 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1986/9054
K: 1986/9637
T: 03.11.1986
DAVA : Dimitrula ve arkadaşları ile Maliye Hazinesine izafeten İstanbul Defterdarlığı ve kayyım avukat İbrahim aralarındaki kayyımlığın ref'i davasına dair verilen 17.3.1986 tarih ve 303-195 sayılı hükmün, Dairenin 2.6.1986 gün ve 5422-5734 sayılı ilamıyle onanmasına karar verilmiştir. Adı geçen kararın düzeltilmesi Hazine tarafından istenilmekle; evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacılar Türkiye'de bulunan taşınmazın tapu kaydına göre malik görünen Yunan Uyruklu olan şahsın mirasçıları olduğunu ileri sürerek MK.nun 377. maddesi uyarınca kayyımlığın kaldırılmasını istemişlerdir. Gerçekten davacıların miras bırakanlarının mirasçısı oldukları açtık bir deyimle miras bırakana ait taşınmazı iktisap eylemleri mümkün bulunduğu takdirde kayyıma gerek kalmayacağından mal idaresi için tayin olunan kayyımlığın mahkemece kaldırılmasına karar verilebilir. Bu itibarla olayda, en evvel davacıların miras yolu ile davaya konu taşınmazı iktisap etmelerinin mümkün olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. İdaresi için kayyım tayin olunan taşınmazın Türkiye'de bulunduğunda malik görünen Dimitri Gigaskis'in Yunan Uyruklu olup 9.12.1961 tarihinde öldüğünde ve sulh malkemesince miras bırakanın ve mirasçılarının bilinmediğinden ve bu sebeple 23.9.1983 tarihinde kayyım tayinine karar verildiğinde uyuşmazlık yoktur .Uyuşmazlık vekaletnamelerle dava açılmış bulunmasına göre davacı görülen kişilerin gerçekten irs ilişkisi ile iddia olduğu gibi miras bırakanın yakınları ve mirasçısı olup olmadığında ve bu mirasçıların miras bırakanın taşınmazını mirasçı olarak iktisap edebilip edemeyeceğindendir.
Miras bırakan her nekadan Yunan Uyruklu olarak ölmüşse de mirasçılarının Türk Uyruklu olması hali de miras bırakana ait Türkiye'de bulunan bir taşınmazı iktisap eylemleri mümkün bulunduğundan dava haklarının kabulü gerekir. Ancak olayda mirasçı olduklarını iddia edenlerin hiçbirisinin Türkiye'de oturmadığı ve yabancı uyruklu oldukları anlaşılmaktadır. Davacılardan bir kısmının Yunanistan'da olup Yunan Uyruklu bulunduğu da tartışmasızdır. Diğer mirasçıların vekili olarak hareket eden Nicolos'ın ise dosyadaki belgelere göre halen Amerikan Vatandaşı olduğu davacı Dimitrula'nın da Türkiye'de nüfusa kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Oysa olayda önemli olan miras bırakanın öldüğü 9.12.1961 tarihinde davacıların hangi devletin uyrukluğunda olduğudur. Zira, yabancıların miras haklarının tayininde taşınmazın Türkiye'de bulunması sebebi ile Türk hukukunun uygulanması gerekecektir. 2644 sayılı Tapu Kanununun 35. maddesi uyarınca bir yabancının Türkiye'de bulunan bir taşınmazı miras yolu ile kazanması mütekabiliyet esası ile sınırlandırılmıştır. Şayet miras bırakanın öldüğü tarihte mirasçı olduğunu iddia eden kişiler karşılıklı anlaşmanın yapılmadığı ir devletin uyrukluğunda iseler, Türkiye'deki taşınmazı miras yolu ile iktisap eylemeleri mümkün değildir. Aksi takdirde irs bakımından mirasçı olmakla beraber taşınmazdaki miras payını da iktisap edeceklerinden taşınmaz açısından mirasçı kabul edilmeleri gerekecektir.
İrs ilişkisini belirten veraset belgesi Türkiye'deki taşınmazın mirasçı olarak iktisabı yeterli bir belge değildir. Yunan Uyruklu mirasçıların istediği veraset belgesi verilirken Türkiye'deki taşınmazları iktisap edip edemeyeceği hususlarını bu veraset belgesinde belirtilmiş olması gerekirde (Y. 2. Hukuk Dairesi'nin 13.5.1976 tarih ve 389/4138). Onun için böyle bir açıklamayı ihtiva etmeyen veraset belgesi davacıların mirasçı olduklarının kabulü için yeterli değildir.
Bu itibarla davacıların gerçekte kim olduklarının ve miras bırakanın ölümü hangi devletin uyrukluğunda olduğunun ve o devletlerle Türk Devleti arasında Tapu Kanununun 35. maddesinde öngörülen karşılıklı anlaşma olup olmadığının ve davacılardan Türk Tabiiyetinde iken Yunanistan veya başka bir devlet uyrukluğunda geçenler varsa bunların Türk Vatandaşlığı'ndan ne suretle ve hangi tarihte çıktığının resmi merciler aracılığı ile belirlenmesi ve yukarıda sözü edilen Türk Hukuku çerçevesinde durumun değerlendirilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir. olması usul ve kanuna aykırıdır. Bu itibarla kararın bozulması gerekirken, bu yön temyiz incelenmesi sırasında gözden kaçmış olmakla bu kerre karar düzeltme isteğinin kabulü ile onama kararının kaldırılması ve açıklanan sebeplerle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : HUMK.nun 440 ve 442 maddeleri gereğince karar düzeltme isteğinin kabulü ile onama kararının kaldırılmasına ve hükmün yukarıda açıklanan sebeplerle (BOZULMASINA), 3.11.1986 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI:Onama ilamındaki sebep ve düşüncelerle karar düzeltme isteğinin reddi düşüncesindeyiz.Bu itibarla çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyoruz.