 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1986/6073
K: 1986/8188
T: 04.12.1986
DAVA : Taraflar arasındaki trafik kazasından doğma birleştirilen tazminat davaları üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 1982/138 esas sayılı dava yönünden; 50.000 lira manevi tazminatın 31.1.1976 tarihinden 8250 lira maddi tazminatın 7.2.1976 tarihinden, 89.000 liranın 31.1.1976 tarihinden itibaren 19.12.1984 tarihine kadar : 5, bu tarihten itibaren % 30 faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, fazla istemin reddine ve birleştirilen 1983/286 esas sayılı dava yönünden; 1.950.000 lira maddi tazminatın 14.4.1983 tarihinden 19.12.1984 tarihine kadar % 5, bu tarihten itibaren de % 30 faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine ilişkin hükmün davalılar avukatı tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - Dava, trafik kazasında cismani zarara uğrayan davacının trafik olayına karışan aracın sürücüsü ile işleticisinden (maddi tazminata fazlaya ait talep saklı tutularak) 100.000 lira maddi ve 100.000 lira da manevi tazminat isteğine ilişkindir. Trafik kazası 31.1.1976 tarihinde meydana gelmiş ve bu olayda yaralanan davacının sol ayağı orta kısmından ameliyat sonucunda kesilmiştir. Davalı şoför İbrahim hakkında açılan ceza davası (TCK.nun 459/2. maddesine göre mahkumiyetiyle) 27.3.1981 tarihinde sonuçlanmış ve ancak davacı tarafından ceza davasına müdahale edilerek (ne davalı şoförden ve ne diğer davalı işleticiden) şahsi hak talebinde bulunulmamış ve bu dava 15.3.1982 tarihinde açılmıştır.
Davalı tarafın süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı def'i, ceza davasında Adli Tıp Meclisi'nce verilen 26 Ocak 1981 günlü raporda belirlenen uzuv tatilini davacının ancak (ceza mahkemesi kararının tebliğ edildiği) 15.4.1981'de öğrendiği ve bu tarihe göre zamanaşımı süresi dolmadan davanın açıldığı gerekçesiyle mahkemece reddedilmiş ve istenilen maddi ve manevi tazminat isteği kısmen hüküm altına alınmıştır.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6085 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 50. maddesi uyarınca motorlu taşıtların kullanılmasından doğan tazminat davaları iki yıllık zamanaşımına tabidir. O halde işletici olarak malen sorumlu olan davalı Selim hakkında uygulanacak zamanaşımı süresi iki yıl, şoför olarak haksız fiilden sorumlu olan davalı İbrahim hakkında uygulanacak zamanaşımı süresi ise (eylemi suç olmakla Borçlar Kanununun 60/2 ve TCK.nun 102/4. maddeleri uyarınca) beş yıldan ibarettir. Davalılar hakkındaki bu zamanaşımı sürelerinin zararını ve haksız fiil sorumlularının kim olduğunu davacının öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı kuşkusuzdur. Tartışmalı olan sorumluların kim olduğu değil, zararın öğrenildiği tarihtir. Zamanaşımı başlangıcına esas olacak unsurlardan zarar görenin zararı öğrenmesi demek, kural olarak zararın şümulüne (kapsamına) değil, mevcudiyetine (varlığına) taalluk eder. Yoksa tazminatın hesabına yarayacak bütün ayrıntıların bilinmesi aranmaz. Zararın varlığı, mahiyeti (niteliği) ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, davayı ciddi ve objektif şekilde desteklemeye ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli, yeterli hal ve şartların öğrenilmesi, zararın öğrenilmiş sayılması için yeterlidir. Eğer zararın genişliğini tayin edecek husus "gelişmekte olan bir durum "ise, zamanaşımı bu gelişme sona ermedikçe işlemeye başlamaz. Ceza dosyasında mevcut Kozan Hükümet Tabibliği'nin 10.5.1976 günlü raporunda (sol ayak orta kısmında ampitasyona uğramış ve diğer fürüktion ile çıkıkları da tamamen iyileşme olduğu görüldü. Hastanın sekiz ayda tamamen iyileşeceği ve altı ay iş ve güç kaybı ile beraber organ kaybının mevcut olduğunu bildirir kesin rapordur) denilmektedir. Hal böyle olunca davacı 31.1.1976 günü, geçirdiği trafik kazası sonucu meydana gelen zararını en geç 10.5.1976 günlü rapor tarihinde öğrenmiş olup, o tarihte dava açabilecek durumdadır. Zira o zararın kapsamı gelişen bir durumdan ileri gelmiş değildir ve ceza dosyasında mevcut Adana Devlet Hastanesi'nin 3.11.1980 günlü raporu ile Adli Tıp Meclisi raporu, uzuv tatilinin doğrulanmasından ibarettir. O halde, davalılar hakkında açılan kişisel hak davasından zamanaşımı süresinin 10.5.1976 tarihinden itibaren işlemeye başladığının kabulü gerekir.
Tazminat davasının ceza davasının sonuçlanmasından sonra açılması ve davacının ceza davasına katılıp şahsi hak talebinde bulunarak zamanaşımını kesmemiş olması, özellikle bu durumda TCk.nun 466. maddesinden yararlanmasının mümkün bulunmaması, davacının zararını öğrendiği 10.5.1976 günü ile dava tarihi olan 15.3.1982 arasında davalılar hakkında uygulanması gereken iki ve beş yıllık zamanaşımı süresinin geçmesi ve yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar karşısında 15.3.1982 gününde açılan bu davanın zamanaşımı nedeniyle rededilmemiş olması kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.
2 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir yolsuzluk görülmemesine, özellikle ilk davada saklı tutulan 1.950.000 lira maddi zarar için 14.4.1983 gününde açılıp ilk dava ile birleştirilen davaya karşı davalıların süresinde zamanaşımı def'inde bulunmamış olmalarına, gerçi 21.11.1984 günlü duruşma için verildiği belirtilerek davalılar vekili imzasıyla tarihsiz ve hakim havalesiz bir dilekçe dosyada mevcut ve bu dilekçenin 3/a bendinde zamanaşımından söz edilmekte ise de; bu dilekçenin zapta geçip okunduğuna ve bir örneğinin davacı vekiline verildiğine dair zabıtnamelerde bir açıklama bulunmamasına, son oturumda ise davacı vekilinin (zamanaşımı def'ine karşı) savunmanın genişletilmesine muvafakatları bulunmadığını beyan etmesine, ilk davada süresinde ileri sürülen zamanaşımı def'inin; ancak o davanın müddeabihi ile sınırlı olarak hukuki sonuç hasıl eder olup, sonradan açılan ve ilk davada saklı tutulan hakla ilgili davaya da sirayet etmesinin mümkün bulunmamasına göre davalıların ek dava üzerine hüküm altına alınan tazminata yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın birinci bentte gösterilen nedenle davalılar yararına (bozulmasına) oybirliğiyle, davalıların öteki temyiz itirazlarının ikinci bentte gösterilen nedenlerle reddine oyçokluğuyla ve davalılar yararına takdir edilen 11000 lira duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine, davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 4.12.1986 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı, 15.3.1982'de açtığı dava ile davalılardan İbrahim'in sürücüsü öteki davalı Selim'in işleteni olduğu taşıtın, trafik kazası nedeni ile kendisine zarar vermiş olduğunu bildirecek ve fazla haklarını saklı tutarak tazminat alınmasını istemiştir.
Davalılardan Selim vekili Avukat osman, cevap süresi içerisinde verdiği 31.3.1982 günlü dilekçesinde belirlenen zamanaşımına yönelik def'i, gerçeklunmuştur. adı geçen avukat daha sonra 8.4.1982'de öteki davalı İbrahim'den de vekaletname almış; savunları birlikte yapmış ve cevap süresinden çok sonra, yargılamanın bitimine doğru onun adına da zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Davacı vekili, savunmasının genişletilmesine onay vermediklerini açıklamıştır.
Bilirkişinin tazminatı belirlemesi üzerine davacı bu dosya ile birleştirilmek üzere arta kalan tazminat için bir ek dava dilekçesi vermiş ve isteği gereğince yargılama birlikte yürütülmüştür. Mahkeme, Avukat Osman'ın 31.3.1982 günlü dilekçesinde belirlenen zamanaşımına yönelik def'i, gerçekleşmemiş olması nedeni ile reddedilmiş ve her iki davalı da ilamda yazılı tutarlarla sorumlu tutulmuşlardır. Hüküm, davalılarca temyiz edilmiştir. Davacının temyizi ya da temyize cevabı yoktur.
1- Somut olayda öncü ve tamamlayan dava, bir bütün oluşturmaktadır. davalı Selim de, öncü davada süresinde zamanaşımı def'inde bulunmuştur. bir borç zamanaşımına uğradıktan sonra zamanaşımının ileri sürülmesi için, edim davasının açılmasının,o nun da cevap süresinin başlamasının beklenmesi zorunlu değildir. mahkeme, bu ilkeyi temel olarak almış ve değerlendirmesini ona göre yapmıştır. davacı bu ilkenin yanlışlığı yönünden kararı temyiz etmediğine göre yalnızca davalının temyizi açısından geçirilen sürenin davanın reddi için yeterli olup olmadığının incelenmesi gerekir. Bu süre, çoğunluk kararının (1) sayılı bendinde gösterilen nedenlerle yeterli olduğundan onun yönünden gerek önce ve gerek tamamlayan davanın (isteğin tüm olarak) reddi gerekir. Öyleyse karar, davalı Selim yararına bozulmalıdır.
2- Gene çoğunluk kararının (2) sayılı bendinde gösterilen zarar ve tazminat kapsamına yönelik gerekçeyle davalı İbrahim'in temyiz itirazlarının reddi ile onun hakkındaki ödetme kararı onanmalıdır.
Açıklanan nedenlerle çoğunluk kararına katılmıyorum.