 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E:1986/955
K:1987/9379
T:31.12.1987
* ORMAN SINIRLAMASINA İTİRAZ
ÖZET:Orman sınırları içersinde kalan veya orman dışına çıkartılan alanlarda tapulu yerlerle iskan suretiyle veya toprak dağıtımı [tevzii] yoluyla verilen yerler, işlemleri tamamlanmamış olsa bile başka bir koşul aranmadan hak sahipleri adına tespit ve tescil edilir.
(3402 s. Kadastro K. m. 45)
(6830 s. OK. m. 2/B)
Davacı tarafından, davalılar aleyhine 25.10.1985 gününde verilen dilekçe, ile Orman tahdidine itiraz edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın .reddine dair verilen 8.9.1986 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle süresinde, olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek, gereği düşünüldü:
Dava, 6831 sayılı Orman Kanununun 2. maddesi uygulanarak niteliğini kaybettiğinden dolayı Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yer için tapu kaydına dayanarak Orman Kadastro Komisyonu kararının iptali ile davacı adına tescili isteğine ilişkindir. Mahkemece, Hazine adına olan çıkarma işleminde bir usulsüzlük bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak karardan sonra VO 9.10.1987 günü yürürlüğe girmiş bulunan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 45. maddesinin üçüncü fıkrası, orman sınırları içerisinde kalan veya orman dışına çıkarılan alanlarda tapulu yerlerin başka bir şart aranmadan hak sahipleri adına tesbit ve tescil edileceği hükmünü getirmiş ve hemen bir sonraki fıkrasında 6831 sayılı Orman Kanununun değişik 2. maddesinin (B) bendinin uygulanmasında bu madde hükmünün tatbik edileceği belirlenmiştir. Sözü edilen kanun hükmünün eldeki davada da gözetilerek bir sonuca varılması gerekir.
Sonuç: Temyiz itirazlarının yukarıda gösterilen nedenle kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine, 31.12.1987 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı, 2896 sayılı Yasa gereği işlem yapan komisyonun, kendisine ait taşınmazı orman dışına çıkarırken, Hazine adına çıkardığını, oysa kendi adına çıkarılması gerektiğini ileri sürerek komisyon kararına itiraz etmiştir.
Yerel mahkeme, 1945 yılında 4785 sayılı Yasa ile kamulaştırılan ve orman tahdidi içine alınan taşınmazın, 2896 sayılı Yasa ile tahdit dışına çıkarılırken Hazine adına çıkarılmasının doğru ve yasaya uygun bir işlem olduğunu vurgulayarak davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının temyizi üzerine, dairemizde çoğunluk, 3402 sayılı Yasanın 45. maddesinin 3. fıkrası gereğince, dışarı çıkarılan tapulu taşınmazların sahipleri adına çıkarılması gerektiğini belirterek kararın bozulması düşüncesini benimsemiş ise de, bu maddenin Anayasaya aykırı olduğu inancı ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Şöyleki: a - 18.10.1982 tarih, 2709 sayılı Anayasanın 169 ve 170. maddeleri aynen şöyledir.
Md 169: (Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerine yeni Orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet Ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanununa göre Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrib edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz, münhasıran Orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz, Ormanları yakmak ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.
Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen aksine tarım alanlarına dönüştürülmesine kesin yarar olduğu tesbit edilen yerler ile 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tesbit edilen araziler şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında Orman sınırlarında daraltma yapılamaz).
Md: 170: (Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımlarından, Ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerle, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından Orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tesbiti ve orman dışına çıkartılması, orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi İçin Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir.
Devlet bu halkın işletme araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı tedbirleri alır. Orman içinden nakledilen köyler halkına ait araziler devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır).
Şimdi, Anayasanın bu iki maddesinin yanında, olayımızda uygulanması yoluna gidilen 3402 sayılı Yasanın 45. maddesini de ele alıp değerlendirme ve karşılaştırmasını yapmak gerekir. 21.6.1977 tarih ve 3402 sayılı Yasanın 45. maddesi şöyledir (Orman içinde ve dışındaki taşınmaz mallarda iktisap):
Md: 45: Orman dışına çıkarılmış ve çıkarılacak yerlerde, değişik 6831 sayılı Orman Kanununun 2. maddesinin (B) bendinde belirtilen şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim sahaları ile tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (Antep fıstığı) gibi tarım arazileri 31.12.1981 tarihinden önceki vergi kaydı veya geçerli bir belgeye dayanmak şartıyla 14. maddeye göre zilyetleri adına tesbit edilir. Zilyetlik müddeti 31.12.1081 tarihinden geriye doğru hesaplanır.
6831 sayılı Orman Kanunu veya ek ve değişikliklerine göre, Orman Kadastrosu yapılarak evvelce Hazine adına tespit veya tescil edilmiş yerlerde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.
Orman sınırları içerisinde kalan veya orman dışına çıkarılan alanlarda tapulu yerlerle iskan suretiyle veya toprak tevzii yoluyla verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi başka bir şart aranmadan hak sahipleri adına tesbit ve tescil edilir.
6831 sayılı Orman Kanununun değişik 2. maddesinin (Bi bendinin uygulanmasında bu madde hükmü tatbik edilir.
2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu gereğince belirtilen turizm alanlarında Orman Kanunları hükümlerine göre tahsis edilen yerlerde ve imar planlarının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallar hakkında yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanmaz).
Yukarıya aynen aldığım Anayasanın 169 ve 170. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi, zorunludur. Bu iki madde ormanların korunması ve dışarı çıkarma işlemlerinin hangi amaçla, nasıl ve niçin yapılması gerektiğini vurgulamaktadır. Dolayısıyla 169. madde tek başına değil, bunu tamamlayan 170. madde ile birlikte ele alınmalıdır. Şimdi, 169. ;nd. ormanların, Devletçe korunup kollanması gerektiğini, ormanların zilyetlik yolu ile kazanılamayacağını, özel mülke dönüşmeyeceğini, yanan ormanların dahi yeniden ağaçlandırılıp yine ormana kazandırılacağını, bu gibi yerlerde başka türlü tarım ve hayvancılık yapılamayacağını, belirtmiş, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman. niteliğini tam olarak kaybetmiş olup tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tesbit edilen araziler şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında orman sınırlarında daraltma yapılamayacağını vurgulamış fakat (orman sınırları dışına çıkarma şeklinde bir hüküm getirmemiştir.
Bunu takibeden 170. madde birinci fıkrasında ise (ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımlarından ,orman gözetilmesi ve işletilmesinde, Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerle 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tesbite ve orman dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir) denilmiştir.
Dışarı çıkarına konusuna değinen bu maddeyi incelediğimizde dışarı çıkarma işleminin, bir amaca yönelik olduğu anlaşılır. Bu amaç 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmiş orman kesimlerinin Devlet eliyle ihya edilmesi ve orman köylüsünün bu kesimlerden yararlanmasının belli bir düzen içinde sağlaması ve bunu sağlayacak yasaların yapılmasıdır.
Yoksa orman niteliğini kaybetmiş kesimlerin şahıslara dağıtılması amaçlanmamıştır.
Anayasa, açık ve kesin şekilde ormanların zilyetlikle kazanılamayacağını ve özel mülk olamayacağını vurgulamıştır. Buna rağmen 3402 sayılı Yasanın 45. maddesi (bilim ve fen bakımından 31.12.1981'den önce orman niteliğini yitiren orman kesimlerinin zilyetlerine bırakılacağını orman sınırları içinde ve dışındaki tapulu yerlerinde sahiplerine tescil edileceğini kabul ederek, anayasa ile açıkça çelişik bir durum yaratmıştır.
Oysa Anayasada; yukarıda açıkladığım gibi, orman niteliğini yitiren kesimlerin, Devletçe ihya edilip, orman köylüsünün yararlanmasını sağlayacak biçimde, belli bir düzen içinde ve genel bir uygulama yoluyla bu işi düzenleyecek yasaların çıkarılması emredilmiştir. Yoksa doğrudan bu tür yerlerin sahiplerine geri verilmesi amaçlanmamıştır.
Kaldı ki 1945 yılında yürürlüğe giren 4785 sayılı Yasa ile (özel-genel) tüm ormanlar devletleştirilmiştir. Bu yasaya göre devletleştirilen taşınmazlar Devletin malı olmuştur. Bu tür taşınmazlar zamanla orman niteliğini kaybetse dahi orman dışına çıkarılırken, Hazineye bırakılması gerekir. Kamulaştırma sonucu Devlete geçen taşınmazların, şahıslara iadesi düşünülemez.
Bu düşüncemizi destekleyen ve halen var olan iptal edilmemiş olan orman yasalarımıza da değinmek gerekir.
Şöyle ki: 23.9.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2896 sayılı Yasanın 2. maddesi ve en son 5.6.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3302 sayılı Yasanın 1. maddesi, 6831 sayılı Yasanın 2. maddesini değiştirmiş ve şu hükmü getirmiştir:
3302 S. Yasa Madde: 1 - 6831 sayılı Osman Kanununun 2. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde:2 - Orman sayılan yerlerden:
A - Öncelikle orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen yerleştirilmesi maksadıyla orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tesbit edilen yerler ile halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makilerle örtülü yerlerden tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar Olduğu tespit edilen yerler.
B - 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinilk, fındıklık, fıstıklık (antep ve çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tesbit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları orman sınırları dışına çıkarılır.
Orman sınırları dışına çıkartılan bu yerler DEVLETE AİT İSE HAZİNE ADINA hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ise bu müesseseler adına, hususi orman ise sahipleri adına orman sınırları dışına çıkarılır. Uygulama kesinleştikten sonra tapuda kesin tashih ve tescil işlemi yapılır.
Bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma yapılamaz.
Bu madde hükümleri; muhafaza ormanı, milli park olarak ayrılan, izin ve irtifak hakkı tesis edilen ormanlık alanlarda ve 3. madde ile orman rejimi içine alınan yerlerde bu niteliklerin devamı süresince, yanan orman sahalarında ise hiçbir şekilde uygulanmaz.
Yukarıya aldığını 3302 sayılı Orman Yasasının 1. maddesi; (dışarı çıkarılması gereken taşınmazlar Devlete ait ise Hazine adına çıkarılır) demek suretiyle Devletçe, 4785 sayılı Yasa gereği devletleştirilmiş, Devlete geçmiş taşınmazların dışarı çıkarılması gerektiğinde Hazine adına çıkarılacağını açıkça belirtilmiştir.
Bir tarafta ormanı koruyan ve gözeten halen var olan orman yasaları diğer tarafta 3402 sayılı Kadastro Yasası içine yerleştirilmiş ve Anayasaya aykırı 45. maddenin varlığı, işte bu yasalar birlikte düşünüldüğünde, çelişki açıkça ortaya çıkmaktadır.
3402 sayılı Yasanın 48. maddesi kaldırılan kanun ve hükümleri belirlemiştir. Şöyleki;
Kaldırılan kanun ve hükümler:
Md: 48: 15 Aralık 1934 Tarih ve 2813 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu 28 Haziran 1966 Tarih ve 766 sayılı Tapulama kanunu ile 19 Temmuz 1972 Tarih ve 1617 sayılı Tarım Reformu Ön tedbirler Kanununun 20. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Diğer kanunların 2613 ve 766 sayılı Kanunlara yaptığı atıflar bu kanunun ilgili hükümlerine yapılmış sayılır.
Bu madde orman yasalarını veya herhangi bir hükmünü doğrudan iptal etmemiştir. O halde orman yasaları ayrı bir bulun ve ayrı bir kurum olarak varlığını sürdürmektedir. Kaldı ki var olan orman yasalarının hepsi ormanların korunmasını amaçlamış ve orman rejimi dışına çıkarılması gereken kesimlerde Devlete ait ormanların Hazine adına çıkarılacağını kabul etmiştir. Gerek 2613 ve gerekse 766 sayılı Yasalar ormanların tesbit dışı bırakılıp kendi mevzuatı içinde halledilmesini öngörmüştür. 0 halde ormanların tesbitinden, tesciline kadar korunması, işletilmesi konularının tamamını içeren orman yasaları mevcut ve uygulanmakta iken Kadastro Yasası içine konulan diğer yasalara ve Anayasaya ters düşen 45. madde ile orman sorunlarının çözümü ve ormanlarla ilgili hüküm kurulması olanaksızdır.
3402 sayılı Yasanın 45. maddesine göre hüküm kurulması ve bu hükümlerin Yargıtay'ca incelenip sonuçlandırılması değindiğim nedenlerle hem mevcut orman yasalarına ve bu yasaların içerdiği ormanların korunması, gözetimi ve denetimi ile ilgili espriye, hemde Anayasanın 169 ve 170. maddelerine aykırı sonuçlar doğuracaktır.
Ormanlar ülkenin milli serveti ve geleceğidir. Zilyetlikle kazanılamaz tapulu yerler dahi olsa 4785 sayılı Yasa ile devletleştirilmiştir. Şahıslara iade edilemez, orman rejimi dışına çıkarılması gerekiyorsa Hazineye bırakılmalıdır. Bu düşüncelerin ışığı altında yerel mahkemenin 2896 sayılı Yasa gereği yapılan işlem sonucu, taşınmazın Hazine adına çıkarılmış olmasını doğru gören kararının yerinde ve Anayasa ile orman yasalarına uygun olduğu kanısındayım.
Aksine görüşle 3402 sayılı Yasanın 45. maddesi çerçevesi içinde düşünülerek kararın bozulması yolundaki düşünceye katılma olanağı yoktur. Zira açıkladığım nedenlerle 3402 sayılı Yasanın 45. maddesi Anayasanın 169 ve 170. maddelerine aykırıdır.
Bu aykırılık giderilmeden verilecek kararlar düzeltilmesi olanağı sonuçları beraberinde getirecek ve hukukun üstünlüğüne, adalete aykırı olacaktır. Anayasaya aykırı yasaların uygulanması, belki şekil olarak hukuka uygun olacak fakat adalete ters düşecektir.
Oysa aslolan adaletin gerçekleşmesidir.
Anayasanın 152. maddesi: (Bir davaya bakmakta olan mahkeme uygulanacak bir kanun veya kanunun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anyasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemenin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır) dernektedir. Yargıtay, yüksek mahkeme olarak Anayasanın verdiği bu hakkı kullanmalıdır.
Bu durumda 3402 sayılı Yasanın 45. maddesinin Anayasaya aykırılığı gözönüne alınarak iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulması ve sonucunun beklenmesi gerektiği kanısı ile, çoğunluğun 45. maddeye dayanarak yerel mahkeme hükmünün bozulması yolundaki düşünce ve kararına karşıyım.