 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E:1986/7716
K:1987/1288
T:17.02.1987
* ORMAN SINIRLAMASI
* İŞLEMİN İPTALİ
ÖZET : Tapu ve mahkeme kararı ile orman idaresinin yazıları ve orman bilirkişi kurulunun mütalaası uyarınca orman olmayıp, özel mülkiyet konusu bulunduğu anlaşılan taşınmaz, yasal koşullar gerçekleşmedikçe kadastro komisyonunun işlemleri ile malikinin elinden alınarak orman sınırları içine katılamaz.
(6831 s. OK m. 10, 11)
Davacı Fatma vekili tarafından, davalı Orman Genel Müdürlüğü aleyhine 7.9.1983 gününde verilen dilekçe ile .1 numaralı Orman tahdit Komisyonunun tahdit işleminin iptali ile davalı idarenin 10 pafta 54 ada 26 parsel sayılı taşınmaza müdahale ve muarazasının önlenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda, davanın kabulüne dair verilen 16.6.1986 günlü hükmün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı Orman Genel Müdürlüğü vekili tarafından istenilmekle; dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek, gereği düşünüldü
Bir nolu Orman Kadastro Komisyonuna bağlı 3 numaralı Ekip, 138.1979 gün ve 47, 48 sayılı tutanaklarla Burgaz Ada'da kain ve tapunun 10 pafta, 54 ada, 26 parsel sayısında kayıtlı, bahçeli kargir apartman vasfındaki taşınmazı orman sınırı içine almış ve tahdidini ona göre yapmıştır. Bunu öğrenen tapu maliki Fatma, 11.9.1979 günlü dilekçe ile 1 nolu Orman Kadastro Komisyonu Başkanlığı'na başvurmuştur. Bu dilekçesinde aynen (Ekte sunduğum belgeleri ekip çalışmasının yapılmasını rica ederim) demiş, gerek Burgaz Adası'ndaki, gerekse kışın oturduğu adreslerini belirtmiştir. Dilekçenin altına kayda maları .anında yetiştiremediği için yerine ve binanın hakkında verilen karara etkili olamadım. Belgelerin gözden geçirilerek gerekli iş havale tarihi olan 13.9.1979 yazıldıktan sonra (itirazlar tetkik edilirken görüşülecek) şerhi verilip bu şerhi veren tarafından imzalanmıştır. Dilekçeye tapu ve çapın eklendiği anlaşılmaktadır.
1 - Öncelikle bu dilekçenin mahiyeti üzerinde durmak .gerekmiştir. Olay tarihindeki 6831 sayılı Kanunun 10. maddesinde ekip tutanağı üzerine yapılacak işlemler ve bunların asılmak suretiyle ilanı hususları ifade edildikten sonra '(bu ilanda, köy veya beldenin sınırları içindeki orman olarak belirtilen yerlerde mülkiyet iddiasında bulunanların ve, tutanak münderecatına razı olmayanların askı tarihinden itibaren' 30 gün içinde sahip bulundukları her nevi belgelerle birlikte Komisyon Başkanlığına başvurmaları açıklanır) denmiştir. Olayımızda davacı, belgelerini ekip çalışması sırasında yetiştiremediği için ekibin kendi aleyhindeki kararına etkili olamadığını ifade ile Komisyon Başkanlığına belgeleriyle başvurmuş ve belgelerinin gözden' geçirilerek gereğinin yapılmasını istemiştir. Görülüyor ki; davacı, tapu ve çapını ibraz ederek ve tutanak münderecatına razı olmadığını belirterek kanunun açık metnine uygun biçimde hareket etmiştir. Böyle bir başvurunun itiraz olduğu aynı maddenin müteakip fıkrasında açıkça yazılı olup Komisyon Başkanlığı da nitekim dilekçenin altına o yolda şerh vermiştir. Bu dilekçe ve ekleri mülkiyet iddiasını 've ekip tutanağına razı olunmadığını ifade etmiyorsa neyi ifade ettiğini, niçin verildiğini anmak mümkün değildir, (itiraz) kelimesinin kullanılmamış olması dilekçeye başka anlam verilmesine neden teşkil etmez. Yasa koyucu bile 10. maddenin 5. fıkrasında (... her nevi belgelerle birlikte Komisyon Başkanlığına başvurmaları açıklanır) dedikten hemen sonra 6. fıkraya (Komisyonlar bu itirazları belgeler ile birlikte arazi üzerinde incelerler) cümlesiyle başlamiştir. O halde, Yasa koyucunun ve bizzat davacının amacı ile bağdaşmayacak, kanunun lafzı ve ruhiyle birlikte yorumu kuralına ters düşecek bir nitelendirmenin kabulü olanaksızdır.
2 - Komisyon Başkanlığınca (bu dilekçe alındıktan sonra yapılacak iş yine 10. maddenin 6. fıkrasında açıklanmıştır. Sözü edilen fıkrada (komisyonlar bu itirazları belgeler ile birlikte arazi üzerinde incelerler. Kadastro Komisyonları, başkan veya vekili ve hukukçu üye bulunmak şartiyle çoğunluk ile toplanıp karar verebilir. Oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu taraf ekseriyet teşkil etmiş sayılır) denmiş ve 7. fıkrada da (bu kararlar ilgili tutanak defterlerine yazılır ve altı imza edilir. Arazide de gerekli düzeltme yapılır. Komisyonca itirazlı işler içine alınan kararlar Komisyon Başkanlığı tarafından bir hafta içinde bu maddenin 3. fıkrası uyarınca ilan olunur) hükmüne yer verilmiştir.
Mahkemece davacının dilekçesi ve eki belgeler gönderilerek vaki soru üzerine alınan 11.11.1985 gönlü karşılık yazıda (bu dilekçe ile ilgili olarak 1 nolu Orman Kadastro Komisyonu tarafından yapılmış herhangi bir işleme mevcut belgeler arasında rastlanılmamıştır) denmiştir. (itirazlar , tetkik edilirken görüşülecek) şerhine rağmen Komisyonca hiçbir işleme tabi tutulmayan ve özellikle 10. maddenin 6 ve 7. fıkralarında belirtildiği üzere inceleme konusu yapılmayan bir dilekçe varken sanki ekip tutanağına itiraz edilmemişçesine ve sanki Komisyonca sözü edilen fıkralar uyarınca inceleme yapılıp Komisyonca bir karar verilmiş ve bu karara karşı süresinde dava açılmamışcasına durumun mütalaa edilmesi hukuken kabul edilebilecek bir husus değildir.
3 - Anılan Kanunun 11. maddesinin ilk fıkrasının ilk cümlesinde (Orman Kadastro ekiplerince düzenlenen tutanakların ve Orman Kadastro Komisyonunca verilen kararların askı suretiyle ilanı ilgililere şahsen tebliğ hükmündedir) dendikten sonra (ancak) sözcüğü ile başlayan ikinci cümlede (ekiplerin sınırlama çalışmaları sırasında sahibi, kanuni mümessili veya vekili hazır bulunmayan taşınmaz mallar sınırlama tutanağında orman sınırları içinde gösterilmiş ve Komisyon Başkanlığına da 30 günlük süre içinde itiraz edilmemiş ise, bu gibi taşınmaz malların bilirkişi beyanına göre tutanağa adı yazılan ilgililerme mahkemeye müracaatla itiraz davası açabilecekleri, Komisyon Başkanlığınca Tebligat Kanununda belirtilen esaslar dahilinde tebliğ olunur) sözlerine yer verilmiştir. Görülüyor ki, (ancak) Sözcüğü ile başlayan ikinci cümle sadece ekip çalışması sırasında hazır bulunmayan, ekip tutanağına süresinde itiraz etmeyen ve bununla beraber tutanakta adı geçen kişilere Tebligat Kanunu uyarınca tebligata ilişkindir. Ekip tutanağına süresinde itiraz edilince tutanak bağlayıcılığını yitirir. itiraza uğramış tutanağın buna rağmen o haliyle askıya çıkarılması hiçbir değer taşımaz. Zira, itiraz üzerine yukarda değinilen 10. maddenin 6 ve 7. fıkraları uyarınca Komisyon gerekli incelemeyi yapıp bir karar vermek zorundadır. İtiraza uğramış bir tutanağın hiçbir bağlayıcı yönü olamayacağı cihetle yukarda işaret edilen ikinci cümleye yanlış anlam verilerek (itiraz eden kişiye tebligat gerekmez. Askı suretiyle ilan şahsen tebliğ hükmünde olduğuna ,ve ekip tutanağının ilanından itibaren bir yıl içinde dava açılmadığına göre dava hakkı düşmüştür) şeklinde bir 'sonuca varılamaz. Böyle bir sonuca yarma, itirazı ve itiraz üzerine Komisyona yasa ile verilen görevleri hiçe saymak demek olur. 10. madde ve bu maddenin 6, 7, 8. fıkraları ii. maddenin ilk fıkrasının ilk cümlesi, ayni maddenin 2. fıkrası dikkate alınmadan ve Komisyonca bir karar verilmeden yapılan ilanların hak düşürücü süreye başlangıç kabulü olanaksızdır. Ekip tutanağına karşı yasada belirtilen sürede ve yasal koşullar içinde Komisyon Başkanlığına başvuran kişinin Komisyonca inceleme yapılıp bir karar verilmesini beklerken dilekçesi hiçbir işleme tabi tutulmayarak aleyhindeki tahdide karşı bir yıl içinde dava açılmadı gerekçesiyle davasının reddi tüm hukuk kurallarına aykırı düşer. Komisyonca itiraz üzerine inceleme yapılıp bir karar verilmedikçe ve işte bu karar ilan edilmedikçe dava süresi başlamaz. Başlamayan bir sürenin geçmesi de söz konusu olamaz. 10. maddenin ilk fıkrasının bir bakıma mefhumu muhalifi sayılabilecek bir düşünce ile (davacının ekip tutanağında adı geçmediğine, kendisine bu itibarla Tebligat Kanunu uyarınca tebliğ gerekmediğine, ilandan itibaren de bir yıl içinde dava açılmadığına göre hak düşürücü. süre geçmiştir) denemez.
4 Ekip tutanağına karşı süresinde itiraz etmeyen ve tutanakta adı geçmeyen kişiler yönünden askı suretiyle yapılan ilanın dava süresine başlangıç teşkil edeceği, bu süre geçirildikten sonra gazete ile yapılan ilanın dava hakkı vermeyeceği tartışmasızdır. Olayımızda, ekip tutanağına itiraz ve bu konuda Komisyonca bir karar verilmeyişi bahse mevzu olduğundan diğer Yargıtay Kararları emsal gösterilemez.
Dairemizin 4.11.1986 gün ve 4027/6760 sayılı kararı benzer bir olayda, aksi doğrultuda çıkmış ise de, kararlarda istikrar düşüncesi, hata ısrarın mazeret ve gerekçesi olamaz.
Bu açıklamalar karşısında mahkemece davanın süresinde olduğunun kabulü usül ve yasaya uygun ve yerindedir.
İşin esasına gelince: Davacı, taşınmazın kayden malikidir. Tapu şubat 1325 tarih 58 nodan gelmektedir 3116 sayılı Kanuna göre yapılan tahdid sırasında eski malik ile Orman idaresi ve Hazine arasında görülen dava sonunda; Hazine ve Orman idaresinin senet (tapu) iptali davasının reddine, taşınmazın orman sınırı dışına çıkarılmasına ve Devlet ormanı olmayan bu yere vaki müdahalenin menine İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce 4.7.1944 tarih 1944/ 312-398 sayı ile karar verilmiş ve hüküm Yargıtay'ca onanmıştır. Bu defa eldeki dava zımnında mahkemece yapılan keşif sonucu herbiri Orman Yüksek Mühendisi, Orman Fakültesi'nde Doçent Dr. olarak Öğretim görevlisi bulunan üç kişilik uzman bilirkişi kurulundan alınan rapor ve ek raporlarla dava konusu taşınmazın 1946 hava fotoğraflarında da orman görünmediği, orman sayılan yerlerden olmadığı gerekçeleri de gösterilmek suretiyle belirtilmiştir. Davacı tapulu taşınmazına bina inşa edeceği sırada Orman idaresine başvurmuş ve Orman İdaresince bu yerin orman olmadığı ifade edilerek bina inşasında sakınca bulunmadığı 1952 yılında davacıya bildirilmiştir Böylece, tapu ile, mahkeme kararı İle, Orman İdaresinin yazısı İle, uzman bilirkişi kurulu mütalaası ile orman olmadığı ve özel mülkiyet konusu bulunduğu anlaşılan dava konusu taşınmaz yasal koşullar gerçekleşmedikçe Kadastro Komisyonunun gelişi güzel işlem!eriyle malikin elinden alınıp orman sınırı içine katılamaz. Bu itibarla, mahkemece esas hakkında verilen karar da doğrudur.
Şu halde, Orman Genel Müdürlüğünün tüm temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanması gerekmiştir.
Sonuç : Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usül ve yasaya uygun olan hükmün (ONANMASINA), 6831 sayılı Kanunun 11. maddesi uyarınca barca mahal olmadığına, 6500 lira duruşma vekalet ücretinin davalı Orman Genel Müdürlüğünden alınarak davacı Fatma'ya ödenmesine, 17.2.1987 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI (I)
Davacı, 26 parsel sayılı taşınmazın kendisine ait olduğunun ve orman olmadığını ileri sürerek orman tahdit komisyonunun, orman sayan kararının iptalini ve davalı yönetimin elatmasının önlenmesini istemiştir.
Yerel mahkeme davayı kabul etmiş, davalı yönetim hükmü temyiz etmiştir.
Dairemizde çoğunluk görüşü hükmün onanması yolunda ise de, bu düşünceye katılma olanağı yoktur.
Şöyle ki a - Orman Kadastro ekibi ilk tesbitini belirleyen tutanağını 13.8.1979 tarihinde düzenlemiş 165.1980 günü ilan etmiştir Bu dilekçenin verildiği 13.9.1979 tarihinde ekip kararı ilan edilmemiştir. İlan edilmemiş bir karara karşı nasıl itiraz edilecekdir ve bu dilekçe itiraz dilekçesi olarak nasıl kabul edilecek. Ortada bir karar yoktur ki itiraz edilen. Bu dilekçenin itiraz dilekçesi sayılmasını ve kabulünü sağlayacak hiç bir yasal dayanak yoktur. Yine bu dilekçeyi, itiraz dilekçesi saymak ne Orman Yasası ne hukuk ölçüleri içinde düşünülebilecek bir durum değildir.
b - Orman Tahdit Komisyonu Başkanlığı 6831 sayılı Yasanın 1744 sayılı Yasa ile değişik 11. maddesi uyarılıca tahdit sonucunu gösteren karar tutanağını 239.1981 günlü askıya çıkararak ilan etmiştir.
c - Davacı, 11.9.1979 tarihli dilekçesini 13.9.1979 günü vermiş ve bu dilekçede (ekip çalışmasına yetişemediğini belirterek bazı belgeler sunduğunu) bildirmiş ve ortada bir karar bulunmadığı için itiraz niteliğinde hiç bir açıklama yapmamıştır. Burada önemli nokta şudur Dilekçe; ekip çalışması bitmeden, karar ilan edilmeden verilmiştir. İtiraz niteliğinde bir dilekçe sayılamaz. Komisyon kararı ise 23.9.1981'de askıya çıkarılmış olup bu tarihten sonra verilmiş bir itiraz dilekçesi yine mevcut Olmadığına göre demek ki askı ilanına karşı süresi de yapılmış yasal bir itiraz ve dava mevcut değildir.
ç - Bu dava 7.9.1983 günü açılmıştır. 6831 sayılı Yasanın 1744 sayılı Yasa ile değişik 11. maddesi aynen şöyledir; (Orman kadastro ekiplerince düzenlenen tutanakların ve orman kadastro komisyonunca verilen kararların askı suretiyle ilanı ilgililere şahsen tebliğ hükmündedir. Ancak ekiplerin sınırlama çalışmaları sırasında sahibi, kanunu müntessili veya vekili hazır bulunmayan taşınmaz mallar sınırlama tutanağında orman sınırları içinde gösterilmiş ve komisyon başkanlığına da 30 günlük süre içinde itiraz edilmemiş ise bu gibi taşınmaz malların bilirkişi beyanına göre tutanağa adı yazılan ilgililerine mahkemeye müracaatla itiraz davası açabilecekleri komisyon başkanlığınca Tebligat Kanununda belirtilen esaslar dahilinde tebliğ olunur. Tutanak veya kararda adı geçmeyen ilgililer ile, ekiplerce düzenlenen tutanaklara komisyon başkanlığı nezdinde itirazda bulunmayanlar ilk askı tarihinden itirazda bulunanlar ikinci aslı tarihinden, Tebligat Kanununa göre kendilerine tebligat yapılanlar tebliğ tarihinden itibaren 1 yıl içinde görevli ve yetkili Adliye Mahkemelerine müracaatla itiraz edebilirler. Bu itiraz her türlü harç ve resimden muafdır. Bu müddet içinde itiraz vukubulmaz ise komisyon kararı katileşir. İlan tutanaklarında ve tebliğ varakasında bu tutanak veya kararlara karşı ne suretle dava açılacağı açıkça gösterilir.)
Yasanın yukarıya aldığım maddesinde açıkça ve kesin olarak denilmiştir ki; 1 - Ekiplerce düzenlenen tutanakların ve kadastro komisyonu tarafından verilen kararların askı suretiyle ilanı ilgililere şahsen tebliğ hükmündedir. Yani askı ilanı tebligat yerine kamadir ve ilgililere tebligat yapılması zorunluluğu yoktur.
2 - Ancak; ekip çalışması sırasında sahibi, vekili, kanuni mümessili hazır bulunmayan taşınmazlar orman sayılmış ve komisyon başkanlığına 30 günlük süre içinde itiraz edilmemiş ise bu taşınmazların yalnız bilirkişi be. yanına göre tutanağa adı yazılan ilgililerine mahkemeye başvuracakları komisyon başkanlığınca tebligat konusunda belirtilen esaslar dahilinde tebliğ olunur. Yani, a - Ekip kararına karşı 30 gün içinde itiraz etmeyip ancak tutanağa bilirkişilerce adı yazdırılan kişilere tebligat yapılır.
b - İtiraz edenlere ise tebligat yapılması gerekmez. Burada davacının delil bildiren 13.9.1979 tarihli dilekçesini, çoğunluk düşüncesine göre bir an için itiraz dilekçesi saysak dahi yasa (itiraz edene tebligat yapılması yükümlülüğünü getirmemiştir.) Bu nedenle davacıya ayrı bir tebligat yapılmamıştır. Kaldı ki komisyonun bu dilekçeye karşı bir karar vermemiş veya redetmiş olmasını düşünelim bunlar yine aynı sonucu doğurur. Komisyon, ekip kararında değişiklik yapmamış yine orman saymıştır. 0 halde buna karşı davacının yapacağı iş (Yasanın verdiği ikinci hakkı kullanarak komisyonun askı ilanına karşı süresi içinde itiraz edip mahkemeye dava açmak olmalıdır) Komisyon kendisine yapılmış bir itiraz bulunmadığına göre hangi konuda karar verecektir. Açıkladığım aşamalara göre Komisyon kararını geçersiz saymak için hiç bir yasal dayanak mevcut olmadığı gibi Yargıtay'ın görevi cümlesinden de değildir. Orman Yasası ve uygulamayı sağlayan tuzu gün hiçbir maddesinde böyle bir durumda komisyon kararının geçersiz sayılmasını sağlayacak dayanak madde yoktur. Davacının komisyon kararına karşı itiraz ve dava yoluna gitmesine engel olan herhangi bir şey var mıdır? Davacı süresinde dava açmayıp, yasa tebligat zorunluluğu getirmediği halde yasaya aykırı olarak süre dışı açılmış bir davanın dinlenmesi, kabul edilmesi nasıl mümkün olacak, bu karar nasıl onanacak, bunların yasal gerekçesi ne olacaktır?
e - Bu dilekçe itiraz dilekçesi niteliğinde değildir, ekip kararına karşı süresinde itiraz söz konusu olmayıp davacının adı tutanağa da geçmediğine göre kendisine tebligat yapılması gerekmemektedir. Açıkça her iki halde de davacıya tebligat yapılmasını zorunlu kılan hiçbir neden yoktur ve bu sebeple tebligat yapılmamış askı ilanı İle yetinilmiştir.
Burada yasa koyucunun amacı, itiraz eden kişinin işini takip eden kişi olması nedeni ile ona tebligata gerek görülmeyip, itiraz etmeyip tutanağa adı geçen olursa bu kişilere sonucu bildirip ilgisini sağlamaktır. Yani, ince bir nüansla (itiraz edene tebligata gerek görülmemiş itiraz etmeyene tutanağa adı geçmek koşulu ile tebligatı gerekli görmüştür) yasa, orman idaresini tutanağa adı geçmeyene tebligatla yükümlü kılmamıştır. Eğer yasa koyucu kişilere özel tebligatı zorunlu kılsa idi askı ilanı yolu ile tebligata yer vermezdi. Orman tahdidi bir tasfiye işlemidir. Askı yolu ile ilan, işleri çabuklaştırıp çekişmeleri kısa sürede sonuçlandırma amacına yöneliktir. Ekip kararına karşı itiraz eden veya etmeyen kişiye, komisyonca verilmiş karara karşı yasa, süresinde, itiraz ve dava hakkını tanımıştır. Bu hakkı ve sorumluluğu kullanmayan kişiye hiç bir organ tekrar bir hak tanıyamaz.
Askı ilanı 23.9.1981'de yapılmış, dava ise 7.9.1983'de açılmıştır. Yasada belirlenen 1 yıllık süre ister ilk askı tarihinden ister ikin~j askı tarihinden başlasın, geçmiştir. Bu süre hak düşürücü süredir. Mahkemece resen nazara alınmalıdır. Süre geçirildiğine göre işin esasına girme olanağı yoktur. Davanın süre yönünden reddi gerekir. Davacı kendisine düşen görevi süresi içinde yerine getirmemiş ise, orman tabdit komisyonu yasada belirtilen koşullar dışında özel tebligat yapmakla yükümlü tutulamaz, komisyonayasa dışı bir görev izafe edilemez. 1744 sayılı Yasanın 10. maddesinde sözü geçen inceleme, (usüle uygun ve askı ilanına karşı, ekip kararına karşı süresinde yapılan -itirazlarla ilgilidir. Burada ekip ve komisyona karşı süresinde, usülüne uygun yapılmış bir itiraz olmadığına göre komisyon hangi incelemeyi yapacaktır, var olmayan itiraza karşı komisyon hayali inceleme yapamaz).
Davacı dilekçesinde 26 sayılı parselle ilgili kararı Cumhuriyet Gazetesi ile yapılan handan öğrendiğini açıklayıp bu ilan üzerine dava açmış ve kendisi dahi davasının dayanağının gazetedeki ilan olduğunu vurgulamıştır. Bu nedenle bu konuya da değinmek gerekir. 6831 sayılı Yasanın 1744 sayılı Yasa ile değişik 11. maddesi komisyon kararlarının (askı ilanı suretiyle gerçekleştirilmesini emretmiş), gazete ile ilan yapmak yükümlülüğünü getirmemiştir. 19 Nisan 1983 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yapılan hanım hiçbir yasal dayanağı yoktur. Davacıya veya hiç kimseye dava hakkı vermez. Daireınizin ve Yüce Genel Kurul'un görüşü dahi böyledir. Şöyle ki; Dairemizin bu konuda 15.1.1985 gün, 1984/8819 E., 1985/294 sayılı ilamiyle görüşü açıklanmıştır (Bu ilama göre süresinde itiraz edilmeyip gazetede yapılan ilana dayanılarak açılan davanın dinlemeyeceği zira bir yıllık sükütu hak süresinin geçmiş olması nedeniyle sonradan gazete ile yapılan ilanın davacıya dava hakkı vermeyeceği belirtilerek davanın reddi gerektiği açıkça ifade edilmiş). Dairemizin bu İçtihadına karşı yerel mahkemenin verdiği direnme kararı Yüce Hukuk Genel Kurulu'nun 17.9.1986 gün ve 1985/14.645 - 1986/780 sayılı kararı ile bozulup aynı gerekçe ile dairemizin kararı onanmıştır. Daha önemlisi yakın tarihte yine Yüksek 14. Hukuk Dairesi'nin 4.11.1986 gün ve 1986/4027. 6766 sayılı kararı ile (itiraz dilekçesi niteliği taşımayan dilekçenin nazara almayacağını askı ilanı tarihinden itibaren bir yıllık süre içinde açılmayan davanın dinlenme olanağı bulunmayıp reddi gerektiğini ikinci kez vurgulamış ve yerel mahkeme kararını bozmuştur, demek ki gerek Yüksek 14. Hukuk Dairesi gerek Yüce Genel Kurul aynı görüşü benimseyerek (usulüne uygun olmayan, süresinde verilmeyen dilekçenin itiraz dilekçesi olamayacağını ve gazete ile yapılan ilanın da dava hakkı vermeyeceğini, bir yıllık süre geçmiş olduğuna göre davanın dinlenemeyeceğini benimsemiş) birbirine paralel içtihat oluşturmuşlardır. Bütün bu aşamalar sonucu ulaşılan olgu oluşmuş kesin içtihat bir tarafa atılıp, süresinde açılmış bir dava varmış gibi yerel mahkemenin işin esasına girmesi, dava~'ı kabulü ve bu kararın onanması mümkün değildir. Çünkü hiç bir hukuki ve yasal gerekçe mevcut değildir.
SONUÇ OLARAK: a Davacının ekip çalışmasına delil bildiren dilekçesi. itiraz dilekçesi niteliğinde değildir. Zira ortada ilan edilmiş bir karar yoktur ve dilekçe itiraz amacı taşımamaktadır.
b - Davacının komisyon kararına karşı askı ilanından sonra süresinde yapılmış bir itirazı ve açılmış davası yoktur.
c-Bu dilekçe ekip kararına karşı (çoğunluk görüşüne göre) itiraz dilekçesi sayılsa dahi, yasa, ekip kararına itiraz edenler için tebligat zorunluluğunu getirmemiştir. Tam aksine bunları 11. maddenin dışında tutmuştur. Ekip kararına yapılan itiraz, komisyon kararına karşı yapılmış itiraz ve dava dilekçesi sayılamaz. Komisyon bu dilekçeyi incelememiş olsa dahi yaptığı ilana karşı davacının ikinci kez itiraz ve dava hakkı mevcut olduğu halde davacı yükümlülüğünü yerine getirmemiş ve hakkını kullanmamıştır. Orman tahdit komisyonu yasada belirlenen koşullar dışında tebligat yapmaya zorlanamaz.
d - Cumhuriyet Gazetesi'nde yapılan ilanın hiçbir hukuki ve yasal dayanağı, geçerliliği yoktur. ilan esas alınıp açılan dava dinlenemez, askı ilanı yapılmış bir yıllık hak düşürücü süre geçmiştir.
e - Gerek Yüce Genel Kurul gerek Yüksek 14. Hukuk Dairesi yukarıda açıkladığını kararları ile paralel görüşü benimsemiş, (usülüne uygun olmayan süresinde verilmeyen dilekçenin itiraz dilekçesi olamayacağını, Cumhuriyet Gazetesi ile yapılan ilanın dava hakkı vermeyeceğini, süresinde açılmayan davanın dinlenemeyeceğini vurgulayarak) aynı inancı paylaşmışlardır. Doğru olan daire kararları ve bu kararların doğruluğunu kabul eden Yüce Genel Kurul Kararları dahi bir tarafa bırakılıp yeni bir görüşle çelişik sonuca ulaşmak hukuka yasaya ve istikrar prensibine aykırı sonuç doğuracaktır.
Açıkladığım olguya göre yasada davacıya özel tebiigatı zorunlu kılan bir tek madde yoktur.
g - Bütün bu gerekçelere, Dairemizin ve Yüce Genel Kurul'un aynı yoldaki içtihadına ters düşecek şekilde davanın yerel mahkemece kabulü ve bu kararın onanması olanaksızdır.
Yukarıda açıkladığım nedenlerle esasa girilmesine, davanın dinlenmesine asla yer olmayıp, 6831 sayılı Yasayı değiştiren 1744 sayılı Yasanın 11. maddesinde yer alan bir yıllık hak düşürücü süre geçmiş olduğundan davanın reddi gerekip, bu sebeple yerel mahkeme hükmünün kesin olarak bozulması gerektiği inancı ile çoğunluğun onama yolundaki düşünce ve kararına karşıyım,
Ferruh ATBAŞOĞLU Üye
KARŞI OY YAZISI (II)
Davacı. 7.9.1983'de kaydedilen 6.9.1983 tarihli dilekçesiyle 54 ada 26 parseli adına kayıtlı bahçeli kargir apartmanının 1 nolu Orman Tahdit Komisyonunca, orman tahdit bölgesine dahil edildiğini, bu durumu 19.4.1983 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'ndeki ilandan öğrendiğini iddia ederek komisyon kararının iptalini istemiştir. davalı, davanın sübutu hak müddeti geçtikten sonra açıldığını tahdidin yeni olmayıp 1744 sayılı Kanunla değişik 6831 sayılı Kanunun 2. maddesinin bir uygulaması olduğunu, vs, ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü davalı İdare temyiz etmiştir.
3 nolu Orman Kadastro ekibinin 13.8.1979 tarihli İlk tesbit tutanağı 16.5.1980'de Orman Tahdit Komisyonunun, tahdit sonucunu gösteren tutanağı ise 23.9.1981'de askıya çıkarılarak ilan edilmiştir.
Davacı bu arada 11.9.1979 tarihli bir dilekçeye sözü edilen Orman Kadastro Komisyonuna başvurarak aynen (Ekte sunduğu belgeleri ekip çalışmaları anında yetiştiremediği için yerine binanın hakkında verilen karara etkili olmasını belgelerin gözden geçirilerek gerekli işlemin yapılmasını. .) ve bu dilekçenin altına yazlık, kışlık adreslerini dercetmiştir. Bu dilekçeyi alan Komisyon (K, 13.9.1979 itirazlar tetkik edilirken görüşülecek) derkenarıyla belgeyi dosyasına koymuştur.
Mahkemece bu dilekçenin içeriğine ve yazılmış bulunan derkenara göre, davalının diğer savunmaları meyanında sübut ve hak müddeti geçtikten sonra davanın açılmış bulunduğu yolundaki defini yerinde görmemiş ve davayı kabul etmiştir.
Oysa; 6831 sayılı Orman Kanunu İle ilgili tebligatların bir çoğu genel tebligat hükümleri dışında tutularak, ayrı bir tebligat usulü benimsenmiş ve denebilir ki, 7201 sayılı Tebligat Kanunundaki usuller, Orman davalarının nitelik ve özellikleri bakımından, istisnaen başvurular hükümler şeklinde belirlenmiştir, Nitekim, 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanunla değişik 11. maddesinde (Orman Kadastro ekiplerince düzenlenen tutanakların ve Orman Kadastro Komisyonlarınca verilen kararların askı suretiyle nam. ilgililere şahsen yapılan tebliğ hükmündedir dendikten sonra, aynı fıkrada, bazı işlemlere dair tebligatın (... Tebligat Kanununda belirtilen esaslar dahilinde...) yapılacağı öngörülmüştür.
Kadastro ekibinin düzenlediği tutanağın ilanından önce de olsa, davacı tarafından verilen 11,9.1979 tarihli dilekçenin, itirazların incelenmesi sırasında gözönünde bulundurulmamış olması., mahkemece, hak düşürücü süre yönünden ileri sürülen savunmanın geçersizliği anlamında görülmüş ise de; askı tarihinin aynı zamanda, hak düşürücü sürenin de başlangıcını oluşturduğu, Yasanın 11/2. maddesinde ifade edilmiş olmasına göre davanın en geç 23.9.1982 tarihine kadar açılması gerektiği hesaba katılmadan, gerek verilmiş tarihi ye' safhası ve gerekse içeriği bakımından, itiraz niteliği taşımayan ve sadece bazı belgelerin sunulmasına araç olan bir dilekçenin onu verenin, niyet ve iradesini aşan bir yorumla, itiraz olarak takdir edilmesi ve sonuçta da sanki Yasal süre içinde açılmış gibi davanın kabulüne karar verilmesi, doğru görülmemiştir.
Bu itibarla mahkeme kararının onanması biçiminde oluşan çoğunluk görüş ve kabulüne katılmıyorum.
Temel ÇAĞLAYAN Üye