Şeref Şerafettin avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı, davalı Sadettin'in haksız eylemi nedeniyle zarar gördüğünü ileri sürerek adı geçenden 500.000 lira manevi tazminat istemiştir.
Mahkeme, davada taraf olmayan Şeref'i de sorumlu tutarak 50.000 lira manevi tazminatın müteselsilen tahsiline karar vermiştir.
1 - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 427. maddesi;; kural olarak mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvuralacağını kabul etmiştir. Ancak aynı maddenin ikinci bendinde miktar veya değeri yüzbin lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararların kesin olduğu dördüncü bendinde ise, alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, hükümde, asıl istemin kabul edilmeyen bölümü yüzbin lirayı geçmeyen tarafın temyiz hakkı olmadığı kabul edilmiştir.
Olayımızda, 50.000 lira hüküm altına alındığına göre Usulün 427. maddesinin 2 ve 4. bentlerine göre Şeref (Şerafettin)'in temyiz hakkı olmadığı kabul edilebilir. Ne var ki, Şeref aleyhine (aşağıda inceleneceği gibi) açılmış bir dava söz konusu değildir; 427. maddenin 2. bendine temyiz yolu sınırlandırılırken "taşınır mal ve alacak davalarından" söz edilmiştir. O halde hakkında usulüne uygun olarak açılmış bir dava söz konusu olmayan kişi, sorumluluğunu gerektiren bir yargı hükmünü usulün 427/1. maddesindeki genel kural gereğince temyiz edebilir. 427. maddesinin 2 ve 4. bentlerinde getirilen sınırlama, bir davada usulüne uygun olarak taraf sıfatını almış kişilerle sınırlıdır.
2 - Mahkeme, yalnız davalı Sadettin aleyhine açılan tazminat davasının iki nolu oturumunda verdiği bir ara kararı ile olayla ilgisi olduğu gerekçesiyle Şeref'in dinlenmesine karar vermiştir ve adı geçene çıkarılan davetiyede (kkendisinin hem tanık ve hem de davaya ihbar olunan kişi sıfatıyla dinleneceği; gelmediği takdirde sorulacak soruları ikrar etmiş sayılacağı) şerhi de verilmiştir. Oysa usul hukukunda bu işlemi gerektirecek bir kural mevcut değildir. Davanın ihbarı ise, davanın taraflarına ait bir işlem olup bir mahkeme işlemi değildir. Daha sonra adı geçen, çağrılan oturuma gelmiş ve olayla ilgili sorulara cevap vermiştir. Bu işlemi takip eden ilk oturumda ise (davada ihbar olunan diye), davada taraf olmuş gibi aleyhine hüküm kurulmuştur. Oysa, bir davada husumetin teşmil yoluyla davaya dahil edilmeyen üçüncü kişiye yöneltilmesine imkan veren bir usul kuralı da bulunmamaktadır.
O halde mahkemenin, açık bir yanılgıyla ve özellikle usul hukukunda bulunmayan kural ve işlemlerle davada taraf olmayan hükmü temyiz eden Şeref aleyhine hüküm kurması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle hükmü temyiz eden Şeref aleyhine BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 10.3.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi.