 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1986/12415
K: 1986/12834
T: 08.12.1986
DAVA : Taraflar arasında görülen davada; davacılar, davalının müşterek murisleri Duran'ın yaşlı ve hasta oluşundan yararlanarak hile ile aldığı noter senedine istinaden ölünceye kadar bakma akti ile adına temlikini sağladığından bahisle iptal ve tescil talebinde bulunmuşlardır. Davalı, temlikin geçerli bir noter senedine dayanılarak ve yasalara uygun olarak yapılmış bulunduğunu savunmuştur.
Mahkeme davanın reddine karar vermiştir. Bu karar süresinde davacılar vekili tarafından temyiz olunmakla; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava; hata, hile hukuksal nedenine dayanan tapu iptali isteğine ilişkindir. Taraflar kardeştir. Ortak miras bırakanları olan anneleri 1315 doğumlu Duran ile davalı olan kızı Emir Hatice arasında 27.2.1982 günü noterlik dairesinde düzenleme yoluyla yapılan sözleşmede, Duran maliki olduğu dava konusu taşınmazı ölünceye kadar bakıp gözetmek koşulu ile kızı Emir Hatice'ye temlik ettiği ve ferağ işleminin yapıması için de Salih'i özel vekil tayin eylediği, ölümünden sonra da vekaletinin geçerli olduğu yazılıdır. Temlik işlemi, adı geçen vekil aracılığı ile 8.6.1983 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
Davacılar, annelerinin yaşlı, kandırılmaya müsait olduğunu, davalının bundan yararlanarak annelerini hata ve hileye düşürüp noterlik dairesine götürdüğünü, müşavir tayin edilmesine rağmen görevini kötüye kullanarak kendi lehine temliki sağladığını, sonrada annesini kapı dışarı ettiği ileri sürmüşler ve davalı adına oluşan tapu kaydının iptalini ve payları oranında tescilini istemişlerdir.
Mahkemece, işlemlerin hukuksal biçimde yapıldığından söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Maddi vakıanın iyice anlaşılıp isabetel değerlendirilebilmesi için olaylar zincirinin halkalarına ait tarihlerin belirlenmesi zorunludur.
Yukarıda açıklandığı gibi, bakıp gözetme sözleşmesi ve özel vekil tayini işlemi noterlik dairesinde 27.2.1982 günü yapılmıştır. Davacılardan Şevket ayın gün yani 27.2.1982 tarihli dilekçesi ile Sulh Hukuk Mahkemesine başvurarak annesine vasi tayin edilmesini istemiştir. Bu tarihte davacı Şevket'in mi, yoksa davalı Emir Hatice'nin mi önce davrandığı anlaşılamıyorsa da annesine vasi tayin edilmek üzere mahkemeye başvurulduğunu öğrenen Emir Hatice'nin elini çabuk tutup o gün hasta annesini taksi şoförünün de yardımıyla arabaya bindirerek noterlik dairesine götürdüğü, okuma yazma bile bilmeyen annesiyle, ölümden sonrayı dahi kapsayacak biçimde hukuksal yönden tam bir sözleşme yaptığı tanık sözleriyle ortaya çıkmıştır. Nitekim Emir Hatice vaseyet davasına da hemen katılmış ve 4.10.1982 tarihli karala annesine (müşavir) tayin olunmuştur. Ortak miras bırakan Duran, müşavirinden hiçbir hukuki yardım görmeden 10.6.1983 günü ölmüştür. Oysa tapu dairesindeki temlik işlemi murisin ölümünden iki gün önce 8.6.1983 tarihinde davalı Emir Hatice tarafından tamamlanmış bulunmaktadır. Müşavir tayinini zorunlu kılan ve tıbbi bulgulara dayanan sağlık kurulu raporu 23.8.1982 tarihlidir. Duran'ın ne derece kandırılmaya elverişli olduğunun bilimsel delilidir.
Delillerin takdiri ve tartışmasına gelince; mahkemenin şekil yönünden sağlam ve dokunulmaz gördüğü sözleşme ve temlik işlemlerinin hata ve hile ile illetli olduğu kuşkusuzdur. Şöyle ki yasa koyucu her sözleşmenin, taraflaraait gerçek iradelerin yansıtmasını ve her halde "İyi niyete" dayanmasını, işlemlerin geçerliliği için ön şart olarak kabul etmiş ve MK.nun 2. maddesiyle bu temel hukuk ilkesini getirmiştir.
Bakıp gözetme sözleşmesinden, temlik işleminden çok evvel düzenlenen sağlık kurulu raporunda hastalıkları ve ruhi dengesizliği açıklanan ve o tarihte 83 yaşında bulunan ve davalının evinde ikamet eden Duran'ın maddeten ve manen güçsüz olan durumunu davalının bilmemesine olanak yoktur. Davalının raporla belirgin bu halinden davalının yararlandığı, onu hataya düşürdüğü kuşkusuzdur. Bütün bunlar bir yana bırakılsa bile, müşaviri tayin edildiği kişinin haklarını, davalı, korumak görevi ile sorumlu ve yükümlüdür. Müşavair Emir Hatice anasının hukukunu koruyacağı yerde müşavirlik müessesini kişisel çıkarı için çalıştırmış müşavirlik sıfatı ile taşınmazın satın alıcısı sıfatlarının bir kişide toplanamayacağını, menfaat çatışmasının meydana geldiğini mahkemeye bildirmemiş, müşavirlik görevinden istifa etmemiştir. İyi niyetli bir kişinin yeniden tayin edilecek müşavirle karşı karşıya gelmesine hiç değilse temlik işlemine ondan sonra girişmesi gerekirdi. Fakat davalının acelesi vardır. Anası ölüm döşeğine uzanmıştır. Her an ölümü beklemektedir. Böyle bir hastalıklı ihtiyarın ölümünden iki gün önce yaşamla olan bağlantılarının kopma dercesine geldiği hayatın herkesçe bilinen gerçekleri arasındadır.
Müşavir olduğu kişinin yararına değil, zararına elçabukluğu yapan kişinin, iyi niyet savunması ve müşavirlik görevini kötüye kullanmadığı asla kabul edilemez.
Ayrıca, davalının bakma borcunu yerine getirmesine karşılık temliki hak ettiği yolundaki düşünceler dahi, davalı tarafından anaya reva görülen olayları anlatan tanık sözleri ile çürüyüp gitmiştir.
SONUÇ : Miras bırakanın davalı tarafından hataya düşürüldüğü, iyi niyetli olmadığı, müşavirlik görevini kötüye kulandığı toplanan delillerle saptanmıştır. Bu durumda Borçlar Kanununun 31. maddesi gözetilerek iptal davasının kabul edilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet yoktur.
Davacıların tüm temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin harcın iadesine, 8.12.1986 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.