Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
E: 1986/11197
K: 1987/957
T: 29.01.1987
DAVA : Davacı Emine ile davalı Durmuş ve arkadaşları aralarındaki ecrimisil davasına dair, (Ceyhan 2. Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 5.11.1985 günlü ve 981/203 , 1985/335 sayılı hükmün bozulması hakkında dairece verilen 24.6.1986 günlü ve 4607 - 6248 sayılı ilama karşı davacı tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Bankanın mahkeme emrine verdiği teminat mektubu şuf'a bedeli olarak kabul edilip hüküm tesis edilmiş ve hükmün kesinleşmesinden sonra teminat mektubu paraya çevrilmiştir. Bu durumda davalı ancak hükmün kesinleşmesinden sonra bedeli alabileceği ve bedeli almadan kötü niyetli zilyet sayılamayacağı için ancak bu tarihten sonraki süre için ecrimisilden sorumlu olabilir.
SONUÇ : Bu itibarla düzeltilmesi istenilen Yargıtay ilamında açıklanan gerekçelere göre düzeltme dileğinde ileri sürülen sebepler HUMK.nun 440. maddesindeki yazılı hallerden hiçbirisine uymadığından vaki düzeltme isteğinin (REDDİNE) ve 1500 lira para cezasının ve 3000 lira harcın düzeltme isteyenden alınarak Hazineye gelir kaydettirilmesine, 29.1.1987 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI (1)
Davacı dava dilekçesinde, hissedar bulunduğu Ceyhan Çiftlikler Köyü'nde kain 66, 153, 155 parsellerle, Değirmendere Köyü'nde kain 310 parsel nolu gayrimenkulden pay satın alan davalılar aleyhine şuf'a davası açtıklarını, şuf'a bedelini 1976 yılında yatırdıklarını, şuf'a davası lehlerine neticelendiğini, fakat davalıların gayrimenkulü teslim etmediklerini, 5 yıllık ecrimisil tutarının davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar savunmasında, şuf'a davasının kesinleştiği 1981 yılına kadar iyi niyetli zilyet olduklarından ecrimisil talebine davacıların hakkı olmadığından davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Yerel mahkeme, şuf'a davasında şuf'a bedeli davalıların emrine bankaya Şubat ve Kasım 1976 tarihinde depo edildiği halde davalıların 1981 yılına kadar bu gayrimenkulleri haksız olarak kullandıklarından 1976-1980 (dahil) yılları arasındaki ecrimisil tutarının davalılardan tahsiline karar vermiştir. Bu karar her iki tarafın temyizi üzerine Dairemizin 24.6.1986 tarihli kararı ile "... şuf'a davasının kesinleştiği 3.3.1981 tarihinden davanın açıldığı 8.5.1981 tarihine kadar ecrimisile hükmedilebilir; Mahkemece bu yön gözönünde tutulmadan 1976 yılında başlayarak ecrimisile hükmedilmesi doğru değildir. Bu nedenle hükmün bozulmasına" karar verilmiştir.
3. Hukuk Dairesi'nin bu bozma ilamına karşı davacı karar düzeltme talebinde buflunarak ecrimisilin, şuf'a davasının kesinleştiği 3.3.1981 tarihinde değil, şuf'a bedelinin davalıların emrine bankaya yatırıldığı tarihten itibaren gerektiğini ileri sürerek bozma kararının kaldırılmasını istemiştir.
Burada uyuşmazlık, şuf'a davalarında davacı tarafın ecrimisil alacağının şuf'a davasının kesinleştiği 3.3.1981 tarihinde değil, şuf'a bedelinin davalıların emrine bankaya yatırıldığı tarihten itibaren gerektiğini ileri sürerek bozma kararının kaldırılmasını istemiştir.
Burada uyuşmazlık, şuf'a davalırnadn davacı tarafın ecrimisil alacağının, şuf'a bedelinin depo edildiği tarihte mi yoksa şuf'a davasının kesinleştiği tarihten itibaren mi hesabının yapılacağı noktasında toplanmaktadır.
Ecrimisil davasının dayanağı olan Ceyhan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin esas, 1979/323, karar 1980/81 sayılı şuf'a davasında, davalıların dava dilekçesinde verdiği 3.1.1975 tarihli cevap dilekçesinde (satış bedeli ile tapu harç ve masraflarının ödenmesi halinde tapunun ferağının davacıya verileceğini) bildirmişlerdir. Davacı da kendi hissesine düşen satış bedeli ve tapu harç ve masraflarının 1976 yılında bankaya depo ederek davalının emrinde hazır bulundurulmuştur. Davalılar bu tarihte, yatırılan şuf'aları davacıya teslim etmeyerek kötü niyetli zilyet olarak, ecrimisilz davasının açıldığı 5.5.1981 tarihine kadar davalılar ellerinde tutumuşlardır. Öğretide ve uygulamada, şuf'a bedelinin ve masrafların depo edilmesinden sonra şuf'alı payın nef'i ve hasarı şuf'a hakkı sahibine geçtiği ve davalı fuzuli şagil durumunu aldığı, bu tarihten sonra haksız işgal tazminatının istenebileceği kabul edilmiştir. Bu doğrultuda verilen mahkeme kararı doğru olduğu için onanması gerekir.
Yukarıda izah olunan nedenlere dayanılarak davacı Emine vekilinin karar düzeltme talebinin kabulüne 24.6.1986 tarihli daire bozmasının kaldırılarak mahkeme kararının onanmasına karar verilmesi görüşünde olduğum için sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.
KARŞI OY YAZISI (2)
A) MADDİ OLAY : Şuf'a hakkı sahibi olan davacı, davalılardan ecrimisil isteminde bulunur. Davalının kısmen kabulüne dair yerel mahkeme kararı dairece, şuf'ile ilgili hükmün 3.3.1981 tarihinde kesinleşmesi olgusu karşısında davalıların ancak bu tarihte şuf'a bedelini mahkeme veznesinden alabileceklerinden dolayı bu tarihe kadar hapis hakları nedeniyle kötü niyetli zilyet olmadıklarından söz edilerek bozulmuş, karar düzeltme aşamasında da (bankanın mahkemece emrine verdiği teminat mektubu şuf'a bedeli olarak kabul edilip hüküm tesis edilmiş ve hükmün kesinleşmesinden sonra teminat mektubu paraya çevrilmiştir. Bu durumda davalı ancak hükmün kesinleşmesinden sonra bedeli alabilecektir) gerekçesiyle davacı tarafın düzeltme istemi reddedilmiştir. Karşı oy yazısı işte bu iki ilam dikkate alınarak kaleme alınmıştır.
B) GENEL OLARAK ŞUF'A HAKKININ KULLANILMASININ ECRİMİSİL DAVALARINA ETKİSİ:
Yüksek Yargıtay'ın baskın görüşüne göre (örneğin; 4. HD., 7.10.1957, 4197/5887; 13. Hd., 22.2.1974, 237/420) nef'i ve hasar şuf'a hakkının kullanıldığının alıcıya bildirilmesi ve şuf'a parasıyla tapu giderlerinin depo edilmesi anında şuf'a hakkı sahibine geçer. Zira 21.5.1958 gün ve 7/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararına göre "... şefiin kanuni şartlara uygun olarak şuf'a hakkını kullandığını diğer tarafa bildirmesi ile beraber kendisi ile diğer taraf arasında şartları diğer tarafın satıcı ile yapmış olduğu akdin şartlarının esas itibariyle aynı bir satış akdi meydana gelir". Ancak hemen belirtelim ki BK'nun 183/1. maddesi uyarınca istek açıklamasının alıcıya vardığı andan başlayarak payın fayda ve zararının şuf'a hakkı sahibine geçeceği hususu bilimsel öğretide (Sebuk Tahir, Şuf'a, Vefa ve İştirak Hakları, İst. 1951, SH. 98; Feyvioğlu Feyzi Necmeddin, Şuf'a, Vefa ve İştira Hakları, İst. 1959, SH. 364; aynı sonuca Karahasan, BK'nun 10. maddesi dolayısıyla varmaktadır. Bkz. Karahasan M. Reşit, Eşya Hukuku, Ank. 1977, Sh. 869) savunulduğu gibi bazı Yargıtay kararlarında da (örneğin; 1. HD., 9.4.1951, 878/1883; 4. HD., 20.10.1951, 8445/6433; 4. HD., 17.10.1957, 1825/6163; 4. HD., 19.6.1958, 957/5962, Bu kararlar için bkz. Karahasan, age., sh. 867 ve 868) kabul edilmiştir. Ne var ki bu esas uygulamada benimsenmemekte ve sakıncaları gözetilerek payın tutar bedeli ve giderlerinin mahkeme veznesine yatırıldığı günde şuf'a hakkı sahibine geçeceği kabul edilmektedir. Bu ilkeye göre şuf'a hakkı sahibinin satış parası ve giderlerinin satın alanın emrine hazır tutulmasından sonra, satın alanın taşınmazı işgal etmesi halinde işgal haksız sayılacak ve bunun karşılığında işgal tazminatına mahkum edilecektir. (bkz. Bu konudaki istikrarlı Yargıtay uygulamasından örnekler iç in Karahasan M. Reşit, Notlandırılmış İçtihatlarla Türk Medeni Kanunu, Ank. 1977, Sh. 985 ile 989 arasındaki 3., 4., 6., ve 13. Hukuk Dairesi'nin çeşitli kararlarına). Yeri gelmişken önemle belirtilmelidir ki şuf'a bedeli ve tapu giderlerinin nakit olarak depo edilmesi şart olmayıp davamızda olduğu gibi her an paraya çevrilebilen banka teminat mektubu da nakit para sayılır. Zira "Bu husus BK'nun 81. maddesi gereğğince alıcının kendi vecibesini daha önceden ifa etmiş veya ifayı teklif eylemiş bulunması hükmünün bir sonucudur. Şuf'a bedeli ve tapu harç ve masraflarının mahkeme veznesine depo edilmesi, ifayı teklif niteliğindedir. Bu nedenle de, şuf'a bedeli ile tapu harç ve masraflarının mutlaka nakit olarak ödenmesinde kanuni bir zorunluk yoktur" 6. HD., 12.10.1982, 8725/8692 (Erdoğan, Celal, ortaklığın Giderilmesi, ve Şuf'a Davaları, Ank. 1986, sh. 774). Hatta daha da ileri gidilerek bilimsel öğretide yeterli garantiler karşılığında (örneğin, emin ve münasip bir teminat gösterilerek) hapis hakkının kullanılmasına hak sahibinin engel olabileceği savunulmaktadır (Homberger, Zilyetlik ve Tapu Sicili, Çev. Suat Bertan, Ank. 1950, Sh. 156).
C) KONUYLA SINIRLI VE ÇOK KISA OLMAK ÜZERE NEF'İ (YARAR) VE KÖTÜ NİYETLİ ZİLYETLİK KAVRAMLARI:
Nef'i (yarar) deyiminden BK'nun 183. maddesinde düzenlenmiş olan satılan malın semereleri ve değerinin yükselmesinden ileri gelen fark anlaşılır. Bir başka anlatımla satış akdinin kurulmasından sonra, fakat ifasından önce, satılan şeyde, kendiliğinden veya normal olarak her malikin icra edeceği faaliyet, sonucunda husule gelen fazlalıktır (Tandoğan, Haluk, Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri 3. bası, Ank. 1984 Sh. 101). Bu kavrama koyunun sütü ve yünü gibi tabii; faiz ve kira gibi Mvedeni Semereler yanında bir yarış atının kazandığı ödül gibi semere niteliğinde olmayan sair gelirler de dahildir. (Akıntürk, Turgut, Satım Akdinde Hasarın İntikali, Ank. 1966, sh. 188). Bir taşınmaz malın malikinden izin almadan ve herhangi bir geçerli nedene dayanmadan işgal edilmesi halinin haksız bir fiil olduğundan şüphe edilemez. Haksız fiilin vukuu halinde bu eylem mal sahibinin bir zarar görmesi sonucunu doğurmuş ise işgal edenin bu zararı ödemesi gerekir (6. HD., 22.4.1975, 2441/2984; Karahasan, sh. 1363). Bir taşınmazın maliki, o taşınmazı kullanmak veya kiraya vermek istemesine rağmen başkasının haksız olarak elinde tutması yüzünden kullanamamış veya kiraya verememiş olması halinde mal varlığında husulve gelecek çoğalma önlenmiş veya azalma meydana gelmiş olacağından işgal tazminatı isteyebilir (3. HD., 7.4.1964, 2804/2139).
Kötü niyetli zilyet, zilyet olma yetkisini veren bir hakkı olmadığını, zilyetliğin hakka uygun bulunmadığını, zilyetliğinin haksız olduğunu bilen ya da bilmesi gereken kişidir. Ayrıca taşınmazı geri vermesi gerektiğini öğrenen iyi ninaçlı zilyet, o andan başlayarak kötü inançlı zilyet durumuna düşer (Bu konuda geniş açıklamalar için bkz. Feyzioğlu, Feyzi Necmeddin, Zilyetlikle İadenin Mevzuu ve Şumulü, İst. 1958. sh. 133 vd). Şu husus da önemle belirtilmelidir ki her ne kadar "iyi niyet aslıdır" ilkesinin bir uygulaması gereği kural olarak zilyetlikle dahi, isbat külfeti bunun aksini ileri süren tarafa, yani davacıya düşer ise de, 14.2.1951 gün ve 17/1 sayılı inançları Birleştirme Kararında da (YİBK., Hukuk Bölümü, C: 4, Ank. 1980, sh. 327) hükme bağlandığı üzere "Vakıa ve karinelerden olayda kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacak durumu belirmiş olan kimsenin kötü niyetinin diğer tarafa isbat ettirilmesine artık sebep ve vecih kalmayacağına ve dava hakkının doğumunu sağlayan veya bertaraf eden iyi ve kötü niyetin bu durumda mahkemece re'sen nazara alınabileceğine..." göre bedel harç ve masrafların emrine depo ettirildiği tarihten itibaren mahkemece davalının kötü niyetli sayılarak buna göre hüküm kurulmuş bulunmasında bir yanlışlık yoktur.
D) SONUÇ : Davalının kötü niyetli zilyet olduğu ve buna karşılık davacının zarara uğradığı hususu yukarıdan beri yapılan açıklamalar karşısında ortaya konmuş bulunmaktadır. Ne var ki olayımızda asıl hukuksal sorun aslında satım akdinde nef'i ve hasarın ne zamandan itibaren davacıya ait olacağına ilişkin bulunmaktadır. Bunu da özet olarak aşağıda açıkladıktan sonra sonuca varacağız.
Şuf'a hakkı bilindiği gibi yenilik doğuran haklardandır. Hükümlerini husule getirebilmesi için hak sahibinin bu hakkını kullanma iradesini muhataba ulaştırması yeterlidir. kullanma iradesi (muhataba, olayımızda davalıya) varınca şuf'a hakkı sahibi (olayımızda davacı) ile davalı arasında, şartlarını ilkenin aynı olan bir satışın sözleşmesi kurulmuş olur. onun için de bu andan itibaren bK 183/1 uyarınca, şuf'a hakkına konu olan payın nef'i ve hasarının alıcıya (davacıya) intikal etmiş olması gerekir. Şuf'a hakkının kullanılmasıyla kurulan satım akdinin tamamlanabilmesi için mahkeme ilamının kesinleşmesini beklemeye ihtiyaç ve sebep yoktur. İlamın kesinleşmesi ancak hükmün infazı için gereklidir. Satım akdine satılanın nef'i ve hasarının alıcıya geçmesi için akdin ifasına (yani mülkiyetin intikaline) gerek yoktur; akdin tam ve şartsız olarak kurulmuş olması yeterlidir.
Durum bu merkezde iken Yüksek Yargıtay, şuf'a hakkında nef'i ve hasarın alıcıya (olayımızda davacıya) geçiş anı olarak, hakkı kullanma iradesini karşı tarafa ulaştırdığı anı değil, şuf'a bedeli ve masraflarını mahkveme veznesine depo ettiği tarihi kabul etmektedir. Gerekçe olarak da; BK. 183/1'deki kuralın mutlak olmadığını, maddede açıklandığı üzere bu hükmün (halin icabına veya özel şartlara göre incelenmek gerektiğini), halin icabının ise hakkın kullanılmasıyla birlikte bu borcun yerine getirilmesi yükümlülüğünü de şefie yüklediğini,a ksinin kabulünün ise hem objektif iyi niyet kurallarına aykırı düşeceğini, hem de, BK'nun 81. maddesine aykırı olacağını ileri sürmektedir. Bu çözüm tarzı hukuk tekniği ve özellikle BK. 183/1'deki açık hükümden çok, hakkaniyet kurullarına uyduğu söylenebilir (Bkz. Feyzioğlu, Feyzi Necmeddin, Borçlar Hukuku, 2. Kısım, Özel Borç İlişkileri, C: 1, İst. 1980, sh. 211 dipnot: 295).
Ayrıca gözden ırak tutulmaması gereken bir husus da şudur: şuf'a hakkı sahibinin, şuf'a davasında, hükümden önce mezkur bedeli tediye yahut mahkeme veznesine depo etmesi zorunluluğunun nedeni, Bk. 81 hükmünü yerine getirmiş olmaktır. Bu hüküm ise, alıcının kendi edimini daha önceden yerine getirmiş yahut yerine getirmeyi teklif etmiş bulunmasıdır. Mahkeme veznesine şuf'a bedelinin depo edilmesi daha ziyade bu ikinci şık (yani ifayı teklif) mahiyetindedir (Feyzioğlu, Şuf'a Hakkı, İst. 1959, Sh. 391). Bu durum karşısında depo edilen paranın davalı tarafından dava sonuçlanmadan önce dahi (ihtirazi Kayıtla) alınmamasının kötü sonuçları şuf'a davasının kesinleşmesinden ve davayı şuf'a hakkı sahibinin kazanmasından sonra açılmaktadır. Sayın İmran öktem'in belirttiği gibi "Müşteri (olayımızda davalı) tediyeyi kabul etmiş veya tevdi edilen parayı almamış ise, bunun nemasından mahrum kaldı diye şikayette bulunamaz. Çünkü bu hal kendi fiillinin neticesidir" (Rahmetli İmren öktem'in 20.6.1951; 13/5 sayılı İnançları Birleştirme Kararının görüşmeleri sırasında yaptığı açıklama, Bkz. YİBK, Hukuk Bölümü, C: IV, Sh. 393).
Yüksek Yargıtay 3. HD.'nin 22.3.1983 tarihine kadar olan uygulaması da yukarıda açıklanan ilkelere paralel olarak süregelmiştir. Örnek; "Şuf'a hakkının süresinde kullanılması ve satış parasını ve giderlerinin alıcının emrine hazır htutulması veya yatırılmasından sonraki dönem için davalının işgali haksız işgal sayılacağından buna göre ecrimisile hükmedilmesi gerekir" (3. HD. 22.3.1983, 1284/1561 yayımlanmıştır.)
Dosya kapsamından en son teminat mektubunun 26.11.1976 tarihinde yatırılmış bulunulduğundan bu tarihten sonraki yararın davacıya ait olduğunu kabul eden mahkeme kararının doğru olduğu kanaatindeyim. Bunun aksine olan ve ancak hükmün kesinleşmesinden sonra davalının yatırılan parayı alabileceğinden söz edilerek şuf'a davasının kesinleştiği 3.3.1981 tarihine kadar olan süredeki taşınmazın yararlarından davalının faydalanacağına dair çoğunluk görüşüne yukarıdan beri açıkladığım gerekçeler yanında bizzat dairenin evvelki uygulamasına da ters düşmesi bakımından iştirak edememekteyim.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06
  • Kısmi Kabul ve Kısmi Red Kararından Sonra 3/4 oranından indirimli icra vekalet ücreti 
  • 26.04.2025 09:11


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini