 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1986/7990
K: 1987/278
T: 20.01.1987
DAVA : Taraflar arasındaki haksız eylemden doğma tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı toplam 428.000 lira maddi ve manevi tazminatın olayın meydana geldiği 9.3.1982 tarihinden itibaren % 5; 19.12.1984 tarihinden itibaren % 30 faiziyle birlikte davalı (A.K.)'den alınarak davacıya ödenmesine, fazla istemin reddine ve davalı (İ.K.) hakkındaki davanın husumet yönünden reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı ile davalılar avukatı taraflarından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu :
KARAR : Dava haksız eylemden kaynaklanan tazminat isteğine ilişkindir. Davalı (İ.K.)'in riyaseti altında bulunan diğer davalı küçük (A.K.) davacının yakını (A.K.)'yu taşıdığı av tüfeği ile kasten öldürmüştür. Hakkında açılan kamu davası sonunda (A.K.), eylemine uyan T.C.K.'nun 450/4, 55/1 ve 59 uncu maddeleri uyarınca sonuç olarak onbir yıl sekiz ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Dava dilekçesinde davalı (İ.K.)'in, küçük (A.K.) üzerindeki denetim ve gözetim görevini yerine getirmemiş olması nedeniyle Medeni Kanunu'nun 320 nci maddesi uyarınca zarardan sorumlu olduğu ileri sürülmektedir. Mahkemece küçüğün olay tarihinde onbeş yaşını bitirmiş bulunduğu, ayrıca eylemin kırsal kesimde işlendiği ve bu yaştaki bir küçük hakkında aile reisinin alabileceği bir tedbir olamayacağı gerekçesi ile (İ.K.) hakkındaki davanın husumet yönünden reddine gidilip gerçekleşen zararın yalnız küçük (A.K.)'den alınmasına karar verilmiştir.
1 - Medeni Kanun'un 320 nci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş bulunan "ev reisinin sorumluluğu" kusura dayanmaz. Bu maddede öngörülen ana ilke ev reisinin, gözetimdeki özen ödevini yapmamasıdır. Bilindiği gibi genel ve özel olumlu şartların sübutu halinde ev reisinin sorumluluğu gerçekleşmiş sayılır. Çünkü onun bu sorumluluğu objektif özen ve gözetim ödevinin yerine getirilmemesi karinesine dayanır. Ancak ev reisine bu karineyi çürütmek olanağı tanınmıştır. Bu olanağa hukuk dilinde kurtuluş beyyinesi denilmektedir. Gerçekten evin reisi, riyaseti altında bulunan küçüğün yaptığı zarardan mutat veçhile ve ahvalin muktezi bulunduğu dikkatle ona nezaret ettiğini isbat etmedikçe mesuldür. Küçüğün yaptığı bir zararda ev reisinin gerekli özen gösterme ödevini yerine getirip getirmediğini tesbit görevi hakime aittir. Fakat takdir hakkının söz konusu olduğu diğer hallerde olduğu gibi burada da hakimin takdiri Yargıtay'ın yargısal denetimi altındadır. Ev reisinin bu ödevinin sınırlarını kesin olarak çizmek mümkün değildir. Bu itibarladır ki hakim özen ve gözetim eksikliğinin var olup olmadığını incelemeden önce hayatın gereklerini gözönünde tutmak zorundadır. Diğer bir deyimle hakim her olayın somut koşullarını gözetmeli, takdir hakkını kullanırken özen ve gözetim ödevine bağlı olanın yaşını, karakterini, olgunluk derecesini özellikle tehlikenin varlığını ve çeşitlerini idrak edebilme ve bunları önleyebilme yeteneğini, sosyal çevreyi ve koşulları gözönünde bulundurmalıdır.
Gerçi ev reisinden özen ve gözetim ödevinin konusu ile ilgili olarak makul bir ölçüden daha fazla zararı önleyici tedbirleri alması beklenemez. Bu sınırın genellikle objektif ölçülere göre takdiri gerekir. Burada önemli olan aynı durum ve şartlar altında orta seviyede bir ev reisinden beklenebilen tedbirlerin alınıp alınmadığının belirlenmesidir. Zira ev reisinden hiç bir zaman küçüğün ruhsal ve bedensel gelişimini engelleyici bir sonuç doğuracak yoğunlukta özen ve gözetim ödevi istenemez. Bu bakımdan soruna hayatın gerekleri ve sosyal yarar açısından bakarak yaklaşmak ve takdir hakkını bu yolda kullanmak gerekir. Bundan başka ev reisi, küçüğe iyi terbiye verdiğini ispat suretiyle de sorumluluktan kurtulamaz. Çünkü o terbiyeden ve onun sonuçlarından değil kendisine düşen özen ve gözetim ödevinin gerektirdiği önlemleri alıp almamaktan sorumludur. Sadece nasihatta bulunulması ve talimat verilmesi özen ve gözetim ödevinin yerine getirildiğini kabule elverişli olamaz.
Davaya konu olan ve niteliği yukarıda belirtilen olayda sorumluluğun genel ve özel olumlu şartlarının oluştuğu mevcut delillerle kesin olarak anlaşılmaktadır. Bunun dışında sorumluluğun olumsuz şartı olan kurtuluş beyyinesini davalı reisi (İ.K.) getirmemiştir. Esasen kendisinin bu yolda bir savunması yoktur.
Temyiz olunan karar incelendiğinde, Mahkemenin bu kararı verirken yukarıda kısaca değinilen ilkeleri gözetmediği görülmektedir. Gerçekten karar yerinde olayın somut koşulları ve diğer faktörler açıklanmamış ve tartışmamıştır. Mahkeme sadece küçüğün olay tarihinde onbeş yaşını bitirdiğinden, eylemin kırsal kesimde işlendiğinden ve bu yaşta bir küçük için ev reisinin alabileceği bir tedbir olamıyacağından hareket etmiştir. Oysa yukarıda belirtilen ilkeler karşısında bu kadar soyut bir gerekçeye katılmak mümkün değildir. Haksız eylem ev reisine ait ateşli bir silahla işlenmiştir. Bu gibi silahların ergin olmayan ve ruhsat sahibi bulunmayan kişilerce taşınmasının yasak olduğu harkesce bilinen bir yasal gerçektir. Davalı (İ.K.) bu yasağı bildiği halde oğlunun onu taşımamasında ve daha ileri olarak kulanmamasında ve kendisinin böyle bir duruma engel olmasında veya hiç olmazsa fişeğini güvenli bir yerde saklamasında özen ve gözetim görevinin gerekli kıldığı derecede önlem almamıştır. O halde gerçekleşen zarardan onun da sorumlu tutulması gerekirken, hakkındaki davanın reddine karar verilmiş olması yasaya aykırıdır.
2 - Dosyadaki yazılara, kararın, dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir yolsuzluk görülmemesine göre davalı (A.K.)'in temyiz itirazlarının reddi gerekir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın, davalı (A.K.)'e ilişkin bölümünün 2 nci bentte gösterilen nedenle ONANMASINA, diğer davalı (İ.K.)'e ilişkin bölümünün 1 inci bentte gösterilen nedenle BOZULMASINA, 20.1.1987 gününde oybirliğiyle karar verildi.