 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1986/7027
K: 1986/7821
T: 18.11.1986
DAVA : Taraflar arasındaki senet iptali davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı satıcısı Ali, alıcısı Fadime olan 7.7.1971 tarihli gayrimenkul satış senedi ile satıcısı Ali, alıcısı Fadime olan 21.12.1976 tarihli senetlerin iptaline ilişkin hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Dava taşınmaz mal satışına ilişkin iki adet senedin iptali isteğidir. Davacılar tarafından Maliye Hazinesi ve Köy Tüzel Kişiliği ile birlikte (F.Ç. aleyhine ortak miras bırakan Ali'den kalma tapuda kayıtlı dört parça taşınmazın mirascıları adına tescili için önceki dava açılmıştır. Davalı (F.Ç.), o davada Ali'nin sağlığında bu taşınmazları kendisine sattığını savunmuş ve bu savunmasını ispat için şimdi iptali talep olunan senetleri ibraz etmiştir. Ancak o dava takip edilmediğinden açılmamış sayılmasına karar verilmiş ve senetlerin iptali için bu dava açılmıştır. İddiaya göre satış karşılıksız olup mirastan mal kaçırma amacına yöneliktir. Mahkemece gayrimenkullerin Kozağaç Köyü'nde olduğu ve alıcı ile satıcı aynı köyde oturduğu halde kasaba muhtarlığınca tasdik edildiğinden, düzenlenirken köyde bulunan kişiler şahitlik yapmadığından, yabancı kişiler önünde düzenlendiğinden mal kaçırma amacıyla hareket edilmiş olup, satış bedeli ödenmediğinden ve aslında satış değil bağışlama olduğundan bahsile heriki senedin iptaline karar verilmiştir.
Oysa iptali istenilen senetlerde satıcı imza vazına muktedir olamadığından veya yazı bilmediğinden el ile yapılmış bir işaret veya mühür kullanmamış olup imza atılmış olduğundan bu senetlerin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde belirtilen şekilde düzenlenip düzenlenmediğinin araştırılması gereksizdir. Aynı Kanunun 299. maddesi hükmüne göre imzası ikrar veya mahkeme onun olduğuna hükmolunan gayri resmi senet ona imza eden ile mirascılar hakkında muteberdir. Davacılar senetlerdeki imzanın miras bırakana ait olmadığını iddia etmemişlerdir. Onların gerçekten sahtelik konusunda bir iddiaları olsaydı mahkemenin bu yönü incelemeyen kararını temyiz etmeleri gerekirdi. Mahkeme senetlerdeki imzaların miras bırakana ait olduğunu kabul etmiş, ancak gereksiz yere onların düzenlenme biçimi üzerinde durulmuştur.
Davada senetlerin düzenlenmesindeki amacın davacıları mirastan yoksun bırakmaya yönelik bulunduğu iddia edilmektedir. Kural olarak mevsuf muvazaa halinde görünüşte yapılan sözleşme tarafların iradesine dayanmadığından geçerli olmayıp, gizli sözleşmenin yani gerçekten yapılmak istenilen akdin var olduğu kabul edilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekir. Onun muvazaalı sözleşme altına gizlenmiş olması, ilke olarak geçerliğini etkilemez. Ancak bu gizli sözleşmenin geçerliği bir şekle bağlı ise şekil şartına uygun bir irade bildiriminde bulunulmadığı cihetle geçerlik şekline bürünmüş olmayan irade beyanı hukuki varlığı olmayan bir beyan niteliğini taşıdığından gizli sözleşme dahi geçerli kabul edilemez. Gerçekten yapılması istenilen gizli sözleşme şekil şartına riayetsizlik sebebiyle geçerli değilse, ancak geçerli tasarruflara uygulanması gereken tenkis hükümlerinin tatbiki söz konusu olamıyacağından Borçlar Kanunun 18. maddesi uyarınca muvazaa sebebiyle geçerli olmayan sözleşmeye ilişkin belgenin iptaline, şayet sözleşme geçerli ise hükümsüzlüğünün tesbiti niteliğindeki senedin iptali isteminin reddine karar verilmesi gerekir.
Davacılar aslında mal satılıp davalıdan bedeli alınmış olmadığı için asıl sözleşmenin yani yapılması kastedilmiş bulunan bağışlamanın örtülmesi amacı ile yapılmış olan ve mal parasının alınmış olduğu esasına dayanan irade bildiriminin gerçeğe uymamasından dolayı hükümsüz olacağını ileri sürmektedirler. Böyle bir hukuki işlemin mirastan mal kaçırma amacı ile yapılmış olmasının dahi işin nitelendirilmesine ve varılacak sonuca etkisi yoktur. Olayda miras bırakanın davalı kızı ile yapmış olduğu gerçek sözleşme anılan nedenlerle bağışlamadır. Gerek senetlerin metninden, gerekse tescile ilişkin diğer dava dosyası münderecatı ile tarafların bu davadaki iddia ve savunmalarından taşınmazların tapuda kayıtlı olmadıkları, zilyedinin de davalı olduğu anlaşılmaktadır. Böylece sözleşmenin konusu olan bu taşınmazlar tapuda kayıtlı bulunmadıklarına ve tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların taşınır mal niteliğinde sayılmaları gerekeceğine göre tapusuz taşınmazlar üzerinde zilyetlikten ibaret olan hakkın devri, diğer bir ifadeyle teslim süretiyle elden bağışlanması hususundaki sözleşme Borçlar Kanununun 237. maddesinin birinci fıkrası hükmünce hiçbir şekil şartına tabi olmadığından muvazaalı satış sözleşmeleri altında gizlenerek yapılan bağışlama niteliğindeki tasarruf geçerli olup ancak tenkisi istenebilir. O halde bu davanın reddine karar verilmesi gerekirken düzenleme biçiminin yasaya uymadığından bahsile senetlerin iptaline karar verilmiş olması bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18.11.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi.