 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1986/5376
K: 1986/6351
T: 22.09.1986
DAVA : Taraflar arasındaki evvelce açılıp karara bağlanan tazminat davasının, muhakemenin iadesi yoluyla yeniden görülmesinin davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine yeniden yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davacı vekilinin iadei muhakeme isteminin HUMK.'nun 445/8. maddesine uygun bir talep olmadığı gibi 447. maddeye göre de süresinde bulunmaması bakımından reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Dava yargılamanın yeniden görülmesi (iadei muhakeme) isteğidir. Davalı (R.K.) 6.9.1981 tarihinde (M.A.)'yu kasten öldürmüş olup hakkında açılan kamu davası sonunda 11.11.1981 tarihinde 18 yıl ağır hapsine, ayrıca Türk Ceza Kanunu'nun 33. maddesinin uygulanmasına karar verilmiştir. Arada henüz 15 gün geçmişken davacıların yakınları tarafından sanık hakkında 27.11.1981 tarihinde tazminat davası açılmış ve dava dilekçesi ile birlikte davetiyeye müteakiben gıyap kararı Bayrampaya Cezaevinde tutuklu bulunan davalıya tebliğ edilmiş ve gelmediğinden yargılamanın gıyabında görülmesine karar verilmiştir. 7.4.1982 tarihli oturuma gelmişse de davacılar vekilinin itirazı üzerine yargılamanın gıyapta devam ettiğinden bahisle duruşmadan çıkarılmıştır. Ceza Mahkemesinin mahkumiyet kararı, daha sonra Yargıtay'ın hükmü onanması ile 5.7.1982 tarihinde kesinleşmiş ve hukuk mahkemesinin tazminatın tahsiline dair 24.6.1983 günlü ilamı adı geçen avukata 23.1.1984 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu arada davalıya bir vasi tayin edilmiş ve hükümlüye vesayeten vasi tarafından vekil tayin edilen avukat (M.K.) 10.4.1985 günlü dilekçe ile açmış olduğu bu davada ceza mahkemesince karar verildiği tarihte sanığın vesayet altına alınmış sayılması gerektiğinden ve o tarihten itibaren vekil tutamayacağından HUMK.'nun 445/8. maddesi uyarınca muhakemenin iadesi yoluyla tazminata ilişkin 24.6.1982 günlü kararın kaldırılmasını istemiştir. Mahkemece, davacıların saklı tuttukları fazlaya ilişkin hakları konusunda sonradan açtıkları davaya ilişkin dosya da getirtilip incelenerek iki nedenle muhakemenin iadesine ilişkin bu davanın reddine karar verilmiştir. Bunlardan birinci yargılama davalının tutuklu bulunduğu sırada gıyaba dönüşmüş olup davanın vekil olmayan kimsenin huzuru ile devam edilip karara bağlanmamış ve tazminata ilişkin 24.6.1983 günlü kararın davalının vekili olan avukat (Y.U.)'a tebliğinin geçerli olması, değeri bu davanın muhakemenin iadesi sebebinin öğrenildiği günden itibaren 3 ay içerisinde açılmamış bulunmasıdır.
1 - HUMK.nun 445. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre iadei muhakeme, ancak katiyet iktisap etmiş olan kararlar hakkında talep olunabilir. Oysa davaya konu olan işte aleyhine muhakemenin iadesi istenilen karar katiyet kesbetmemiştir. Her ne kadar ilam davalının vekili olduğundan bahisle avukat (Y.U.)'a tebliğ edilmişse de bu tebliğ hiç bir hukuki sonuç doğurmaz. Çünkü hakkındaki ceza kararının 5.7.1982 tarihinde kesinleşmesi üzerine davalı yasal kısıtlılık altına girmiştir. Borçlar Kanunu'nun 35 ve 97. maddeleri hükümlerine gaksi, sözleşmeden veya işin niteliğinden anlaşılmadıkça vekalet gerek vekilin gerekse müvekkilin ehliyetinin ortadan kalkmasıyla son bulur. Böylece avukat (Y.U.)'un ceza kararının kesinleşmesinden itibaren davalı yasal kısıtlıyı temsil yetkisi kalmamıştır. Bu nedenle adı geçen avukata ilamın 24.6.1983 tarihinde tebliğ edilmiş olması mahkemenin kabulünün aksine geçersizdir. Her ne kadar Tebligat Kanunu'nun 32. maddesinde tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatap tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılacağına dair bir hüküm varsa da sözü edilen hüküm bu tebligata uygulanamaz. Zira burada usulüne aykırı yapılmış bir tebliğ değil, vekil olmayan bir kişiye yapılmış tebliğ vardır. Vasinin sonradan tayin etmiş olduğu vekil, tebligatın muhatabı da olmadığından onun ikinci davada bu tebligattan haberdar olması tebligatın muhatabı da olmadığından onun 2. davada bu tebligattan haberdar olması tebliğ yerine geçmez. HUMK.nun 432. maddesi hükmüne göre temyiz süresi ilamın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye başlar. O halde mahkemece verilen 24.6.1984 günlü karar, davalının vasisi eliyle tayin etmiş bulunduğu vekiline tebliğ edilmemiş olduğundan henüz kesinleşmemiştir. Bu durumda yargılamanın yeniden görülmesi isteğinin kararın kesinleşmemiş olması sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken vekil olmayan kimse huzuruyla davanın rüyet ve hükmedilmemiş olmasından bahisle reddine karar verilmiş olması usule aykırıdır.
2 - HUMK.'nun 447. maddesinde iadei muhakeme isteğinin ileri sürülmesi belli bir süreye bağlanmıştır. Eğer bu süre geçmiş ise sebebinin var olduğunun dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından artık mahkemenin işin esasına girip onun kanuna uygun olup olmadığını incelemesi mümkün değildir. O halde mahkemenin bu kurala aykırı olarak davayı hem süresinde olmadığından hem de muhakemenin iadesi sebebi bulunmadığından söz ederek reddine karar vermiş olması da benimseme biçimi yönünden usule aykırıdır.
3 - Yukarıda 1. bentte açıklandığı gibi temyiz olunan hüküm ancak sonucu itibariyle usule uygun olduğundan HUMK.'nun 438. maddesinin son fıkrası uyarınca gerekçesi değiştirilerek ve düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gerekçesinin 1. bentte gösterilen şekilde değiştirilmesine, hükmün bu gerekçe ile düzeltilerek ONANMASINA, 22.9.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi.