 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1986/5908
K: 1986/5888
T: 05.06.1986
DAVA : Orhan ve arkadaşları ile Ünal ve arkadaşları arasındaki şahsi münasebet tesisi davasının yapılan muhakemesi sonunda, davanın reddine dair verilen hüküm duruşmalı olarak davacılar tarafından temyiz edilmiş ise de, duruşma davetiye pulu olmadığından duruşma isteği reddedilerek, evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacılar Orhan ve Ragıbe ile davalı Ünal arasındaki kişisel ilişki düzenlenmesine yönelik davada davanın reddine işkin hüküm davacılar tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmiş ise de, davanın konusu HUMK.nun 438. maddesinde sayılanlardan bulunmadığından ve bu suretle duruşma yapılması mümkün olmadığından, duruşma isteği reddedilerek, evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, davalı tarafından evlat edinilen davacıların müşterek çocuğu 1973 doğumlu Dilek ile davacılar arasında kişisel ilişki kurulmasına aittir. Mahkemece, ana-babaya ait hakların evlat edinene geçeceğini,evlat edinilmekle ana ve babanın çocuk üzerindeki velayet hakkının son bulacağı, nihayet talebin taraflar arasındaki ihtilaftan kaynaklandığı ve davanın kabulü halinde küçüğe de sirayet ederek gelinmesine engel ve ruhi sarsıntıya sebep olacağı açıklanarak davanın reddi yolunda hüküm kurulmuştur. Şüphe yokki evlat edinilmesi halinde ana ve babanın küçük üzerinde velayet hakkı ortadan kalkmakta ve bu hak evlat edinene geçmektedir. Ancak velayet hakkının davacılar açısından kalkması doğum vakıası ve kan bağını ortadan kaldıran bir husus olarak düşünülemez ve kabul edilemez. Çünkü davacıların kendilerine nesep bağı ile dünyaya gelen çocuklarını görmek istemeleri vazgeçilmesi mümkün olmayan kan ilişkisinin zorunlu gereğidir. Ayrıca gerçek ana ve baba ile çoçukları arasında kişisel ilişkisinin düzenlenmesi, velayet hakkını doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak etkileyen yada zayıflatan bir mahiyet ve anlam göstermemektedir. Diğer taraftan evlat edinilen, evlat edenin mirasçısı olmakla birlikte asıl ailesindeki mirasçılığı da ortadan kalkmaz. O halde küçüğün gelecekte mirasçı olacağı gerçek ana ve babası ile kişisel ilişkisinin velayet hakkını haiz evlat edinen tarafından haklı bir sebep olmaksızın engellenmesi, meydana getireceği huzursuzluk bir yana çocuğun gelecekteki çıkarlarını da ihlal edebilecek sonuçlar doğuracaktır. Gerçek ana ve babası ile her türlü ilişkileri kesilen ve onlara karşı sevgi hisleri körleştirilen küçüğün ahlak ve manevi değerlerinin yetirince gelişebileceği söylenebilir mi? Ayrıca haklı bir sebep olmaksızın küçüğün gerçek ana ve babasıyla ilişkisinin engellemek velayet hakkının kötüye kullanılmasını teşkil etmeyecek midir? Böyle bir durumu kanunun himaye etmesi düşünülemez. Nitekim velinin isteğine aykırı düşse bile, büyükana ve büyükbabanın veliyi davalı (hasım) göstererek ölen çocuklarının çocuklarının çocukları (torunuları) ile kişisel ilişki sağlanmasını istme ve dava açma haklarının bulunduğuna ilişkin 18.11.1959 tarihli ve 12/29 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde bu düşünceler ayrıntılı bir biçimde açıklanmıştır. Buna göre isteğin kabulü ile davacılarla davalının evlat edindiği çocukları arasında uygun bir kişisel ilişkisini düzenlenmesi gerekirken yazılı düşüncelerle davanın reddedilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Öte yandan tarafların delilleri toplanmadan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilip tartışılmadan, kişisel ilişkisinin düzenlenmesi halinde taraflar arasındaki ihtilafın küçüğü de etkileyip onun gelişimine olumsuz katkıda bulunacağının benimsenmesi ise kabul şekli bakımından da bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen sebeplerle (BOZULMASINA), 5.6.1986 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.