 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1986/6746
K: 1986/8525
T: 23.12.1986
DAVA : Taraflar arasındaki mülkiyetin tesbit davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hükmün davacılar avukatı tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu :
KARAR : Davacılar, kendilerine ait taşınmazın, satış vaadi sözleşmesi nedeniyle ve mahkeme kararıyla davalılar adına tescil edildiğini ; bu taşınmaz üzerinde bulunan binanın kendisine ait olduğunun tesbiti ile 5.000.000 liranın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, 6.5.1986 günlü dilekçesinde, dava konusu binanın 3 üncü katına ilişkin davacının iddiasını kabul ederek; buna isabet eden 2.679.000 liranın ödetilmesine; fazlasının reddine karar verilmesini açıklamıştır. Ayrıca, alacağın teminatı için ihtiyati tedbir kararı da verilmiştir. Ne var ki, davacı vekili, 16.5.1986 günlü son oturumda, isteklerinin yalnız tesbit olduğunu, dilekçede yazılı 5.000.000. liranın tahsiline ilişkin beyanın hataen yazıldığını açıklamış, zapta geçen bu beyana itiraz da etmemiştir.
Davacı vekilinin, tazminat isteğinin bulunmadığına ilişkin beyanı, hayatın olağan akışına uygun düşmemekle beraber; temyize dahi getirilmeyen bu durumun bu şekilde kabulünde zorunluluk bulunmuştur. Bu nedenle mahkemenin davayı yalnız tesbit davası olarak kabul etmesinde bir usul hatası söz konusu değildir.
Türk hukuk sisteminde, tesbit davalarının açılabileceği tartışmasız kabul edilmektedir. Ne var ki, her davada olduğu gibi özellikle tesbit davalarında hukuki yarar'ın bulunması gerekir. O halde olayımızda davacının tesbit davasının açılmasında hukuki yararının bulunup bulunmadığı üzerinde durulmalıdır. Kural olarak, eda davasının açılması olanağı bulunan durumlarda, tesbit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir.
Olayımızda ise, davacı vekili her ne kadar, dava dilekçesinde tazminat isteğinde (eda davası) bulunmuş ise de; son celsedeki beyanla davasını, tesbit isteğiyle sınırlandırılmıştır. Bu nedenle, davacı vekili eda davası niteliğinde bulunan tazminat isteğinin olmadığını beyan etmiş olmakla, artık tesbit davasının dinlenmesinde hukuki yararı bulunmadığının kabulü zorunludur.
Davacı vekilinin hangi hukuki neden için böyle hareket ettiği anlaşılmamasına rağmen; temyiz sebebi olarak gösterilmeyen bu hatalı durumun, "açık irade beyanı karşısında" düzeltilmesi olanağı yoktur.
O halde davacıların tesbit davasının, hukuki yararı bulunmadığından reddi gerekir.
Ne var ki, mahkeme de, tesbit davasıyla ilgili yorumu gözönünde tutmayarak işin esası hakkında karar vermiştir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Mahkemece yapılacak iş; davayı, tesbit davasının şartları gerçekleşmediğinden reddetmekten ibarettir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle davacılar yararına BOZULMASINA, 23.12.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi.