 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Ceza Dairesi
E: 1986/475
K: 1986/1214
T: 08.04.1986
DAVA : Nebi Altıntopu hedefte hata neticesi kasten öldürmekten ve bu arada seken saçmaların isabeti ile sultan Kuzucunun yaralanmasına sebebiyet vermekten saldırlgan sarhoşluktan ve izinsiz silah taşımaktan sanık olup mükerrir bulunan sanık Abdullah Bozoğlunun bozma üzerine yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne meskun mahalde silah atma suçundan dolayı açılan kamu davasının TCK.nun 102/5. maddesi gereğince ortadan kaldırılmasına ve şoför ehliyetnamesinin devamlı olarak geri alınmasına ilişkin ALAŞEHİR Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 5.11.1985 gün ve 100/138 sayılı hükmün sanık ile silahtan maada kısmı müdahiller, Sultan Kuzucu, Kadir Yoldaş, Türkan Gürsoy, Emine Altıntop ve Ahmet Kuzucu tarafından Yargıtayca incelenmesi istenilmiş sanık duruşmada da talep etmiş ve hüküm kısmen re'sen de temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğname ile Dairemize gönderilmekle sanık hakkında duruşmalı müdahillerin temyizi hakkında da duruşmalı olarak incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR : Delillerin toplanması ve sonra bunların ortaya konulması, hakimin muhakeme konusu olay hakkında bir fikir sahibi olması içindir.
Hakim teknik hukuk bilgilerinin dışında kalan, fakat kendi öğrenim seviyesinde olan bilgileri kullanmakla beraber uzmanlığı gerektirecek kadar derin bilgilerle olayı çözümlemek durumunda bu işi kendisi yapamaz. Bu gibi hallerde bilirkişiye başvurmak durumu ortaya çıkar (Nevzat Gürelli, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Bilirkişilik İst. 1967, Gürtan Demirer Bilirkişilik ve Uygulamadaki Sorunlar Ankara Baro dergisi 1967 Sy. 6. Sh. 1030-1036).
Bilirkişi düşüncesi delil değildir, delil hakkında bir açıkamadır. Bir başka deyimle delillerin değerlendirilmesi vasıtasıdır. Delil bilirkişinin incelemesi gerekli olan şeydir. Bilirkişi kendi incelemesine sunulan delili hakimmiş gibi değerlendiricektir. (C.Y.U.Y. 73). Bilirkişi düşüncesi ile hakim bağlı değildir. Hakim bilirkişinin de bilirkişisidir. (Kunter Ceza Muhakemesi Hukuku adlı eserinin 7. bası sayfa 436. No : 335, Öztekin Tosun Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri adlı kitabının cilt I, sayfa 787). Bilirkişinin görevi, teknik ve bilimsel alanda hakimi aydınlatmaktadır. Çünkü hakim, kendi teknik bilgisi ile delil muhtevasını tayin edemez.
Hakim, bir uyuşmazlığı çözerken, hangi hususlarda bir uzman yardımından fayadalanacağını kendisi takdir eder. Yasa kural olarak hakimi bu konuda serbest bırakmakla beraber, istisna olarak sanığın bilincinin (şuurunun) incelenmesi (C.Y. yasasının madde 74), ölünün adli muayenesi (C.Y,U. Yasasının md. 79) zehirlenme şühpesi halinde incelemeler (C.Y.U. Yasasının md. 83) kalpazanlık şüphesinde inceleme darphane tarafından yapılacağına ilişkin (C.Y.U. Yasasının md. 84) evrakta sahtecilik halinde inceleme (C.Y.U. Yasasının md. 85), tababet ve şuabatı sanatlarının tarzı icrası hakkında kanun, mesleklerin icrası bu yasa ile düzenlenen kişilerin sanatlarının icrasında işledikleri suçlarda yüksek sağlık şurasına başvurmayı (md. 75), sanığın işlediği suçun farik ve mümeyyizi olup olmadığına ilişkin belli bir ilmi ve tekniği ilgilendiren özel bir bilgiyi gerektiren incelemeler halinde hakimi bilirkişi tayininde zorunlu tutmaktadır.
Kural olarak bilirkişinin tayini hakime aittir. (C.Y.U.Y. md. 66/I), gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısında bu yetkiye haizdir. (C.Y.U.Y. md. 66/2), belli hususlarda bilirkişilik yapacakları yasa ile gösterilmiş kişiler ve kurumlar resmi bilirkişilerdir. Bir yerde resmi bilirkişi varsa incelemenin onun tarafından yapılmasında zorunluluk vardır. (C.Y.U.Y. Md. 66)3).
Resmi bilirkişiler çekinmeye yasaklık gibi sebepler yoksa bilirkişiliği kabul zorundadırlar (CY.U.Y. md. 68). Adli Tıp Kurumu 2659 sayılı yasanın I. maddesinde belirlendiği gibi "Adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere kurulmuş bir resmi kurumdur" Mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen Adli Tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlüdürler (2659 sayılı yasanın Md. 2).
Her türlü delille karşı karşıya olan hakime muhtevanın tayininde yardımcı olmak ve onu inandırmak durumundadır. Çünkü vicdanı ile karşı karşıya kalarak son hükmü verecek odur. Adli Tıp kurumu Genel kurulunun görevlerini düzenleyen 2659 sayılı yasanın 15. maddesinin "a" bendinde öngörülen ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilipde mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklarca mahiyeti itibariyle kanaat verici netilikte bulunmayan ve Adli Tıp Genel Kurulunda görülmesine lüzum görülen işlere bakılacağına ilişkin hükümde başka türlü yoruma yer vermeyecek kadar açıktır. Burada kanaat verici nitelikte olmadığına karar vercek kişi hakimdir. Hakim hangi husus hakkında görüş istemiş ise onun açıklanması dışında kanaat verici bulnumadığı yolunda ayrıntılı gerekçe göstermek zorunda değildir. Kaldı ki Manisa Ruh sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi ve adli tıp kurumu gözlem dairesinin raporları ile bunlara mübayin 4. İhtisas Kurulunun raporlarında gerekçeler açıkca gösterilmiştir. Böyle bir zorunluluk yargılamanın amacına uygun düşmez, nitekim T. Cumhuriyeti Anayasasının 138. maddesi hakimin yargılama çalışmaları ile ilgili olarak ona hiç bir organ, makam merci veya kişi emir ve talimat veremez, genelgeler gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz ve çalışmalarını engelleyemez, hükmünü getirmiştir. Bu nedenlerle bazı dosyalarda rastlanan Adalet Bakanlığının mahkemelerin ve savcılıkların adli tıp kurumu ile ilişkilerini açıklayıcı ve yol gösterici nitelikteki genelgesi ile adli tıp kurumunun içtihat adı altındaki yargının etkinliği azaltıcı ve geciktirici vasfı ağır kararının hiçbir hukuki değeri ve bağlayıcılığı olamaz. Adam öldürmek gibi çok önemli ve ağır bir suçtan yargılanan saığın hukuki durumunu çok yakından ilgilendiren bir konuda, Manisa ruh Sağılığı ve Hastalıkları Hastanesi ile, Adli Tıp Kurumu Gözlem dairesinin raporlarında sanığın T.C. Yasasının 46. maddesi anlamında akıl hastası oludğu belirtilmişken, 4. İhtisas Kurulunun 10 Aralık 1984 gün ve 27742/4727 sayılı raporunda herhangi bir akıl hastalığı veya zeka geriliği içinde bulunmadığı, ceza ehliyetinin tam olduğunun bildirilmesinin kanaat verici olduğunun kabulüne imkan yoktur. Tereddütlerin giderilmesi bakımından Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun görüşünün alınması elzemdir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.5.1985 gün ve 3266/2702, 24.12.1984 gün ve I/495-474, 30.9.1985 gün ve I/223-489 sayılı kararlarıda bu düşüncemizi doğruladığı gibi, emsal bir olayda Adli Tıp kurumu Gözlem Dairesinin 31.5.1983 gün ve 278/361 sayılı kararında sanığın T.C. Yasasının 46 ve 47. maddelerinden istifadesine mahal olmadığı belirlenmiş iken 4. İhtisas Kurulunun 10 Ekim 1984 gün ve 27474/3524 sayılı kararında T.C. Yasasının 47. maddesinden asgari derecede istifade edeceğinin uygun olacağı mütalaa edilmesi ile Uşak Ağır Ceza Mahkemesinin 14.11.1984 gün ve 1985/154 esas sayılı başvuru üzerine Adli Tıp Genel Kurulu 15 Mart 1985 gün ve 26692/17 sayılı kararı ile sanığın akıl hastalığına musap olmadığı, halen ve suç anında cezai ehliyetinin tam olduğu T.C. Yasasının 46 veya 47. maddelerinden istifadesine mahal olmadığına karar vermek suretiyle gözlem dairesi ile 4. İhtisas kurulu arasındaki görüş aykırılığında, 4. İhtisas Kurulunun kararını kaldırmak suretiyle olayın aydınlanmasına yardımcı olmuştur. Bu emsalde görülüyor ki, 4. İhtisas Kurulunun kararının kesinliği söz konusu olamaz.
SONUÇ : Gösterilen sebeplerle yasaya aykırı görülen hükmün BOZULMASINA, adli tıp kurumu başkanı Prof. Şemsi Gökün pek çok dosyada görülen ve tevali eden yargılamayı geciktirici ve etkinliği azaltıcı nitelikteki tutum ve davranışından dolayı tutanak ve yazışma örnekleri eklenerek hakkında adli soruşturma açılması için İstanbul Cumhuriyet Savcılığı nezdinde suç duyurusunda bulunulmasına tebliğnamedeki düşünce gibi 8.4.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi.