 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1986/685
K: 1986/2012
T: 04.03.1986
DAVA : Taraflar arasındaki haksız ihtiyati tedbir nedeniyle tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 6.4.1984 tedbir tarihinden 18.12.1984 tarihine kadar % 5, 19.12.1984 tarihinden 6.11.1985 karrarın kesinleşmesine ve dava tarihine kadar % 30 faizi olan 359.000 liranın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davacının fazla isteğinin reddine ilişkin hükmün süresi içinde davalı ile davacı avukatı taraflarından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir yolsuzluk görülmemesine göre davalının temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2 - Davacı, haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğradığı zarar karşılığı olarak 570.000 liranın tahsilini istemiştir.
Mahkeme, davacının zararı değil, faizi talep ettiği gerekçesiyle, yasal faiz oranlarını gözeterek 359.000 liranın tazminine karar vermiştir.
Gerçekten tarafların müşterek bulunduğu taşınmazın izalei şuyu satışı sonunda: Davalının, arsa üzerindeki binaların kendisi tarafından yaptırıldığı ve bu nedenle, davacıya satış bedelinden düşen miktarın içinde kendi hakkı olduğu iddiasıyla açtığı alacak davasında 1.200.000 lira bedel üzerine ihtiyati tedbir koydurduğu ve sonunda açtığı davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.
Davacı, üzerine bu şekilde tedbir konulan 1.200.000 TL. satış bedelinin, kendisine 1 yıl 7 ay geç ödenmesinden doğan zararın tazminini istemektedir.
Mahkemenin, davacının tedbirli süre için yalnız yasal faiz talep ettiği yolundaki kabulü; isteğe ve olayın hukuki niteliğine uygun düşmemiştir. Çünkü davacı dava dilekçesinde: Ortaklığın giderilmesi davası sonunda satılan taşınmazdan kendi hissesine düşen 1.200.000 lira üzerinde davalının koydurduğu ihtiyati tedbirin kesinleşen kararla haksız olduğunun ortaya çıktığını, bu nedenle bu parayı 19 ay kullanamamaktan doğan zararın tazminini istemiştir. Ayrıca davacı zararın kapsamının banka vadeli mevduatı gibi gelirlerden yoksun kalınmak suretiyle gerçekleştiğini ileri sürerken; fazla haklarını saklı tutarak şimdilik % 30 temerrüt faizinin esas alınmasını açıklamıştır.
Kural olarak, BK.nun 104 ve 105. maddelerinin sözleşme dışı sorumluluk hallerinde de uygulanacağı kabul edilmektedir. BK.nun 104. madde de belirtilen gecikme faizi, zarar koşuluna bağlı olmayan bir alacak niteliğindedir. Kuşkusuz alacaklı, para borcunun vaktinde ifa edilmemesi yüzünden uğradığı müsbet zarar, yasal gecikme faizinden daha fazla ise, aradaki farkın ödenmesini de borçludan isteyebilir; 105. maddede belirlenen bu ek (munzam) zararın alacaklı (zarar gören) tarafından kanıtlanması gerekir. Borçlu da temerrüdünü kusura dayanmadığını ispat ederek, gecikme faizini aşan miktarı ödemekten kurtulabilir.
Davaya konu olayımızda, para borcunun ödenmemesi nedeniyle istenilen bir zarar söz konusu değildir. İstek, kendisine satış sonunda resmi makamca ödenmesi gereken paranın davalının haksız aldığı ihtiyati tedbir kararıyla ödenmemesinden oluşan (paranın gelirinden yoksun kalma) zarardan ibarettir. Davacının zararının en azı, olay tarihinde yürürlükte olan faiz oranıdır (BK. m. 104). Mahkeme, 6.4.19884 - 18.12.1984 arasında % 5 yasal faizi esas alırken, davacının ek zararı üzerinde durmamıştır.
Davalının sorumluluğun kaynağı, (bir para borcu değil) alınan haksız ihtiyati tedbirden doğan objektif - kusursuz sorumluluktur. Davacının, kanıtlamak kaydıyla, yasal faizin üzerindeki zararını istemesine bir nami bulunmamaktadır (BK. m. 41, 105). Buna karşılık davalının 105. maddede belirtilen ek zarardan kurtulma olanağı da yoktur; çünkü davacının zararı ihtiyati tedbirden doğmuştur. Bu bakımdan davalının temerrüdünün ve bunun kusura dayanıp dayanmadığının aranması da gerekmeyecektir.
Herkes iddiasını kanıtlamak zorundadır (MK. m. 6); ne var ki, bu kural mutlak değildir. İsttisnaların başında karineler gelir. Var olan bir durumdan bilinmeyen bir durumun çıkarılması halinde karineden söz edilir Olayımızda yasal bir karine söz konusu değildir; buna karşılık hayat olaylarından çıkan eylemli bir karinenin varlığı tartışmasızdır; Özellikle dargelirli bir memurun ortak malın satılmasıyla eline geçecek 1.200.000 lirayı, vadeli banka hesabına veya benzer gelir getiren yerlere yatırarak yararlanması beklenen bir davranıştır; bu toplumumuzun içinde bulunduğu ekonomik - sosyal yaşantısına uygun düşer. Bu nedenle davacının, yasal faiz üzerinde bir ek zararının bulunmadığı davalı tarafından kanıtlanmalıdır; oysa bu yolda ne açık bir iddia ileri sürülmüş ve ne de kanıt getirilmiştir.
O halde, paranın faiz olarak getirebileceği gelir (ve her türlü hizmet maldaki bilinen fiyat artışı) % 30'un üzerinde olduğu gerçeği de kabul edilerek isteğin tamamına hükmedilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın ikkinci bentte gösterilen nedenle davacı yararına (BOZULMASINA), devalının temyiz itirazlarının birinci bentde österilen nedenlerle reddine ve davacıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 4.3.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi.