 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1986/7665
K: 1987/1621
T: 20.03.1987
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, (İstanbul 4. Asliye Ticaret mahkemesi)nce verilen 29.11.1985 tarih ve 880-936 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, T...grubuna dahil şirketlerden T....Holding A.Ş. sermayesinin 300.000.000 liraya çıkarılması sırasında en büyük ortağı olan davalı şirkete sattığı 22.000.000 lira değerindeki hamiline yazılı hisse senetleri bedelini tahsil etmediği, ödenmiş gösterebilmek için 15.4.1977 günü kasaya işlediği 22.000.000 lirayı aynı gün T....A.Ş.ye borç vermiş gibi kayıt yaptığını, anılan şirketin de aslında mevcut olmayan bu paraya O...Şirketi'ne borç vermiş gibi kayıt yapıp hesaplarını kapattığını, sonunda O....Şirketi'nin de borç almış gibi kasayı açık vermekten kurtardığını, işlemlerin muvazaa olduğunu, bu durum karşısında, TTK.nun 409. maddesine göre bedeli ödenmemiş hamiline yazılı hisse senetlerinin hükümsüz olduğunu belirterek, hisse senetlerinin hükümsüz sayılmasını ve senetlere müsteniden ödenen kar paylarının şirkete iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının dava hakkının bulunmadığını, Ticaret Bakanlığı'nın denetleme ve dava hakkının TTK.nun 274/2. maddesine dayandığını ve ancak fesih davası açabileceğini böyle bir dava açma yetkisi bulunmadığını, esasen de iddianın yersiz olduğunu hisse senetlerini davalının ihraç etmediğini, ihraç eden T....Holding aleyhine dava açılabileceğini pasif husumet noktasından davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür.
Mahkemece, iddia, savunma, ilgili belgeler ve bilirkişi raporları gereğince T....Holding A.Ş.nin sermaye tezyidine katılmak için davalı şirketin yaptığı ödemelerin gerçek olmadığı iddiasıyla açılacak davanın TTK.nun 309. maddesi uyarınca pay sahipleri ve şirket alacakları tarafından açılabilip Bakanlığın TTK.nun 274 ve bununla ilgili tüzük hükümleri gereğince böyle bir dava açma hakkı olmadığı sonucuna varılarak davanın aktif husumet yönünden reddine oyçokluğu ile karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, davacı Ticaret bakanlığı, dava dışı anonim şirket tarafından çıkarılan hamile yazılı şirket pay senetlerinin davalı şirketçe bedelinin ödenmeden alındığını ileri sürerek bu senetlerin TTK.nun 409. maddesi uyarınca iptalini talep ve dava etmiş bulunmaktadır.
Davada öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, Ticaret Bakanlığı'nın böyle bir dava açabilip açamayacağı, diğer bir deyişle bu tür davada anılan bakanlığın aktif dava ehliyetine sahip olup olmadığı tartışılması olmalıdır. Nitekim, davada da böyle olmuş ve dava aktif husumet yönünden reddolunmuş bulunmaktadır.
Türk Ticaret kanununda, anonim şirketlerin dış denetlenmesinin düzenlenmesi ile ilgili hükümlerinde kuruluş aşamasındaki izin yoluyla denetlemenin dışında (TTK.m. 273, 280) şirket faaliyete geçtikten sonra ilgili bakanlıkça şirket işlemlerinin düzenlenecek bir tüzükle denetleneceği öngörülmüş ve konu ile ilgili TTK.nun 274/2. maddesinde şirket maksat ve mevzuuna aykırı veya amme konunları gereğince şirket feshini icabettiren durumların gerçekleşmesi halinde, ilgili bakanlıkça şirketin feshi davası açılabileceği kabul edilmiştir. Yine anonim şirketlerin infisah ve tasfiyesine ilişkin TTK.nun 435/1. maddesinde de bu maddedeki koşulların gerçekleşmesi halinde bakanlığın istemi üzerine şirketin feshine karar verilebileceği hüküm altına alınmıştır. Bunların dışında TTK.nun genel düzenlemesinde kuruluş hükümlerine atıf yapılarak sermaye artırımı aşamasında da Bakanlığın izninin alınacağı öngörülmüş bulunmaktadır. (TTK.m. 392). Şu kısa açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, şirketin faaliyeti aşamasında Ticaret kanunumuz denetim açısından genel bir düzenleme yolunu seçmeyi tercih etmiş ve ancak şirketin feshini gerektirecek bir durumun ortaya çıkması halinde bu yetkiyi dava açma yolu ile kullanabilme hakkını bakanlığa tanımış bulunmaktadır. Yoksa, yapılan denetlemelerde görülecek ve TTK.nun 274. maddesinde sayılan haller dışında kalan yasaya aykırı istemlerin iptali hakkında bir dava açma hakkı tanınmış değildir.
Her ne kadar TTK.nun 274/1. maddesi uyarınca bakanlar kurulunun 7/4656 sayılı Kararı ile kabul edilen ortaklıkların denetimine dair tüzük'te adı geçen bakanlığa geniş bir denetleme yetkisi tanınmışsa da, bu denetim sonuçlarını gösterir 8/a-b. maddesinde fesih davası açılabilmesi hali düzenlenmiş, bunun dışında başka bir dava açılabileceği hali gösterilmemiştir. kaldı ki yasanın uygulanma şeklini göstermek amacıyla çıkarılan tüzük, yasada öngörülmeyen bir müeyyide getiremez, getirse bile kaynağını yasadan almayan böyle bir hüküm hukuki dayanaktan yoksun bulunduğundan uygulama alanı da bulamaz.
Bütün bunların dışında 28.7.1981 tarihinde kabul edilen 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununda da halk açık anonim şirketlerin menkul kıymetlerin halka arzı Sermaye Piyasası kurulu'nun iznine tabi kılınmış ve ancak bunu riayetsizlik halinde alınacak tedbirler gösterilmiş (m.4), kuruluş görev ve yetkileri ile ilgili 22. maddesinde de genel denetleme yetkileri dışında bir iptal davası açma hakkı düzenlenmiş değildir. Görülüyor ki, gerek ticaret kanununda, gerekse bu yasanın 274/1, maddesi hükmü uyarınca çıkarılan tüzükten sonra kabul edilen bu yasada dahi bu davanın konusunu teşkil eden ve hatta buna yakın bir dava hakkı ne kurula, ne de bakanlığa tanınmış değildir. Başka bir anlatımla, kanun koyucu bakanlığa anonim şirketlerin gerek kuruluşunda, gerekse işleyişinde denetim imkanı tanımış ve bu denetimler sonucu ancak şirketin feshini gerektiren bir halin ortaya çıkması halinde bakanlığa fesih davası açma hakkı tanımış, bunun dışındaki aksaklıklarda ise böyle bir imkanı tanımaktan kaçınmıştır. Yasalarla açıkca tanınmayan bir dava hakkının ise kıyas veya yorum yolu ile kabulü özel hukuk ilişkilerinde isabetli bir tutum olamaz. Zira kamu menfaatini ilgilendiren halka açık anonim şirketlerde yeni denetim imkanları Sermaye Piyasası Kanunu ile bu kurula da tanındığına ve bu şekilde bu tür şirketlerin yasalara uygun bir şekilde hisse senedi çıkarmaları ayrıca temin edildiğine göre böyle bir dava hakkının tanınmasına gerek de kalmamıştır. Dairemizin uygulaması da bu yoldadır (Yargıtay 11.HD. nin 16.1.1984 tarih ve 1983/5837 esas, 1984/27 karar sayılı ilamı). Kaldı ki, doktrinde de TTK.nun 409. maddesinde hükümsüzlük konusunda bakanlığın dava açma yetkisinin bulunduğu yolunda bir görüşe de rastlanılmamıştır.
O halde, yukarıda açıklanan nedenlerle ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı bakanlık vekilinin temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Bakanlık vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle kararın ONANMASINA, 20.3.1987 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Anonim şirketlerin devletlerin ekonomik hayatlarında büyük bir yeri vardır. Bu nedenle devletler, hukuk sistemlerinde anonim şirketlere ayrı bir önem vermişler, bu şirketlerin denetimlerinin gerekliliğine inanmışlar ve iç ve dış denetime ilişkin hükümler düzenlemişler, ayrıca birçok emredici hükümler getirmişlerdir.
Türk hukuk sistemi de aynı yolu izlemiş, iç denetim olarak şirket denetçilerinden oluşan organa ilişkin hükümler koymuş (TTK, 347-359), ayrıca dış denetimi de (devletin) öngören hükümler getirmiştir (TTK 273, 275, 297, 386, 34 vd). TTK'nun 381. maddesindeki iptal davası yolu da bir denetim çeşidi olarak düşünülebilir. Bu maddenin verdiği yetkiyle pay sahiplerine, yöneticilere ve denetçilere genel kurul kararlarının kanun, anasözleşme ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olup, olmadığını, mahkemeler aracılığıyla denetleme olanağı ve kanun, ana sözleşme ve objiektif iyiniyet kurallarına aykırı olarak alınmış kararları iptal etirme olanağı tanınmıştır. Pay sahiplerine tanınan diğer denetleme olanakları yanında (TTK'anun 356/1; 363/1, 3; 450/1; 240 gibi) azınlığa da ayrıca bazı haklar tanınmıştır (TTK'nun 341, 348/2, 356/2, 367, 377 vs. gibi). Şirket alacaklılarına da tanınmış haklar mevcuttur (TTK'nun 324/2, 436).
Dış denetime (bakanlık tarafından) ilişkin TTK'nun 274. maddesi aynen şöyledir:
"Anonim şirketlerin muameleleri, bir nizamname ile tayin olunacak şekilde ilgili vekalet tarafından murakabe edilir.
Şirketin maksat ve mevzuuna aykırı veya amme kanunları gereğince şirketin feshini icap ettiren hal ve muameleleri tahakkuk eden şirket aleyhine, ilgili vekalet tarafından fesih davası açılabilir."
Bakanlıkca şirketin feshinin istenmesi şirketin maksat ve mevzuuna aykırı veya amme kanunları gereğince şirketin feshini gerektiren hal ve muamelelerde bulunmasına bağlanmıştır. Amme kanunları ifadesi pek açık değildir. Prof. Halil Arslanlı, "Amme Kanunları hükmüne, Milli Korunma Kanunu gibi, ad ve muhteva bakımından amme kanunu vasfını taşıyan bütün kanunlar girdiği gibi sair kanunlarda bulunan ve amme menfaatlerini koruyan amir hükümler de ithal edilmelidir. Amme menfaatlerini koruyan her hüküm amme kanunlarının bir parçasıdır" demekte (Ord. Prof. Dr. Halil Arslanlı, Anonim Şirketler, Cilt 2, 3, 1960, sh. 227), ayrıca yedek akçeye ilişkin TTK'nun 466. maddesi hükmünün emredici nitelikte olduğunu, bu hükme aykırılğın, amme kanunlarına aykırılık anlamını da taşıdığını ve bu nedenle bu maddeye aykırılık halinde bakanlığın TTK'nun 274/2. maddesi hükmüne dayanarak fesih davası açabileceğini, söylemektedir (Halil Arslanlı, age, cilt: 4, sh. 101-102).
Prof. Dr. Reha Poroy, "amme kanunları gereği" fesih davası açılması ifadesinin garipsenecek bir ifade olduğuna, kamu düzenine, ahlaka ve adaba aykırılık hallerinin bu deyimle ifade edilemeyeceğine, anonim şirketlerin feshi için bakanlık tarafından dava açılmasının daha kesin ve ayrıntılı olarak düzenlenmesi gerektiğıine, değinmiştir (Poroy, Tekinalp, Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, 1982, sh. 344). Baki Toksal, bu ifadeden "amir hükümlerin kastedildiğini belirtirken, Prof. Dr. Oğuz İmregün ise "kamu düzenine ilişkin hükümler" anlamak gerektiğini, söylemektedir (Prof. Dr. Oğuz İmregün, Anonim Ortaklıklar, 1974, 3. Bası, Sh. 4 Dipnot 29).
Prof. Dr. Yaşar Karayalçın, TTK'nun 274/1'deki tüzük gereğince yapılan denetimin "ortaklığın bütün organlarının, kuruluşundan sona ermesine kadar, Ticaret Kanunu hükümlerine bütün emredici hükümlere uyup uymadığını tesbit etmek amacıla yapıldığını" belirttikten sonra, "görülüyor ki denetim tüzüğü, Ticaret Kanununa göre dış denetim bakımından sadece Ticaret Kanunu 274/2'de öngörülen fesih davası açma sebeplerinin bulunup bulunmadığını tesbit konusunu ele almıştır" demektedir. Sayın Profesörün bu ifade tarzından, anonim şirketlere ilşikin Ticaret Kanununun emredici hükümlerine aykırılğın Bakanlığa fesih davası açma yetkisi verdiği, bu nedenle TTK'nun 274/2'deki amme kanunları" teriminin "emredici hükümleri" ifade ettiğini söylemek istediği, kabul edilebilir (Prof. Dr. Yaşar Karayalçın, Ticaret Hukuku, Şirketler Hukuku, 1973, sh. 29). Prof. Dr. Tuğrul Ansay'ın, Prof. Dr. Halil Arslanlı'ya gönderme yaparak "Ticaret Kanunuénun yüklediği mükellefiyetleri yerine getirilmemesi de fesih sebebi olabilecektir. Mesela, tescili gerekli hususların tescil edilmemesi veya 466. maddeye uyulmaması, yani kanuni yedek akçelerin ayrılmaması şirketin feshini talebe sebep olabilir" demesinden, emredici hükümlere aykırılığın Bakanlığa fesih davası açma yetkisi verdiği anlamını çıkarttığı, söylenebilir (Prof. Dr. Tuğrul Ansay, Anonim Şirketler Hukuku, 6. Baskı, 1982, sh. 163).
Anılan bu yazarlara göre, TTK'nun 274/2. maddesindeki "Amme Kanunları" ifadesinden, "emredici hükümler", "kamu yararını koruyan emredici hükümler", "kamu düzenine ilişkin hükümler", "Ticaret Kanununun emredici hükümleri"ni anlamak gerekmektedir.
Bir emredici hüküm üçüncü şahısları da ilgilendiriyorsa bu hükmün "kamu yararına" veya "kamu düzenine" ilişkin emredici hüküm olarak kabul etmek gerekir. Malvarlığını koruma ilkesi (Poroy, age. sh. 235) veya sermayenin sağlanması ve korunması ilkesine (Prof. Ünal Tekinalp, age, sh. 560) ilişkin hükümler ortaklık alacaklılarının çıkarlarının korunmasına ilişkin hükümlerdir. Binnetice üçüncü kişilerin haklarına ilşikin emredici hükümlere aykırı karar ve işlemler mutlak hükümsüzlüğe (butlana) mahkumdur ve karşılığı tamamıyla ödenmeden hamile yazılı hisse senedi çıkarılamayacağına ilişkin TTK'nun 409. maddesi hükmü de bu nev'i bir hükümdür (Dr. Erdoğan Moroğlu, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 1967, sh. 16, 42, 43, 83, 84). (Arslanlı, age, Cilt II-III, sh. 79).
O halde mutlak emredici hüküm niteliğindeki TTK'nun 409. maddesi hükmüne aykırı olarak karşılığı ödenmeden hamiline hisse senedi çıkarılması işlemi, üçüncü şahısları ve alacaklıları da ilgilendirmesi yönünden, kamu düzenini ilgilendiren bir emredici hükümdür ve bu hükme aykırı davranışın, TTK'nun 274/2. maddesi hükmü gereğince Ticaret Bakanlığı'na mahkemeden fesih isteme yetkisi verdiğinin kabulü gerekir. Anonim şirketin feshinin istenmesi yetkisinin mevcut olduğu bir durumda ise, işlemin iptali veya geçersizliğinin tesbitini isteme hak ve yetkisinin olduğunu öncelikle kabul etmek lazımdır.
Aksi bir görüşle TTK'nun 409. maddesine aykırılğın TTK'nun 274/2. maddesindeki şirketin feshini isteme yetkisini Bakanlığa vermediği kabul edilecek olursa, durumun TTK'nun 274/1. maddesi gereğince incelenmesi gerekir.
Yukarıda açıklandığı üzere TTK'nun 274/1. maddesi "Anonim şirketlerin muameleleri, bir nizamname ile tayin olunacak şekilde ilgili vekalet tarafından murakabe edilir" hükmünü taşımaktadır. Maddede sözü edilen tüzük 7 Ağustos 1972 günlü Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Ancak madde "Tüzükle tayin olunacak şekilde murakabe edilir" demek suretiyle sadece denetimin yapılma şeklinin tesbitini tüzüğe bırakmış ayrıca TTK'nun 274/2. maddesine girmeyen usulsüzlüklerin veya yasaya aykırılıkların saptanması halinde Bakanlığın görev ve yetkilerinin ne olacağı hakkında bir düzenleme, bir hüküm getirmemiştir. Burada bir yasa boşluğu mevcuttur, denilebilir.
Tüzük incelendiğinde dört kısımdan oluştuğu, üçüncü kısmın denetim konuları bakımından 8 bölüme ayrıldığı görülmekte, ancak bu bölümlerde denetim konuları belirtilerek sonuçta bu konuların "inceleneceği" açıklanmaktadır. İnceleme sonucunda ne yapılacağı konusuna gelince, bu husus ikinci kısmı oluşturan (Denetleme Esasları) başlıklı 3-8 maddelerde gösterilmiştir. Tüzüğün 8. maddesine göre denetim sonucunda düzenlenecek raporların cezai sorumluluğu gerektiren bir durum varsa gereği için (C. Savcılığına, bilgi için Bakanlığa md. 8/a); Ortaklığın amaç ve konusuna aykırı veya kamu kanunlarına göre ortaklığın feshini gerektiren hal ve işlemleri görülürse, fesih davası açılması için Maliye Bakanlığı'na gönderilmek üzere Bakanlığa (md. 8/b-TTK'nun 274/2); yöneticilerin hukuki sorumluluğunu ger9ektiren bir husus tesbit edilirse, gündeme konularak genel kurulun bilgisine sunulmak üzere Bakanlığa (md. 8/c); (a), (b), ve (c) bentleri dışında kalan ve ana sözleşme, tüzük ve TTK'nun hükümlerine aykırı düşen işlemler görülürse, ortaklığa ve ilgilimercilere bildirilmek üzere Bakanlığa (md. 8/d) verileceği belirtilmektedir. Görülmektedir ki, tüzükte, raporlar düzenlenip Bakanlığa verileceği, bildirilmekte (8/a), (8/b) ve (8/c) bentlerinde ayrıca raporun verilmesi üzerine ne yapılabileceği belirtilmiş iken TTK'nun hükümlerine aykırı işlemlerin tesbitine ilişkin (8/d) bendinde ortaklığa ve Bakanlığa bildirileceği öngörülmüş, ancak Bakanlığın ne yapacağı gösterilmemiştir. Türk Ticaret Kanunundaki boşluk burada da devam etmektedir.
Hele, olayda olduğu gibi, Türk Ticaret Kcanununun mutlak emredici hükümlerinden birine aykırı bir işlemin tesbiti halinde, bu işleme karşı hiç bir şey yapılamayacağını kabul etmek mümkün değildir. Kaldıki, olaydaki durumu kontrol edecek Bakanlık dışında başka bir müessese, merci veya organ da yoktur. Şöyleki, şirket ortakları ve denetçileri durumu bildikleri halde buna kadrşı bir davranışa geçecekleri beklenemez. Ticaret Sicili Memurunun da bu konuya değinmesine TTK'nun hükümleri olanak vermemektedir. Alacaklıların veya şirket dışındaki üçüncü kişilerin TTK'nun 409/2. maddesine aykırı olarak bedelleri tamamen ödenmemiş olan paylar karşılığı hamile hisse senetlerinin çıkarıldığını bilmeleri olanaksızdır. Oysa bu emredici hükme aykırı davranmanın bir müeyyidesi olmak ve bu müeyyideyi uygulayacak bir merci bulunmalıdır. TTK'nun 409/2. maddesi son cümlesindeki "Hüsnüniyet Sahiplerinin tazminat hakları saklıdır" hükmü kişilere bir hak bahşeder bir hüküm olup emredici hükme aykırı işlemin müeyyidesi olmaktan uzak ve işlemi de ortadan kaldırmaya yetmeyen bir hükümdür.
O halde, bu mutlak emredici yasa hükmüne aykırılığın giderilmesi için üç yol düşünülebilir.
Birincisi, TTK'nun 274/2. maddesindeki "amme kanunları" ifadesini "emredici hükümlere" olarak anlamak ve buna dayanarak Bakanlığın fesih davası açma yetkisinin mevcut olduğunu, fesih isteme yetkisi olan Bakanlığın TTK'nun 409/2. maddesine aykırı çıkarılan hamiline hisse senetlerinin iptalini veya bu hisse senetlerinin hükümsüzlüğünün tesbitini isteme yetkisinin var olduğunu kabul etmektir.
İkincisi, kıyas yoluyla TTK'nun 435. maddesinin uygulanması ile bu yasaya aykırı işlemin düzeltilmesi, aksi hale şirketin feshini isteme yetkisinin Bakanlığa tanınmasıdır.
Üçüncüsü de, yukarıda temas edilen iki yol benimsenmediği takdirde, TTK'nun 274/1. maddesi de bir kanun boşluğu olduğu kabul edilerek bu boşluğun doldurulmasıdır. Fakat kanımızca, bu boşluk da TTK'nun 274/2 veya TTK'nun 435. maddesindeki hükümlerle doldurulabilir.
Ancak bu şıklardan hangisi kabul edilirse, edilsin, davacı Bakanlığın her üç şıkta da bir dava hakkı olduğu meydana çıkmaktadır. Bu nedenle davacı Bakanlığın dava açma hakkı (aktif husumet ehliyeti) bulunmadığı gerekçesiyle istemi reddeden mahkeme kararı bozulmalıdır.
Dairemiz bir kararında Ticaret Bakanlığının bir bankanın gerçek dışı bilanço düzenlediği iddiasıyla bilançonun kabulüne ilişkin genel kurul kararının iptali davası açamayacağına karar vermişken (11. Hukuk Dairesi, 83/5870 E., 84/27 K. sayılı 16.1.1984 T. - Gönen Eriş, Türk Ticaret Kanunu, 1. Cilt, 1987, sh. 822), daha sonraki bir kararında Bakanlığın bir anonim şirketin TTK'nun 460-461. maddelerine aykırı olarak yaptığı sermaye artırımı işleminin iptaline ilişkin davasını kabul etmiştir. (11. HD, 84/857-1036 sayı, 27.2.1984 günlü ve aynı davada karar düzeltme isteminin reddine ilişkin 984/2926-3215 sayı ve 1.6.1984 günlü kararları, Gönen Eriş age. sh. 1308-1309).
Kanımızca en isabetli hal çaresi yasada bir boşluk bulunduğunun kabulü ile bu boşluğun TTK'nun 435. maddesinin kıyasen uygulanması suretiyle doldurulması ve mahkemece, davalı şirkete yasaya aykırı işlemi düzeltmesi için uygun bir üsre verilmeli, bu sürede düzeltme yapılmazsa şirketin feshine (olayda taleple bağlı kalınarak istek gibi iptale) karar verilmelidir.
Yukarıdaki gerekçelerle kararın bozulması gerektiği kanısıyla çoğunluğn onama kararına karşıyım.