 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1986/2008
K: 1986/3898
T: 08.05.1986
DAVA : Taraflar arasındaki yayın yolu ile kişilik haklarına saldırıda bulunulmaktan doğma tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 20.000.000 lira maddi ve 3.000.000 lira manevi tazminatın dava tarihinden 19.12.1984 tarihine kadar % 5, bu tarihten sonra % 30 faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazla manevi tazminat isteğinin reddine ilişkin hükmün davalı ... Gazetecilik ... A.Ş. avukatı tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir yolsuzluk görülmemesine göre, aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2 - Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nısfetle hüküm vereceği Medeni Kanunun 4. maddesinde buyrulmuştur. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir; aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edinmediğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Miktarın belirlenmesinde ise her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartlar bulunacağı kuşkusuzdur. O halde hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Dava konusu olaya gelince: Davalıya ait gazetede, kamu oyunu yakından ilgilendiren, kaçakçılık olayları içinde yer alan yeraltı dünyasının bazı önemli kişileri ele alınıp tanıtılırken davacı da bunlar arasında gösterilmiştir. Davacının bu gibi yasa dışı olaylar içinde yer alldığı kanıtlanmadığı gibi, haber, kaynağına uygun bir biçimde de verilmemiş, aksine davacının kaçakçılık olaylarının içinde olduğu anlatılmıştır. Bu nedenlerle yazı tümüyle ele alındığında kişilik hakkına açık bir saldırı niteliğindedir ve manevi tazminatı gerektirir. Ne var ki, haber ve yazıya konu olan olayın ana kaynağı İtalyan resmi makamlarınca düzenlenen belgelere dayanmaktadır. Bu belgeler incelendiğinde uyuşturucu madde kaçakçılığı suçundan aranan A.E.'in davacı Ş.S.'nin İtalya'da bulunan evinde yakalandığı, üzerinde gerek davacının ve gerekse karısı O'ya ait telefon numaralarının bulunduğu; keza aynı suçlardan yakalanan E.K. ve H.G. adlı kişilerin üzerlerinde de davacının ev ve iş yerine ait olmak üzere dört telefon numarası ele geçirildiği anlaşılmaktadır. Bunlardan başka İtalyan Adalet Bakanlığının, 28.5.1984 günlü yazılardan, davacı Ş.S.'in "uyuşturucu madde kaçakçılığı yapan bir örgüte dahil olduğu şüphesi" ile 1979 - 1980 yılları soruşturma konusu yapıldığı, ancak kendisi hakkında herhangi bir kazai işlem yapılmadığı bildirilmiştir.
O halde tüm bu madde olgular değerlendirildiğinde davacı yararına hükmedilen üç milyon lira manevi tazminat hakkaniyete uygun düşmemiştir. Daha uygun ve ılımlı bir manevi tazminata hükmedilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
3 - Davacı, manevi tazminattan ayrı olarak, davalıya ait gazetede yapılan yayın nedeniyle üçüncü kişiyle yaptığı iş sözleşmesinin bozulduğunu ileri sürerek 20.000.000 lira maddi tazminat da istemiştir. Mahkeme zararın varlığını kabul ederek isteği aynen hüküm altına almıştır.
Davacı, davaya konu yayından bir gün önce İsviçre'de bulunan bir Türk firmasıyla, yabancı kaynaklardan 3.750.000 İsviçre Frangı kredi temin etmek üzere bir sözleşme yapmıştır. Bu yayından hemen sonra sözleşmenin tarafı olan kuruluş (... davacının yayınla ortaya çıkan kişiliğini değerlendirerek) tek taraflı olarak sözleşmeyi bozmuştur. Bu sözleşmeye göre davacı, adı geçen kuruluşa milletlerarası iş yapan kuruluşlardan kredi temin ettiği takdirde şirketin kurucu hisselerinden % 7,5'unu bedelsiz olarak alacağı gibi, ayda huzur hakkı olarak 5.000 İsviçre Frangına da hak kazanacaktır.
Görülüyor ki, davacının talep ettiği madde tazminat, kar yoksunluğu zararından kaynaklanmaktadır. Bu tür zararlarda, mal varlığında zarar verici eylemden önceki durumla sonraki durum arasında bir değişiklik yoktur; fakat zarar verici olay gerçekleşmeseydi, mal varlığında bir çoğalma meydana geleceği ileri sürülür. Bu nedenle kar yoksunluğu, genellikle varsayımlardan kaynaklanan bir hesaba dayanır. Burada, kişinin mal varlığında gelecekti çoğalma ihtimali gözönünde bulundurulmak suretiyle bir sonuca varılır.
Hakim, kazanç yoksunluğunu değerlendirirken kanaatbahş olgulara dayanmak zorundadır. Böyle güçlü kanıt ve olgular bulunmadan iki kişi arasında yapılan bir sözleşmeye dayanılarak kazanç yoksunluğunun gerçekleştiğinin kabulü olanağı düşünülmemelidir. Davacının İsviçre'deki bir Türk firmasıyla sözleşme yaptığı (kredi temin edilmesi yolunda) tartışmasızdır. Ne var ki, bu sözleşmenin gereği olarak ve davacının katkısıyla kredinin temin edilebileceği yolunda kanaatbahş kanıtlar ve olgular gösterilmemiştir. Davacının, bazı firmalara daha önce kredi temin etmiş olması, yeterli delil olarak kabul edilemez. kaldı ki kredi temin sözleşmesi olaydan bir gün önce imzalanmış ve yayından çok kısa bir süre sonra bozulmuştur. Ortada ne krediyi verecek kuruluş mevcuttur ve ne de bu yolda böyle kuruluşlarla sonucu büyük ihtimalle olumlu ciddi bitecek görüşmeler mevcuttur; bu yolda inandırıcı kanıtlar gösterilmemiştir.
Tüm bu nedenlerle kar yoksunluğu tazminatına hükmedilmesi ve kabul bakımından da tazminatın belirlenmesinde Borçlar Kanununun 43. ve 44. maddelerinin gözetilmemesi Usul ve Yasaya aykırıdır. Davacının İsviçre'deki Türk firmasıyla yaptığı sözleşme, bu hukuka aykırı yayınla bozulduğuna göre; gerçekleşen zarar, bu sözleşmenin yapılması için davacının yaptığı giderlerden ibarettir. Her ne kadar davacı bu yolda açıkça bir istekte bulunmamış ise de "çoğun içinde az da vardır" kuralı gereğince; davacının bu yoldaki zararı belirlenip (gerekirse B.K. m. 42/II) ve yukarıda manevi tazminatın kapsamına ilişkin olarak ortaya konulan olgular ve bunların gelişmesi de Borçlar Kanunun 43. ve 44. maddelerinin getirdiği kurallarla değerlendirildikten sonra ortaya çıkacak maddi tazminatı hüküm altına almaktan ibarettir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda iki ve üçüncü bentlerde gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının birinci bentte gösterilen nedenle reddine 8.5.1986 oybirliğiyle karar verildi.